GİRİŞ
Emperyalist medyanın borazanı hiç de güçsüz değildir, öyle ki en bariz halk düşmanı Finans-Kapital komplosunu bile halklara şirin ve “gerekli” gösterebilir. Halk iktidarına karşı indirilen bir darbeyi “devrim” diye yutturabilir. Emperyalist medya çığırtkanları, İsrail’in Filistin halkına yaptığı soykırımı aklamak için kırk takla atarken, ABD-AB-NATO emperyalist çakallarının Afganistan, Yugoslavya, Irak, Suriye, Libya ve daha sayısız ülkedeki halklara yaptığı katliamları görmezden gelirken; sayısız kez de sosyalist ülkeleri katliamcılıkla, soykırımcılıkla vs. suçlamışlardır. Sayısız kez iftira atmışlardır işçi sınıfı devletlerine. Bunu o kadar sık ve o kadar utanmazca yaptılar ki, her defasında o kadar büyük yalanlar söylediler ki, milyonlar inandı bu Göbbels yalanlarına.
İşte, bundan 34 yıl önce, 1989’da Romanya’da olanlar da böyle yutturuldu halklara. En alçakça yalanları söyleyerek, ajan ve kışkırtıcılarla komplolar kurarak, halkların milliyetçi duygularını körükleyerek sosyalist bir cumhuriyete darbe indirildi. Üstelik, yukarıda belirttiğimiz gibi buna “Devrim” dediler. Halbuki bu bir Karşı-Devrimdi. Çünkü Devrim, siyasal erkin bir sınıfın elinden başka bir sınıfa geçmesidir. Karşı-devrim ise, bunun tarihin akışına ters bir yönde gerçekleşmesidir. Yani gerici sınıfların tekrardan iktidar erkini ele geçirmesidir. Olayların sonunda işçi sınıfı devleti, halk iktidarı yıkıldı Romanya’da. Böylece tarihsel olarak ortadan kalkması gereken sömürgen sınıflar kazandı iktidarı. Kapitalizm yeniden tesis edildi. Bu yüzden, Aralık 1989’da Romanya’da yaşananlar bir karşı-devrimdir.
Bu yazımda Romanya ve Çavuşeskular hakkında hala inanılan yanlışları çürütmeyi, insanlarımız için farkındalık oluşturmayı hedefledim. Devrimciler için karşı-devrimden çıkartılması gereken dersleri anlatmaya çalıştım.
ROMANYA’DA HALK İKTİDARININ KURULUŞU
Romanya, 23 Ağustos 1944 tarihinde Antonescu faşizminden kurtuldu. Burjuva partilerinin de var olduğu kısa süreli bir demokratik geçiş döneminden sonra, 1947’de, Romanya Komünist Partisi (RKP) siyasal iktidarı bütünüyle ele geçirdi. Krallık kaldırıldı, faşizm öncesinin ve faşizm döneminin burjuva ve monarşist partileriyle (Köylü Partisi, Liberal Parti vb.) faşist örgütler (Demir Muhafızlar) yasaklandı. O esnada RKP içerisinde “Moskovacı” olarak bilinen hiziple daha özerk bir tutum takınılmasını savunan grubun çatışması sürüyordu. Bu çatışma, 1952’de “Moskovacı”ların tasfiyesi ve demiryolu işçisi olan Gheorghe Gheorghiu-Dej’in parti genel sekreterliğine getirilmesiyle sonuçlandı. Gheorghiu-Dej’in 1965’teki ölümünün ardından, yine aynı gruptan, partinin gençlik örgütünden yetişme Nikolay Çavuşesku, genel sekreterliğe geldi.
Gheorghiu-Dej’in SSCB ve diğer sosyalist ülkeler ile ilgili politikası önemlidir: 1962’de Romanya ile SSCB arasında Komekon’un çeşitli girişimlerine ilişkin olarak anlaşmazlıklar patlak verdi. O dönemde Komekon üyesi ülkeler arasında ulusçu çekişmeler göze çarpıyordu. SSCB dışındaki ülkeler ayrı çelik, elektronik vb. endüstrilerine sahip olmak için boğuştular. Günümüzde emperyalist AB (o zamanki adıyla AET) bile kaldırmışken, Sosyalist ülkeler birbirlerine gümrük duvarları koymak için didinip durdular. Romanya bunların başında geliyordu. İşte Romanya o dönemden itibaren diğer üye ülkelere kıyasla SSCB’den daha bağımsız bir politika izledi. Bu, sonraki yılların gelişmelerini anlamak için önemlidir. Bu tarihten sonra Romanya işçi sınıfının enerjisi, RKP tarafından, ülkenin gerek duyduğu bütün endüstri dallarını kendi başına yaratmaya yöneltildi. Gheorghiu-Dej’in ölümünün ardından bu programı uygulama sorumluluğu Çavuşesku’ya düştü. [1]
ÇAVUŞESKU DÖNEMİNİN BAŞLANGICI
Çavuşesku, dış politika ve ekonomik ilişkilerde Dej’in devamcısydı. Hem Romanya’yı KOMEKON içinde tuttu hem de emperyalist ülkelerle ticareti geliştirdi. Romanya hem Varşova Paktı üyesi olarak kaldı, hem de dış siyasette çoğu zaman SSCB ile uzlaşmayan bir politika izledi. 1968’de Çekoslovakya’ya müdahaleyi “işgal” olarak adlandırarak AEP ve ÇKP ile aynı çizgide durdu, 1979’da Vietnam’a karşı Kızıl Kmer Kamboçya’sını destekledi, ÇKP ile ilişkilerini bozmadı hatta İsrail ile bile diplomatik ilişkileri sürdürdü (hemen belirtelim ki, bizce de bu politikalarda RKP yanlış bir tutum takınmıştı. Fakat o dönem Kruşçev kliğinin oportünizmi de belki Çavuşesku’yu bu politikalarda daha ısrarlı hale getirdi).
24 milyon nüfuslu Romanya, endüstrileşme atılımlarında başarıya ulaşabilmek için 1970 yılında Batılı ülkelerden büyük oranda dış borç aldı. Bir Varşova Paktı üyesi olarak, diğer SSCB ile emperyalist ülkeler arasında daha esnek bir politika izledi. Hatta bu esnek politika geçici bir süreliğine emperyalist devletlere Romanya konusunda bir “güven” verdi. Gelin emperyalist basına göz atalım:
“Biz, Çavuşesku’nun Tito gibi, Moskova’dan bağımsız, Batı’ya açık bir ticaret ortağı, (iki blok arasında) ilişkileri yumuşatıcı etkisi olan ılımlı, dost bir komünist lider olacağına gerçekten inanmıştık.” (The Independent, 23 Aralık 1989)
Gördüğümüz gibi, Romanya bir dönem böyle bir izlenim bırakmıştı emperyalist blokta. Hatta ABD, 1975’te Romanya’yı “en çok tercih edilen ulus (EÇTU/MFN)” statüsüne aldı. Bu statüye sahip ülkelere ABD, kendisiyle olan dış ticaretinde gümrük indirimi, kota esneklikleri vb. kolaylıklar sağlıyor, dış borç ve kredi başvurularında ülkenin elverişli konumda yer almasına yardımcı oluyordu.
