Hikmet Kıvılcımlı – Çetin Altan’a Açık Mektup

PDF İzle & KaydetYazdır

Sosyal Adalet Dergisi’ne yayınlanması için gönderilen yazı, “Vatandaş” takma adı ile kaleme alındı.

Pek Aziz Çetin Altan;

Her gün: “Bir Millet bu kadar çalınmaz” diye çırpınıyorsunuz. Ve ne güzel belirtiyorsunuz: “Topu topu 300 kişi… civcivleri ve hempalarıyla on bin, yirmi bin… Benim milletimse otuz milyonu geçiyor!” Neden 1 kişi 10 bin kişiyi haraca bağlamış sürükleyebiliyor? Biliyorsunuz:

Çünkü, Batı’nın kendiliğinden 500 yılda yaptığı Sermaye Birikimi’ni, biz Batı zılgıtı altında 5-10 yılcığa sığdırabilmek için, 50 yıldır (rakamı gelişigüzel atmıyorum: yarım yüzyıldır!) Devlet iğneli fıçısı içinde Millet çocuğa “Kaç ben kurtulayım!” oyunu oynadık. Çünkü, hiçbir meseleyi kendi insan kafamız ve kendimiz düşünmüyoruz. 7 bin yıllık Şark derebeyiliğimizin, kılına toz kondurmamak için üstüne Batı medeniyetinin zırhlarını geçirmeye şan verdik, can aldık. Hâlâ: önce illâ ki Hammurâbi’nin Nemrutlu Firavun ruhu mezarından uzanıp kulağımıza fısıldayacak, sonra, binbir “ecânip” entelicensi [yabancı ajan – T.D.] arkamızdan çekmeyle itecek ki… biz adımımızı kaldırıp, rasgele bir yere yıkılabilelim. Bu yapma sarhoşluklarımıza yakıştırdığımız adlar önünde insanlar kan ağlıyor, yabancı develer kahkahalarla gülüyor.

Gidişimiz bu denli basit rutin: “Arap saçı” olacak ne var gözüm? Dostunuz Bayındırlık Bakanı cevizcik kırar kırmaz, sizin bile o sevimli zekânızı, kıvrak kaleminizi, deryalar kadar geniş iyi niyetiniz boğuveriyor: “Bizim dostlarımızdan bakan olanlar böyle apaçık ve sapasağlam Bakan oluyorlar. Bu da üzüntülerimizin tek tesellisi oluyor” diyorsunuz.

Müsaade ederseniz, sayın dostunuza pek tesellisiz kulunuz sorayım: “Karayolları genel Müdürlüğü söz konusu (150 milyon liralık) ithâlâtı doğrudan doğruya” neden yapamazmış? Çünkü: “Topu tonu 300 kişi, 30 milyonu geçen millet zararına” SERMAYE biriktirecektir. Bundan başka her bahâne çocuk kandırmaya kalkmaktır, değil mi? İnanmazsanız Bakanı dinliyelim:

“İthalâtçıya kâr payı verilmesi de söz konusu değildir. Teklif veren yabancı firmanın Türkiye mümessili, ithalâtı biz dahi yapsak komisyon hakkını alır!” imiş! Sâhi mi? Önce: madem ki mümessillik hakkı ödenecek bâri ithalâtçı kârı da esirgenmesin, demek gibi bir şey bu “muazzeret”.. Mümâesil harâççıbaşı yüz kuruşluk malımızı yirmibeş kuruş zorla pahalılatacaksa, ithalâtçı haraççıbaşıya biz kolayca 100 kuruşluk malı 200 kuruşa çıkartma yolunu kapamayalım, gibi bir intihar mantığı bu. Haracın birisinden olsun şu fakir milleti kurtarmak neden aklımıza sığmıyor?

Sonra, mümessillik “Hak”kı önündeki fatalizmimiz, büsbütün kabahatimizden büyük özrümüzdür. Dış ticaretimizi yüzyıllardan beri, Yunan masalındaki Danae’nin dipsiz fıçısına çeviren, Türk parasını boyuna tepesi taklak düşüren, millî iktisat temellerimizi meşrûlaştırılmış en sinsi kapitülasyon azgınlığı ile hâince kazıyıp gedikleştiren başlıca cehennem makinelerinden birisi de o mümessillik “Hak”kıdır. Mümessil gökten mi inmiştir? Sözde “Hak”kı (30 milyon Türkü soğukkanlıca haraca kesmek “hak”kı) tanrısal bir vahiy midir? Her Batı sanayi tröstü yalnız kendi malını öncelikle Türke sokuşturmak ve benzer sanayii, ne yapıp yapıp, Türkiye’de kurdurtmamak için, kendi toprağımızda, yüzde doksanı kendi kendimizden olmayan Levanten mümessillik köprübaşlarını kurmuştur. Mümessillik “Hak”kı, 300 çelebi bezirgânın yüzü suyu, hattâ ayağı suyu hürmetine 30 milyon Türkü sağmala çeviren kan kusturma aracıdır. Neden o çapula boyumuz bu kerte kıldan ince? Bir kerecik olsun zihin yorduk mu?