Bu kalkınma stratejisinin faturası ağır oldu: ülke, 1980’lere gelindiğinde 300 milyon dolarlık dış ticaret fazlasına sahipti ancak 8 milyar dolarlık bir dış borç yükü altında ve ekonomik bunalımla yüz yüzeydi. Bu durumda ABD, Romanya’ya tahıl kredisini kesti, Uluslararası Para Fonu (IMF) dış borç anapara ve faiz taksitinin zamanında ödenmesi için baskı yaptı.
Parti, sorunun çözümüyle için şu önlemleri aldı: 1981 yılında Çavuşesku, dış borcun daha fazla artırılmayı bütünüyle geri ödenmek üzere azaltılması yolunda önlemler alınmasını hedefleyen yeni programı uygulamaya koyduklarını açıkladı. İthalat kısıtlanırken ihracatın ilk elde %30 artırılması hedeflendi. RKP yönetiminin “dış borcu 1988’in sonuna kadar ödeme” hedefiyle uzun bir maraton başladı. [2]
Tüm bu politikaların halk üzerinde yarattığı sıkıntılar (enerji, yiyecek, karneyle ekmek alımı vb.) birer gerçektir. RKP dış borcu ödemek için büyük bir özveriyle çalışıyordu. Bu süreç içerisinde Romanya batılı emperyalist ülkelerden yavaşça uzaklaşıp, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Latin Amerika ülkeleriyle yakınlaştı. Tüm bu durum emperyalist ülkeleri rahatsız etti. [3]
Evet, RKP büyük bir özveriyle çalışmıştır ama, görüldüğü gibi, Çavuşesku yoldaşın bu politikası halkı sekiz yıl zor durumda bıraktı. Bu, Çavuşesku yoldaş önderliğindeki RKP’nin en büyük günahıydı. Lenin ustaya kulak verelim:
“Halk kitleleri içinde bizler, okyanusta bir damla su gibiyiz ve ancak halkın bilincine vardığını tam ve doğru olarak ifade etmek şartıyla iktidarı yönetebiliriz. Yoksa, komünist parti, proletaryaya kılavuzluk edemez, proleter kitleleri arkasından sürükleyemez ve bütün makine parçalanır.” (RKP(B)MK’si X. Kongre Siyasi Raporu. Aktaran: Stalin, Leninizmin İlkeleri s. 158-159)
Lenin usta burada özetle şunu diyor: Temel görev halkın mutluluğudur. Parti, kitlelerin bilince çıkardığı özlem ve isteklerinin savunucusu ve gerçekleştiricisi olmalıdır. Parti halktan uzaklaşmamalıdır. Halktan uzaklaşmak demek, partinin bürokratlaşması demektir.
İşte maalesef ki Çavuşesku yoldaşın önderliğindeki RKP bu Leninist kurala uymadı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sekiz yıllık bir kemer sıkma politikası izledi, dış borçları sıfırlamak için. Sonuçta başardı da ama başarasıya kadar halkın bir kesimi zaten partiden uzaklaşmıştı. Bu durum, gelecekteki CIA-Gorbaçov karşı-devrimci komplosunun da ekmeğine yağ sürecekti.
Yine hem RKP’nin hem de diğer Doğu Bloğu ülkelerinin komünist partilerinin yaptığı bir hata daha var: halkı yeterince ideolojik eğitimden geçirmemek, Marksizm-Leninizmi kitlelere özümsetmemek, gerici ideolojilerle yeterince mücadele etmemek. Eğer işçi sınıfının öncü müfrezesi olarak parti, kitlelerin eğitimine önem vermezse, onları kendi safına çekmezse nihayetinde gericiler, din adamları, burjuva ideologları bunu yapar. İşte bu durum proletarya devrimi için ölümcül olur. Üstelik ileride de göreceğimiz gibi, Romanya’da dincilik de ulusal şovenizm de çok güçlüdür. [4]
Çavuşesku yoldaş önderliğindeki RKP yönetiminin hatalarını böylece izah ettik.
KARŞI-DEVRİM KOMPLOSUNUN NEDENLERİ
Romanya’nın dış borçtan kurtulmaya çalışması, emperyalist ülkelere sırt çevirip ezilen üçüncü dünya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi Batı’yı kızdırmıştı. Eskiden Batılı emperyalistler Romanya’yı SSCB’ye karşı bir üs olarak kullanmayı hayal ederken umduklarının tam tersi oldu. Fakat SSCB’nin başına işbirlikçi Gorbaçov geçtiğinde planlar değişti emperyalistler için: artık Romanya hem Gorbaçov’un Sovyetleri hem ABD/AET emperyalist çakalları için bir “ortak tehdit” idi. Karşılarında Marksist-Leninist bir parti ve onun önderi vardı.
Evet, Marksist-Leninist bir partinin öncülük ettiği, tüm kusurlarına rağmen sosyalist bir ülke vardı. Ve işte Gorbaçov, proletarya diktatörlüğü ile yönetilen bir ülke görmek istemiyordu. Çoktan karşı-devrimci yüzünü göstermişti Gorbaçov.
Dünyada sosyalist ülke görmek istemeyen Gorbaçov ve avenesi, ABD emperyalizminin baş patronu Bush ile Malta’da anlaştı 1989 yılında. Burada Romanya’da karşı-devrim planlarının son rötuşlarını yaptılar. [5] İleride tekrardan değineceğiz.
Peki Çavuşesku’nun Gorbaçov’un ihanet çizgisine karşı tutumu neydi? Çavuşesku, bir yandan Gorbaçov’un perestkoykasını sosyalizmin likidasyonuna götüreceği gerekçesiyle reddediyor, Doğu Avrupa’daki reform hareketlerinin kapitalizme geri dönüşe yol açacağını söylüyordu. Bir yandan da RKP’nin proleterleşmesine yönelik tutum alıyor, Marksist-Leninist ilkelere sarılıyordu. Toplumsal-siyasal yapıda belli bir demokratikleşme programı yürürlüğe konmuş, devrimci işçi demokrasisi organlarına ve merkezi örgütlenmeye hız verilmişti. Yani anlayacağımız, Çavuşesku yoldaş Gorbaçov’a karşı gerçek devrimci tutumu almıştı.
Bu esnada Romanya, Gorbaçov yönetiminin emperyalizmle uzlaşma çizgisini yaşama geçirdiği uluslararası toplantılarda, örneğin Avrupa Güvenlik ve İş birliği Konferansı’nda (AGİK), hazırlanan belgeleri imzalamayı reddediyordu. Böylece Gorbaçov ve avenesi de Çavuşesku yönetiminin kendileri için gerçekten bir tehdit olduğunu anlamışlardı.
1989 Nisan’ında Büyük Ulusal Meclis’te dış borcun ödendiğini ilan eden Çavuşesku, “bundan sonra ekonomik ve siyasal olarak hiç kimseye bağımlı olmamaya karar verdik” diyordu. Burjuva İngiliz basını, “bay Çavuşesku’nun Rumen perestroykasını reddettiğini, var olan 2 milyar dolarlık dış ticaret fazlasını, yenmek durumunda olduğu Batılı kreditör ülkeler gibi, üçüncü dünya ülkelerine kredi açmada kullanacağını” yazıyordu. (Independent, 19 Temmuz 1989) [6]
Burada şunu da belirtelim: Eğer karşı-devrim olmasaydı, Çavuşesku’nun başarısı ve yeni ekonomik kalkınma programı, Gorbaçovcu ihanet çizgisi karşısında sağlam bir alternatif olarak duracaktı. Böylece Gorbaçov’un “sosyal demokrat” yani karşı-devrimci çizgisi de bütün dünya komünistlerinin önüne bir kez daha serilebilirdi. Gorbaçov ve avenesi de bunu bildikleri için karşı-devrimi olabildiğince erkenden gerçekleştirdiler. Aynı Demokratik Almanya’da Honecker yoldaşa darbe yaptıkları gibi: sıradaki hedef Çavuşesku’ydu.
KARŞI-DEVRİMİN AYAK SESLERİ
Romanya karşı-devrimi özünde Gorbaçov’un başını çektiği emperyalizmin ve öteki sosyalist ülkelerin Gorbaçovcu yönetimlerinin iş bölümüne dayalı uzun bir hazırlık sonucunda ordunun kademeleri tarafından gerçekleştirildi. Bu karşı-devrim Sovyetlerin aktif müdahalesiyle başarıya ulaştı. Yani karşı-devrim, emperyalist propagandanın aksine bir “halk devrimi” falan değildi. Aksine sınıfsal tabanı çok dardı ve yukarıda saydıklarımız dışında daha çok aydınlara ve öğrencilere dayanıyordu. Bütün bunları akılda tutmalıyız.
Emperyalistler ve Gorbaçovcular artık Romanya hakkında dezenformasyona başlamıştılar. Macaristan’daki Gorbaçovcu yönetim ve RKP’nin içindeki “Moskovacı” ekip, Çavuşesku yönetimini Transilvanya’da Macar köylerini yıktığı iddiasıyla azınlıklar arasında şoven duyguları körüklemeye çalışıyordu.
Emperyalist blok da boş durmuyor, diplomatik alanda Romanya’yı sıkıştırmaya çalışıyordu. 1988’de ABD Romanya’nın EÇTU statüsünü iptal etti. 1987’te eski Romanya dışişleri bakanlığı hukuk dairesi danışmanlarından olan, daha sonradan Batıcı döneklerin safına giren Dimitru Mazilu’nun hazırladığı “insan hakları” konulu düzmece raporu gizlice ülke dışına çıkartıldı. Rapor BM belgesi olarak benimsendi ve emperyalizmin Çavuşesku yönetimi üzerine baskısına yaradı. [7]
Bu arada, Mart 1989 tarihinde, altı eski RKP üyesinin imzaladığı bir açık mektup yayımlandı. “Altılar mektubu” olarak anılan bu mektubun imzacıları G. Apostol’un başını çektiği ve Moskovacılık iddiasıyla partiden atılan bir gruptu. İlginçtir, partide bir dönem “Stalincilik” oynayan, Gheorghiu-Dej ve Çavuşesku’yu “revizyonistlik” ile suçlayan ve “en hakiki komünist” geçinen o Apostol, nihayetinde Gorbaçovlarla, Brucanlarla, İliescularla aynı cephede yer alıyordu! Yani anlayacağınız Apostol ve bu mektubun diğer imzacıları, Moskova’da yağmur yağsa Bükreş’te şemsiye açan bir avuç kariyeristten fazlası değildi ve tarih onları da karşı-devrim saflarında topladı. [8]
Örgütsel hazırlık: kim yoktu ki karşı-devrimin örgütlenmesinde? SBKP yönetimi ve diğer sosyalist ülkelerin Gorbaçovcu yönetimlerinden tutun bütün emperyalist blok ve onun gazetelerine; ADN, Tanjung ve TASS gibi sözde sosyalist medya kuruluşlarından RKP içindeki Moskovacılara, Dünya Hür Romenler Örgütü’nün kralcı ve faşistlerine kadar her cinsten düşmanın ayrı bir görevi vardı karşı-devrimde. [9]
ULUSAL SELAMET CEPHESİ
Alman dergisi Der Spiegel, 1 Aralık 1989 tarihinde Romanya hakkındaki araştırma yazısında, Gorbaçov yönetiminin Romanya’da bir darbe girişimine hazırlandığı yazıyordu. Der Spiegel’in değerlendirmesi özetle şöyleydi:
“Rumen ordusu huzursuzdur. Çünkü Çavuşesku, bütçedeki askeri harcamaları %10 oranında kıstı. 190 bin kişilik orduyu, büyük endüstri ve inşa gücünün eridiğinden, kötü ücret aldıklarından, inşaat işçisi gibi çalıştırıldıklarından şikayetçiler.
“Seçkin subaylar arasında, Çavuşesku hastalanırsa bir askeri cunta kurulmasının planlandığı söylentileri dolaşıyor.
“Batı gizli servislerine göre, Moskova, kendisini kurtarmak ve Çavuşesku sülalesinin onurunu kırmak için ‘Polonya türü bir çözüme’ onay verebilir. Böyle bir durumda Sovyetler Birliği krizden çıkması için Romanya’ya yardım elini uzatabilir.
“Moskova başka bir çözüm de düşünebilir ki böyle bir plan için adayları da vardır: İon İliescu. İliescu, 1950’li yıllarda Moskova’da Enerji Enstitüsü’nde okurken Rumen öğrencilerin sekreterliğini yaptı. Okul arkadaşı olan bir Rus, onu “akıllı birisi”, “örgütçü yeteneği var” diye övüyordu. İliescu’nun bu Rus arkadaşı, şimdiki SBKP genel sekreteri Gorbaçov’dan başkası değildi.” (Der Spiegel, 1 Aralık 1989)
Yaşam Der Spiegel’i doğruladı. Karşı-devrimin ardından ortaya çıkan bazı bilgilerin yanı sıra, onun iki kilit lideri olan Silviu Brucan ve General Nikolay Militaru’nun 1990 Ağustos’unda Romanya’da yayımlanan Adevarul gazetesine yaptıkları ifşaatlar, Çavuşesku liderliğindeki RKP erkinin 1970’lerin ortalarına kadar uzanan planlı, örgütlü bir komplo sonucu devrildiğini tartışmasız ortaya koydu.
RKP, ordu ve dışişleri bakanlığı Sovyetler ile doğrudan ilişki içinde olan üç noktaydı. Sovyetler, karşı devrim örgütlenmesi için bu üç noktaya yoğunlaştı.[10]
Gorbaçov yönetimi, olası bir karşı-devrimde işe yarayabilecek “komünist”(!) numuneleri bir araya getirdiler. 1950’lerde tasfiye edilen yukarıda bahsettiğimiz “Moskovacı”ları (Brucan, Apostol vb.) örgütlediler. Onların ekürilerini (İliescu, Petre Roman vb.) örgütlediler. Partinin güvenlik örgütü olan Securitate’nin tepe noktalarına kadar sızdılar. Karşı-devrimle erke oturacak olan Ulusal Selamet Cephesi’nin (USC) çekirdek kadrosunu bunlarla oluşturdular. Ve bu karşı-devrimcilerin de ilk eylemi işte yukarıda bahsettiğimiz “Altılar mektubu” olmuştur. Bu açık mektupta Çavuşesku’yu “insan haklarında, ekonomide takındığı tutumla halka ve sosyalizme ihanet etmekle” suçladılar. [11]
XIV. RKP KONGRESİ
RKP 14. Kongresi 1989 Kasım ayında toplandı. Çavuşesku bu kongrede emperyalizmin ve Gorbaçov’un baskısına karşı geri adım atmayacağını ilan etti. Farklı sistemlerin barış içinde bir arada yaşaması siyasetinin, sosyalizmin ve dünyanın genel meseleleri açısından Marksist-Leninist yaklaşımı terk etmek anlamına gelmemesi gerektiğini belirten Çavuşesku yoldaş, Gorbaçov’un “yeni düşünce”sine karşı çıktı. (Lumea, 8 Aralık 1989) [12] Kongrede Çavuşesku oybirliği ile tekrardan genel sekreter seçildi.
Yani anlayacağımız Çavuşesku, Batıcıların ve Gorbaçovcuların hayallerini bir kez daha yıktı. O, sosyalizmde ısrarcıydı. Artık Karşı-devrimciler için tek kurtuluş yolu darbeydi.
TEMEŞVAR KOMPLOSU
Karşı-devrimin “başla” işareti Temeşvar olaylarıdır. Bu olaylar bariz birer komploydu. Süreç boyunca Lazslo Tökeş isimli Macar bir papazın adı sıkça duyuldu. O bu olaylarda baş provokatörlerden biriydi. Bununla birlikte olaylarda yer almış çokça turist görünümlü Sovyet ajanı vardı.
Olayların öncesi: Çavuşesku, 1988-89 yıllarında Macar nüfusunun yoğun olduğu Transilvanya’da kent-kır farkını yok etmek adına köyleri yıkıp yeniden inşa etme planını gerçekleştirdi. Gorbaçov’a göbekten bağlı dönemin Macaristan’ı ise, Çavuşesku’nun Macar köylerini yok ettiği ve azınlık haklarını ihlal ettiği yaygarasını çıkardı. Macar medyası açıkça ulusal şovenizmi körükledi ve emperyalist medyanın hoşuna gidecek yalanlar söyledi. Hatta bunlarla yetinmeyip, sürgündeki devrik Rumen kralı Mihail ile bir saatlik bir röportaj gerçekleştirdi. Böylece Macar TV’si aracılığıyla Mihail, kırk yıl aradan sonra Romanya’ya sesini duyurdu. Tam da Temeşvar olaylarından önce hem de! [13]
Gelelim Papaz Tökeş’e. Macar Reformcu Kilisesi’ne bağlı bu genç papaz, kilisenin yönetimi ile anlaşamıyor, “kilise ve devletin yasalarına” uymuyor, “papazlıkla uyuşmayan faaliyetlerde” bulunuyordu. Bu sebeple Temeşvar’daki görevinden alınmıştı. Ancak Tökeş, yerine atanan papaza kiliseyi teslim etmemekte direniyor, etrafına dindar Macarları toplayıp işgal eylemi örgütlüyordu. En sonunda papaz ve adamları polis zoruyla dağıtıldılar. 15-16 Aralık günlerinde ise kimliği belirsiz bir grup kişinin Papaz Tökeş’i dövdüğü ileri sürüldü. Papazın evinin önünde 200 kişilik bir grup toplanıp Tökeş ile dayanışma içinde olduklarını bildirdi. Böylece Macaristan kamuoyunun ve 2 milyonluk Macar azınlığın dikkati buraya çekildi.
17 Aralık sabahı papaz, üstünü başını kana bulayarak evinin penceresinden dindarlara seslendi. Muhtemelen Sovyet ajanlarının da yardımıyla çevrede 10 bin kişilik bir kalabalık birikti. Topluluk güvenlik güçlerinin üzerine yürüdü. Polisin gücü yetmeyince ordu çağırıldı.
Böylece gösteri, “papazı kan içinde bırakmış Çavuşesku rejimine karşı” bir gösteriye dönüştü. Göstericiler otomobilleri devirerek yaktılar, bazı askerleri linç ettiler. Ordu birliklerinin göstericileri dağıtması sırasında ölenler ve yaralananlar oldu. Haberin yayılmasıyla birlikte başka sınır boyu kentlerinde de gösteriler başladı.
Tökeş’in provokasyonu dindar yığınların hislerini kamçılamış, son sekiz yılın ekonomik bunalımıyla da birleşince dindar kesimin bir kısmını rejime karşı kışkırtmayı başarmıştı. [14]
Olaylar dünya kamuoyunda yansıdıktan sonra emperyalist medyanın yalanları da hızla yayıldı. Macaristan Sosyalist Partisi, RKP ile ilişkilerini kesti. Macar Ulusal Sendikalar Konseyi, Rumen mallarının boykot edilmesini talep etti.
BBC Rumence, Hür Avrupa Radyosu, Amerika’nın Sesi gibi emperyalist basın organları devrik kral Mihail’in Çavuşesku’ya ve komünizme hakaretler ettiği yeni yıl mesajını yayınladılar. Sovyet haber ajansı TASS da Çavuşesku’yu karalama kampanyasına katıldı. “Temeşvar’da işçiler Çavuşesku’ya isyan ediyor” diyerek dezenformasyon yaptı. Artık hem Batı hem Sovyet medyası Çavuşesku rejimini karalamak ve itibarını zedelemek için son derece organize bir şekilde çalışıyordu.
Fakat henüz olaylarda kaç kişinin öldüğü bilinmiyor, ancak tahmin yürütülüyordu. Kaynakları ise Yugoslav haber ajansı Tanjug idi.
Tanjug haber ajansı, çelişkili ifadeler içinde, 19 Aralık’ta Temeşvar’da ölü sayısını “2000 dolaylarında” diye verdi. Avusturya TV’si ise “kamyonlarda metreküpler dolusu ceset taşındığı” iddiasında bulundu. [15] Daha başka çokça abartılı ve çelişkili haberler medyaya servis edildi. Ancak hiçbiri beklenen etkiyi uyandırmadı. Ta ki Doğu Alman haber ajansı ADN en büyük yalanı söyleyene kadar. Okay Gönensin’in 23 Nisan 1990 tarihli Cumhuriyet’teki köşe yazısından alıntı yapalım:
“…20 Aralık günü ilk kez ADN, Temeşvar’da 4000 ölünün bulunduğunu duyurdu. Romanya’da o sırada Batılı gazeteci bulunmadığından Doğu Bloğu ülkelerinin ajansları herkes için kaynak olmuştu. Aynı ADN Temeşvar bilançosunu şöyle koydu: 4600 ölü, 1860 yaralı, 7000 idam mahkûmu, 13 000 tutuklama. Aynı gün Tanjug ölü sayısına küçük bir zam yaptı: 4700. Bu sırada Batılı ajanslar da devreye girdiler. Fransız AFP Macar kaynaklarına dayanarak ölü sayısını 4630 olarak “netleştirdi”. Bu arada Macar radyosu ölü sayısını yuvarlaklaştırdı: 70 000. Artık inanılması gereken sayı bulunmuştu. Bütün dünya televizyonları ve gazeteleri bu 70 000 sayısını tekrarlamaya başladılar.” [16]
Bakınız, bu sefer iddialar direkt “sosyalist” ülkelerin ajanslarından geliyordu, inanmamak için hiçbir sebep yoktu(!)
Dikkat ederseniz, emperyalistlerin Çavuşesku rejimine yönelttiği yalanalar, yıllar sonra Libya’da Kaddafi, Suriye’de Beşar Esad rejimi için söylediği yalanlara ne kadar benziyor. Yöntemleri de çok benziyor: karşı-devrimci terörist gruplar yetiştir, ajan ve provokatörler gönder, iki-üç yerde karışıklık çıkart ve suçu “totaliter dikta rejimi”ne at. “Bakın halk bu adamdan bıktı” diye propaganda yap medyada. Ardından o ülkeye “demokrasi” (!) getir.
İşte Romanya karşı-devrimi, anlayacağınız Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Yugoslavya’da olacakların bir “ön gösterimi” idi. İlk “renkli devrim” idi dersek pek yanlış olmaz. Bu meselenin bir yönü. Diğer yönü ise, yukarıda bahsettiklerimizden de anlaşılacağı gibi, Çavuşesku Romanya’sı Avrupa’da sosyalizmin son kalesiydi. Çünkü diğer Blok ülkelerinin iktidar partilerini çoktan Gorbaçovcu karşı-devrimciler ele geçirmişti. RKP ise bu yola sapmamış tek partiydi. Romanya karşı-devriminin önemi buradadır.
Her neyse, şimdi kötü ünlü “Temeşvar katliamı” hakkında gerçekleri görelim.
Emperyalist basın gerçekleri iş işten geçtikten sonra, Çavuşesku yoldaş öldürülüp karşı-devrim başarıya ulaştıktan sonra açıkladı. Her şeyden önce “70 000 ölü”iddiasını terk ettiler. 27 Ocak’ta RKP’nin önde gelen dört yöneticisini “yargılarken”, Askeri Akademi’nin salonunda iddianamesini okuyan savcı, 4 RKP öneticisi ve bakanı, 689 kişinin ölümüne neden olmakla suçladı. [17] Kaldı ki bu sayı bile kesin olmayabilir, çünkü bunu itiraf edinceye kadar çok kez indirim yaptılar ölü sayısında. Yukarıda alıntı yaptığımız O. Gönensin de bu durumdan bahsediyor ve -kendisinin de mensubu olduğu- burjuva medyasını söylediği yalanlardan dolayı “özeleştiri yapmaya” çağırıyor. [16]
Nihayetinde maksat Çavuşesku’yu ve Securitate’yi katliamcı olarak lanse etmekti. Bu yalan karşı-devrim öncesi kışkırtma planının bir parçasıydı. Karşı-devrimciler Çavuşesku yoldaşı “yargılamak” için kurdukları düzmece mahkemede onu bu katliamı gerçekleştirmekle suçladılar. Beklemedikleri şey ise bizzat Çavuşesku yoldaş tarafından, onu “yargılamak” için kurdukları düzmece mahkemede yargılanmaktı.
Unutmadan belirtelim ki, emperyalist medyanın 17 Aralık “katliamı”na ilişkin gösterdikleri cesetlerin, morgdan çıkarılıp oraya getirilmiş cesetler olduğu, yani katliamla hiçbir ilgisinin olmadığı da sonradan ortaya çıktı. [18]
“İSVEÇ BANKASINDAKİ MİLYONLAR”
Medya Çavuşeskuların özel yaşamıyla ilgili de tonla yalan söyledi. Özellikle onların servetlerine özel bir ilgisi vardı burjuva medyasının.
Brucan, Çavuşesku’nun “yurtdışındaki özel hesabında 1,1 milyon dolar olduğunu” söyledi. Çavuşesku yoldaşı, karşı-devrime karşı mücadeleyi örgütlemek için Sibiu’daki sadık güçlerinin yanına giderken ele geçirenler, TV’den, Çavuşesku’nun “yanında 1 milyar dolarla yurtdışına kaçarken yakalandığını” duyurdular. Karşı-devrimci hükümet, “Çavuşesku’nun İsviçre bankalarına gizlice yatırdığı 1 milyar doların bulunduğu gizli hesapların dondurulmasını” istedi. Sonra, bu gizli(!) para miktarını 470 milyon dolara “indirdi”. [19]
Peki tüm bu parayı bulup gösterebildi mi karşı-devrimciler? Hayır! Çünkü böyle bir para yoktu. Olduğuna dair bir belge de yoktu. Sadece Çavuşeskuları kötülemek için propaganda değeri vardı bu yalanın.
Paraların yatırıldığı söylenen İsviçre bankalarından Credit Suisse ve Union Bank of Switzerland, Çavuşesku’nun “gizli” bir hesabına rastlanmadığını, Romanya devleti adına kasalarında bulundurdukları paranın ise 70 milyon dolar kadar tuttuğunu açıkladılar (The Independent, Financial Times, 28 Aralık 1989). İsviçre Federal Bankacılık Komisyonu yetkilisi Hermann Bodermann, Çavuşesku ve ailesinin İsviçre bankalarında hesabı olduğuna inanmadığını açıkladı. 400 küsur milyon dolarla ilgili olarak da “varlığı hakkında en ufak belirti yok” dedi (Financial Times, 30-31 Aralık 1989). [19]
Söz servetten açılmışken, sıkça dillendirilen “Çavuşesku’nun sarayı” meselesine de kısaca eğilelim: Bahsi geçen saray yalnızca Çavuşesku’nun ofisi ve ikametgahı olarak değil, tüm önemli devlet dairelerini barındırmak üzere planlanmıştı. Sarayda Senato, Temsilciler Meclisi, üç ayrı müze ve uluslararası bir konferans merkezi bulunuyor. Özetle, yönetimin bütün organlarıyla tek bir noktada toplanması hedeflenmişti. Daha da önemlisi, Çavuşesku öldürüldüğünde ‘sarayın’ inşası tam olarak bitmemişti bile. Çavuşesku’nun ‘kendine yaptırdığı’ iddia edilen bu mekânın inşaatı, Çavuşeskular öldürüldükten sonra, 1997 yılına kadar devam etti. Hatta, sarayın bazı kısımlarının inşası 2010 yılına kadar sürdü. Bu binada Çavuşeskuların payı ise mütevazı bir odaydı. [20] Umarım bu ayrıntı da konu hakkında okurların kafalarındaki muhtemel bazı soru işaretlerini gidermiştir.
Gördüğümüz gibi, burjuvazinin bir yalanı daha ifşa olmuştu…
BÜKREŞ OLAYLARI
Çavuşesku’nun Temeşvar olaylarının ertesinde İran’a gitmesi, karşı-devrimciler için büyük bir fırsat doğurdu. Çavuşesku’nun İran’da olduğu üç günü darbenin çeşitli pratik sorunlarını çözme, öğrencilerin öfkesini “örgütleme” yolunda değerlendiren karşı-devrimci komplocular, o gün olayları Bükreş’e sıçrattılar.
İran gezisinden dönüşünde (20 Aralık 1989) Çavuşesku bir TV konuşması yaptı. Temeşvar’daki olayların ardından “teröristlerin, faşistlerin, emperyalistlerin ve holiganların” olduğunu söyledi. İşçileri “ülkeyi bir avuç dolara satmak isteyen hainlere” karşı uyardı. “Düşman güçlere karşı kararlılıkla mücadele etmeli ve gösterileri örgütlemeliyiz” dedi.
Ertesi gün (21 Aralık) yapılan dev işçi mitinginde, Çavuşesku’nun konuşmasının sonuna doğru, kalabalık bir öğrenci grubu mitingin yapıldığı alana girmeye çalıştı. Öğrencilerin önemli bir kısmı, sonradan karşı-devrimin başbakanı olacak olan Petre Roman’ın o günlerde rektörü olduğu Bükreş Politeknik Okulu’ndan geliyordu. “Temeşvar’da katliam yapılmasını” (!) protesto eden öğrenciler, Çavuşesku aleyhtarı sloganlar haykırıyorlardı. [21]
Güvenlik güçleri bu grubu can kaybı olmadan püskürttü. Tam bu sırada, bazı provokatörlerin saldırıda bulunması üzerine güvenlik güçleri harekete geçti, ateş açıldığı da oldu. Olaylarda yaralananlar oldu. Olaylardan sonra Çavuşesku, herkesin teyakkuzda kalması çağrısını yaptı. Ancak geç kaldı. Karşı-devrimciler erken davranmış, partinin kilit noktalarını ve Securitate’yi ele geçirmişlerdi. [21]
22 Aralık’ta ordunun üst kademesindeki saf değiştirmeyle birlikte, Sovyetler’in yıllardır hazırladığı darbeciler-USC’nin sivil, asker kadroları, Batıcı entelektüeller, çeşitli öğrenci kesimleri-tanların ardına sığınarak, eşgüdümlü-iş bölümlü biçimde devlet başkanlığı sarayına ve parti MK binasına saldırdılar. Darbenin liderleri olan Silviu Brucan ve General Nikolay Militaru’nun sonradan anlattığına göre her iki binanın da kapıları, komplocuların içerideki adamlarınca açılarak saldırganların binalara zorlanmadan girmesi sağlandı. Benzer şekilde TV ve radyo binaları da ele geçirildi.
Çavuşesku, binadaki savunma sisteminin çöktüğünü görünce çağrılan bir helikoptere binerek, büyük olasılıkla Sibiu’ya, karşı-devrime karşı direniş örgütlemek amacıyla yola çıktı. [22] Radyo istasyonundan yapılan çağrı, Çavuşesku’nun “kendiliğinden bir halk devrimiyle” (!) indirildiğini söylüyordu. SSCB’nin darbe planı nihayet gerçekleşmişti.
Bununla birlikte, darbede ülkedeki turist görünümlü ajanların, diplomatların, muhabirlerin de aktif rol oynadığını belirtelim. Ancak hiçbir zaman bu karşı-devrim bir “halk ayaklanması” olmadı. Karşı-devrimcilerin arkalarında uluslararası emperyalizmin desteği vardı, ancak dayandıkları toplumsal taban çok dardı: bir kısım entelektüel, çeşitli öğrenci toplulukları, komploya hazırlanmış bazı üst rütbeli subaylar, Macar azınlığın figüranları, bir kısım üretici. Ellerinden sadece radyo ve TV aracılığıyla halkı sokağa çağırmak geldi, ondan da umduklarını bulamadılar. Hiçbir zaman Romanya işçi sınıfını karşı-devrim için sokağa dökemediler, dökemezlerdi de… [23]
Sokaklarda 22-23-24 Aralık tarihlerinde yoğun çatışmalar görüldü. Karşı-devrimciler hem SSCB’den hem de Batılı emperyalist devletlerden cephane yardımı aldılar. [24]
DÜZMECE MAHKEME VE ÇAVUŞESKULARIN “YARGILANMASI”
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Çavuşeskular, darbenin gerçekleştiği 22 Aralık gününde, karşı-devrimciler devlet başkanlık sarayını bastıklarında bir helikopter ile oradan ayrıldılar.
Darbeciler bunun üzerine çevredeki ordu birliklerine haber uçurarak o helikopterin vurulmasını istediler. Helikopterin izlenmesi görevini, Çavuşesku yönetiminde askeri endüstri sorumlu olan ama ayrıca Sovyet komplosunun önde gelen adamlarından olan General Stanculescu üstüne aldı.
Çavuşesku yoldaşlar bir süre sonra helikopterden inip yolda çevirdikleri bir araçla Sibiu’ya doğru direniş örgütlemek için yola koyuldular. Aracın benzininin bitmesi üzerine bir eve sığındılar, anacak ev sahibinin ihbarıyla aynı gün darbecilerin eline geçtiler.
Nikolay ve Elena yoldaşlar, iki gün Boteni kışlasında tutsak kaldılar. Bu süre içinde Çavuşesku’ya sadık birlikler, yönetici yoldaşlarının tutulduğu yeri öğrenerek şiddetli bir saldırıya geçtiler. Tüm ülkede çatışmalar yoğunlaşırken sosyalizm yanlısı birlikler Boteni’ye saldırarak Çavuşeskuları kurtarmaya çalıştılar. Darbenin liderlerinden Brucan’dan öğrendiğimize göre, darbeciler bu durumdan feci korktukları için, Çavuşesku’nun acele bir şekilde yargılanıp idam edilmesine karar verdiler. Sözde mahkeme pazar günü Boteni kışlasında yapıldı. [25]
25 Aralık tarihinde alelacele Bükreş’ten adam getirdiler. Mahkemenin başına Gica Popa isimli bir yargıç generali oturttular (daha sonradan bu kişi “bir sinir buhranı sonucu” intihar edecekti). Nicu Teodorescu isimli bir avukatı da Çavuşesku’yu “savunmakla” (!) görevlendirdiler. Teodorescu’nun anlattığına göre, sözde mahkemede 3 sivil tanık, 5 yargıç ve “değerlendirmeci”, 2 savcı, 2 savunma avukatı ve bir de olan biteni videoya alan bir kameraman vardı. [26]
“Duruşma” 2-3 saat sürdü, ama bu sözde duruşma, darbecilerin Çavuşesku’yu değil, Çavuşesku’nun tüm yiğitliğiyle ve devrimci ruhuyla onları yargıladığı bir ortama dönüştü. Finans-Kapitalin kumkuması, kurban edeceği devrimci tarafından ifşa edilmişti. Bu yüzden bu satılmış karşı-devrimci uşaklar, mahkemenin tamamını değil ancak redakte edilmiş bir video kaydını yayımlayabildiler. Ancak bu redakte edilmiş kayıt bile, Çavuşesku yoldaşın karşı-devrimcilere yiğitçe meydan okumasını ve onları kendi düzmece mahkemelerinde yargılamasını gözler önüne serdi. Tıpkı Dimitrov’un Hitler faşizmini kendi mahkemesinde yargılaması gibi…
Aşağıda, Çavuşesku yoldaşların Romanya televizyonlarında yayımlanmış savunmasını kısaltarak aktarıyorum. Ortada meşru bir mahkeme olmadığı için, metinde “savcı” olarak geçen ismin başına “sözde” ifadesini ekliyorum:
25 Aralık 1989
ÇAVUŞESKU: Ancak Büyük Millet Meclisi’ni tanıyorum. Yalnızca onun önünde konuşurum.
SÖZDE SAVCI: Halkla konuşmayı reddettiği gibi bizimle konuşmayı da reddediyor. Her zaman halk adına hareket edip konuşmuş, halkın sevilen bir evladı olduğunu iddia etti; ama her zaman halka zorbalık etti. Tüm bayramlarda evinizde gerçekten görkemli kutlamalar yaptığınız suçlamasıyla karşı karşıyasınız. Detaylar biliniyor. Bu iki sanık yurtdışından en lüks yiyecekleri ve kıyafetleri temin etti. Romanya’nın eski kralından bile daha kötülerdi. İnsanlar karne karşılığında günde sadece 200 gram alıyordu. Bu iki sanık halkı soydu ve bugün bile konuşmak istemiyorlar. Onlar korkaktırlar. Kendileri hakkında bilgileri var. Savcılık başkanından iddianameyi okumasını rica ediyorum.
(İddianame okunur)
SÖZDE SAVCI: Suçlamaları duydun mu? Onları anladın mı?
ÇAVUŞESKU: Cevap vermeyeceğim. Yalnızca Büyük Millet Meclisi’nin önünde cevap veririm. Ben bu mahkemeyi tanımıyorum. Suçlamalar doğru değildir ve burada tek bir soruyu bile yanıtlamayacağım.
SÖZDE SAVCI: Not: iddianamede mezkûr hususları kabul etmiyor.
ÇAVUŞESKU: Hiçbir şey imzalamayacağım.
SÖZDE SAVCI: Bu durum biliniyor. Ülkedeki felaket niteliğindeki durum tüm dünya tarafından biliniyor. 22 Aralık’a kadar burada canla başla çalışan her dürüst vatandaş, ilaçlarımızın olmadığını, siz ikinizin çocukları ve başka insanları bu şekilde öldürdüğünüzü, yiyecek bir şeyin olmadığını, ısınmanın, elektriğin olmadığını biliyorlar.
Elena ve Nikolay bunu reddetti. Başka bir soru: Temeşvar’ı kim kana buladı? Çavuşesku cevaplamayı reddetti.
SÖZDE SAVCI: Bükreş’te vurun emrini kim verdi?
ÇAVUŞESKU: Cevap vermeyeceğim.
SÖZDE SAVCI: Kalabalığa ateş etme emrini kim verdi? Söyle bize!
***
ÇAVUŞESKU: Cevaplamayacağım. Tek bir soruyu dahi cevaplamayacağım. Saray meydanında bir kez bile ateş edilmedi. Tek bir kez bile. Kimse vurulmadı.
***
SÖZDE SAVCI: Nikolay Çavuşesku bize neden soruları yanıtlamadığını söylemeli. Onu bundan alıkoyan ne?
ÇAVUŞESKU: Ben sadece Büyük Millet Meclisi’nde, işçi sınıfının temsilcileri önünde soruları cevaplarım. Halka onların bütün sorularını yanıtlayacağımı söyleyin. Burada ne döndüğünü tüm dünya bilmeli. Ben sadece işçi sınıfını ve Büyük Millet Meclisini tanırım-başka kimseyi değil.
SÖZDE SAVCI: Dünya burada neler döndüğünü zaten biliyor.
ÇAVUŞESKU: Siz darbecileri yanıtlamayacağım.
SÖZDE SAVCI: Büyük Millet Meclisi feshedildi.
ÇAVUŞESKU: Bu kesinlikle mümkün değil, hiç kimse Millet Meclisi’ni feshedemez!
SÖZDE SAVCI: Şu anda başka bir lider organımız var. Ulusal Selamet Cephesi şimdi bizim yüce organımızdır.
ÇAVUŞESKU: Kimse bunu tanımıyor. Bu sebeple ülke genelinde insanlar çatışıyor. Bu çete çökertilecek. Darbeyi bunlar örgütledi.
SÖZDE SAVCI: Halk sana karşı savaşıyor, yeni foruma karşı değil.
ÇAVUŞESKU: Hayır, halk özgürlüğü için ve yeni foruma karşı savaşıyor. Ben bu mahkemeyi tanımıyorum.
SÖZDE SAVCI: Halk bugün ne için savaşıyor sanıyorsun? Ne düşünüyorsun?
ÇAVUŞESKU: Önceden de söyledim, halk darbeye karşı, gasp etmeye karşı özgürlüğü için savaşıyor. Bu darbe yurtdışından organize edildi! Ben bu mahkemeyi tanımıyorum. Artık daha fazla yanıtlamayacağım. Sizinle sade vatandaş gibi konuşuyorum, umarım ki gerçeği söylersiniz. Umarım ki yabancılar için ve Romanya’nın yıkılışı için çalışmıyorsunuzdur.
Savcı, Nikolay’ın artık devlet başkanı olmadığını, Elena’nın tüm resmi görevlerini kaybettiğini ve hükümetin feshedildiğini bilip bilmediklerini sorması için savunma avukatına ricada bulunur. Çavuşesku cevap verir: ben Romanya’nın devlet başkanıyım ve Romanya ordusunun başkomutanıyım. Kimse beni bu görevimden alıkoyamaz.
SÖZDE SAVCI: Bizim ordumuzun değil, sen bizim ordumuzun başkomutanı değilsin.
ÇAVUŞESKU: Sizi tanımıyorum. Sizinle en azından sade vatandaş olarak konuşuyorum ve şunu diyorum: ben Romanya’nın başkanıyım.
SÖZDE SAVCI: Nesin?
ÇAVUŞESKU: Tekrar ediyorum: ben Romanya’nın başkanı ve Romanya ordusunun başkomutanıyım. Ben halkın başkanıyım. Siz provokatörlerle daha fazla konuşmayacağım ve darbeyi örgütleyenlerle ve paralı askerlerle konuşmayacağım. Onlarla işim olmaz.
***
SÖZDE SAVCI: Lütfen not edin: Çavuşesku ülkenin yeni yasal hükümet yapılarını tanımıyor. Kendisini hala ülkenin başkanı ve ordunun başkomutanı olarak görüyor.
Neden ülkeyi mahvettin? Neden her şeyi ihraç ettin? Neden köylüleri aç bıraktın? Köylülerin yetiştirdiği ürünler dışarıya satıldı ve köylüler ekmek almak için en uzak vilayetlerden Bükreş’e ve diğer kentlere geliyorlardı. Onlar emriniz doğrultusunda toprağı ektiler ve yiyecek hiçbir şeyleri olmadı, onları neden aç bıraktınız?
ÇAVUŞESKU: Bu soruyu cevaplamayacağım. Sade bir vatandaş olarak, size şunu söyleyeceğim: İlk defa her köylünün aile başına değil, kişi başına 200 kilo buğday aldığını ve daha fazlasının hakkı olduğuna garanti verdim. Halkı aç bıraktığım bir yalan. Yalan, yüzüme söylenen bir yalan. Bu, vatanseverliğin ne kadar az olduğunu, ne kadar ihanet niteliğinde suçlar işlendiğini gösteriyor.
***
SÖZDE SAVCI: Harika programlarımız var, kâğıt üstüne yazılan kalıcıdır. Ama neden senin programların uygulanmadı? Rumen köylerini ve Rumen toprağını mahvettin. Bir vatandaş olarak ne söyleyeceksin?
ÇAVUŞESKU: Bir vatandaş olarak, sade bir vatandaş olarak size şunu söylüyorum: Romanya’nın vilayetlerinde hiçbir zaman bu kadar yükseliş, bu kadar inşaat, bu kadar konsolidasyon olmadı. Her köyün kendi okulu, hastanesi ve doktoru olacağını garanti ettim. Ben bu ülkedeki insanlara, dünyanın başka hiçbir ülkesinde olmadığı kadar, insan onuruna yakışır ve zengin bir yaşam yaratmak için her şeyi yaptım.
SÖZDE SAVCI: Hep eşitlikten bahsettik. Hepimiz eşitiz. Herkes gösterdiği performansa göre maaş almalı. Artık villanızı televizyonda gördük, yemek yediğiniz altın tabakları, ithal ettiğiniz yiyecekleri, lüks kutlamalarınızı, lüks kutlamalarınızdan fotoğrafları.
ELENA ÇAVUŞESKU: İnanılmaz. Biz sıradan bir dairede yaşıyoruz, aynı her vatandaş gibi. Her vatandaşa ilgili yasalara uygun olarak bir daire sağladık.
SÖZDE SAVCI: Saraylarınız var.
ÇAVUŞESKU: Hayır, biz saraylara sahip değiliz. Saraylar halka aittir.
Yargıç kabul etti, ancak halk acı çekerken oralarda yaşadıklarını belirtti.
***
SÖZDE SAVCI: O halde bize İsviçre’deki banka hesaplarınızdan bahsedin bay Çavuşesku. Hesaplar ne durumda?
ELENA ÇAVUŞESKU: İsviçre’de banka hesapları mı? Kanıt gösterin!
ÇAVUŞESKU: İsviçre’de tek bir hesabımız yok. Kimse bir hesap açmadı. Bu, suçlamaların ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Ne iftira, ne provokasyon ama! Bu bir darbedir.
SÖZDE SAVCI: Peki sanık bey, eğer İsviçre’de hiç banka hesabınız yoksa, İsviçre’de bulunabilecek paranın Romanya’ya, devlet bankasına aktarılabileceğini kabul eden bir bildiri imzalayacak mısınız?
ÇAVUŞESKU: Bunu Büyük Millet Meclisi’nin önünde tartışırız. Burada hiçbir şey söylemeyeceğim. Bu adi bir provokasyon.
SÖZDE SAVCI: Bildiriyi imzalayacak mısınız, imzalamayacak mısınız?
ÇAVUŞESKU: Hayır, hiçbir beyanım yok ve imzalamayacağım.
***
ÇAVUŞESKU: Hiç kimse devlet yapısını değiştiremez. Bu mümkün değil. Romanya tarihinde son yüzyıllarda gaspçılar ağır şekilde cezalandırıldı. Kimsenin Büyük Millet Meclisini feshedecek yetkisi yoktur.
Savcı Elena’ya döner: Siz her zaman daha akıllıydınız ve konuşmaya daha hazırdınız, bir bilim insanıydınız. Siz kabinenin, hükümetin en önemli yardımcısı, iki numarasıydınız.
SÖZDE SAVCI: Temeşvar’daki soykırım hakkında ne biliyorsunuz?
ELENA ÇAVUŞESKU: Ne soykırımı? Bu arada, daha fazla soruyu cevaplandırmayacağım.
SÖZDE SAVCI: Soykırım hakkında bilginiz var mı yoksa, bir kimyacı olarak, yalnızca polimerler hakkında mı bilgilisiniz? Bilim insanı olarak, bir şeyler biliyor musunuz?
ÇAVUŞESKU: Onun bilimsel makaleleri yurtdışında basılıyor!
SÖZDE SAVCI: Peki kim o makaleleri sizin için yazıyor, Elena?
ELENA ÇAVUŞESKU: Ne küstahça! Ben Bilimler Akademisi’nin bir üyesi ve başkanıyım. Benimle böyle konuşamazsınız!
SÖZDE SAVCI: Yani başbakan yardımcısı olarak soykırım hakkında bilginiz yok, öyle mi?
ÇAVUŞESKU: O başbakan yardımcısı değil, ilk başbakan yardımcısıydı.
SÖZDE SAVCI: İnsanlarla böyle çalıştınız ve görevinizi ifa ettiniz. Peki ateş etme emrini kim verdi? Cevaplayın!
ELENA ÇAVUŞESKU: Cevaplamayacağım. Size en başta tek bir soruya bile cevap vermeyeceğimi söyledim.
ÇAVUŞESKU: Siz subaylar şunu bilmelisiniz ki, ateş etme emrini hükümet veremez. Ama gençlere ateş edenler güvenlikçilerdi, teröristlerdi.
ELENA ÇAVUŞESKU: Securitate’den teröristler.
SÖZDE SAVCI: Securitate’den teröristler mi?
ELENA ÇAVUŞESKU: Evet.
SÖZDE SAVCI: Peki kim Securitate’nin başıydı? Başka bir soru…
SÖZDE SAVCI: Lütfen Nikolay ve Elena Çavuşesku’ya ruhsal sorunları olup olmadığını sorun.
ÇAVUŞESKU: Ne? Bize ne sormalı?
SÖZDE SAVCI: Ruhsal sorunlarınızın olup olmadığını.
ÇAVUŞESKU: Ne pis bir provokasyon!
SÖZDE SAVCI: Bu sizin savunmanıza yardımcı olur. Eğer ruhsal sorunlarınız varsa ve kabul ederseniz, yaptıklarınızdan sorumlu olmazsınız.
ELENA ÇAVUŞESKU: Kim bize bunu diyebilir? Kim böyle bir şey söyleyebilir?
ÇAVUŞESKU: Ben bu mahkemeyi tanımıyorum.
SÖZDE SAVCI: Şimdiye kadar hiç halkla konuşmadınız. İnsanlarla konuşmaya alışık değildiniz. Monologlar düzenlerdiniz ve halkın aynı kabile ritüellerindeki gibi alkışlaması gerekirdi. Ve bugün de aynı megaloman tarzda davranıyorsunuz. Şimdi son bir teşebbüste bulunuyoruz: bu bildiriyi imzalamak ister misiniz?
ÇAVUŞESKU: Hayır, imzalamayacağız. Ve ben ayrıca, savunma avukatını da kabul etmiyorum.
SÖZDE SAVCI: Lütfen not edin. Nikolay Çavuşesku mahkemece atanmış savunma avukatıyla iş birliğini reddediyor.
ELENA ÇAVUŞESKU: Hiçbir bildiriye imza atmayacağız. Sadece Millet Meclisi’nde konuşacağız çünkü hayatımız boyunca halk için çok çalıştık. Bütün canımızı halka feda ettik. Ve biz burada halkımıza ihanet etmeyeceğiz.
Mahkeme soruşturmaların tamamlandığını belirtir. Daha sonra iddianamenin okunmasına geçilir.
KARAR: Biz sanıkları ceza yasasının 162, 163, 165 ve 167. maddeleri gereğince suçlu buluyoruz. Bu iddianame nedeniyle iki sanığın idam cezasına çarptırılmasını ve tüm mal varlıklarına el konulmasını talep ediyoruz.
***
Savunma avukatı da konuşur, kararın temyiz edilmeyeceği duyurulur. Ardından Çavuşeskuların kurşuna dizilmiş bedenleri gösterilir. [27]
Görüldüğü gibi, Çavuşesku yoldaşlar karşılarında meşru bir mahkeme olmadığını biliyor ve cevap vermeyi devamlı reddediyorlar. Çünkü bu insan sefaleti karşı-devrimcilerin iddialarına cevap vermek bile onları meşru kabul etmektir, diyorlar. Bununla da kalmıyor, sözde savcının “isterseniz ruhsal sorunlarımız var deyip işin içinden sıyrılabilirsiniz” teklifini de reddediyorlar. Yani ölümü göze alıyorlar. Ve “duruşma”nın en sonunda, sözde savcının “İran’da kalmalıydınız” ifadesine gülerek “biz yurtdışında kalmayız, evimiz burası!” diye cevap veriyorlar. Yani karşı-devrimcileri kendi mahkemelerinde yargılamakla kalmıyor, ayrıca onlarla alay ediyorlar. Ve komünist onurlarıyla ölüyorlar. İşte Çavuşesku yoldaşların bu yiğitçe, mertçe savunması her komünist için gerçek yurtseverliğin, gerçek devrimci duruşun örneğini oluşturmalıdır.
Unutmayalım: tarihin tekeri daima ileri gider. O sosyalist ülkeler bugün yok, ancak bu tarihin geri gittiğini değil, sadece geçici bir süre durakladığını gösterir. Sınıf savaşı devam ediyor! Çavuşesku yoldaşların katlinden sonra Romanya’da maden işçilerinin -beyaz teröre karşı- kızıl terörü [28] bunu biz gerçek komünistlere, gerçek devrimcilere, gerçek yurtseverlere kanıtlamıştır.