Alman Batı Devleti, şunca NATO Devletlerinin borç toplamlarından çok dış alacaklı tek ülkedir. Öyleyken, kuru fasulye alınacaksa, ayırtsız, bütün dünya piyasalarından numune ve fiyat getirtir. İşine en uygun gelecek fasulyeden başkasını sınırları içine uğratmaz. Biz kimin kesesinden hovardalık ediyoruz? Bakan (fakat görmeyen) ağalarımıza sorarsanız: “Amerikan yardımı” kesesinden… Acep her yıl, yalnız “Mümessillik” haracına saydığımız yüzmilyonluk haraçların kaçta kaçı Amerikan “Yardım”ı ile kapanmaktadır? Bu hesabı yapanı taşa tutuyoruz.

En sonunda Bakan: “Bu komisyonu da veren Karayolları değil, satıcı firmadır” buyururken, acep, Çetin oğlumuza inandırdığına kendisini de kandırabiliyor mu? Rica ederim, insaflı ve ciddi olalım. Sermayesi, irat ve faiz paylarını ödediği gibi, kendisine kalan kârı da ortadan malın satım görevi için böler. Satım görevini kim yaparsa, yâni malı ilk elde fabrikadan kim satın alırsa, Komisyonlar onun “hakkı” olur. Siz diyorsunuz ki: bu “hak” 30 milyon Türke geçsin; Bakan diyor ki o “hak” 300 kişinindir.

Dahası var: Avrupa’da büyük sanayi mallarını satan “tücca” sermaye, yüzde yarım, hattâ daha küçük komisyonla iş görür. Türkiye’de “Mümessil” besleyenlerin verdikleri komisyon en az mal fiyatının %10’u ile 60’ı arasında değişir. Onun için, söz temsil, Avrupa’da 9 bin liraya müşteri bulamayan son model otomobil, Türke 90 bin liraya oturur. Üstelik, o yaman “komisyon” ve “hak”lar, Türkiye devletine birkaç misli eksik gösterilerek, en büyük kan kaybımız olan döviz kaçakçılığını devletleştirir. Hangi firma yüzlerce milyonluk malını alacak müşteriye, hele bu müşteri “Devlet” olursa, “Komisyon hakkı”nı esirger? Vermeyenden biz de mal almayız, verenden alırız. İşte bizim basit “tahsis” oyunlarımızda “rüşvet”, “irtikâp”, “suistimal” ve ilh. kargaşalıklarımızın kökleri buralarda gizlice beslenir ve “Arap saçı”na döner.

Pek metin ve pek yeğin kardeş, şaşasınız diye daha açık teklifte yapabilirim: Benim de çakaralmaz bir ithalât-ihracat firması bildiğim var. Dostunuz Bakana selâm ediyor. Bakanlığa mensup memurun aldığı maaş ölçüsünde “boğaz topluğuna” ve “bir tek kişi”, yalnız kırtasiyelerden bin kere ucuz muhabere masraflarını mahsup etmek şartiyle, kendilerinin istedikleri bütün malları satın almakta oldukları fiyatlardan en az yüzde 30-40) aşağısına tedarik edebilir. Daha çok fazla ucuza da olabilir. Kontrol etsinler, gene kendilerinin her komisyon.

” – Yooo, sen de tekelciliğe kaçıyorsun!” diyemezler. Adam komisyon istemiyor. Ama, öteki görünüşte “ismeyen”ler gibi değil. Kuru ekmek pahasına, bu tasarrufu Türk milletine anasından emdiği süt gibi helâl ediyor. Yeter ki iktisadî hareket kaabiletine ket vurmasınlar ve Bakanlık uzmanları, hergünkü ilânlarına ekledikleri sloganla: “Bütün şartlar yerine de gelse, ihaleyi dilediğimize yapıp yapmamakta muhtarız!” demesinler. Var mıdırlar? Hayır, yahut inşallah!

Teklifi söztemsili yaptım. 30 milyon alıcının “mümessili” olan bir devlete karşı, bir tek kansız kişi “mümessil” ile kafa tutabilecek enayi firma yeryüzünde henüz doğmamıştır. Şayet doğduysa, o firmanın ve bizdeki 300 kişilik mümessilliğinin haddini bildirmek (bir milyondan aşırı silâhlı ve silâhsız kuvvet besleyen 30 milyon nüfuslu) bağımsız ve gerçekten hür, halk dostu bir Devlete güç gelmemelidir, demek istiyorum. Hodri meydan!

Daha söyleyecek şey çok.

Bilmiyorum, bu yazdılarım “Kamuoyu”nda izlemeye değer görülecek mi?…

Saygılarımla.

,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir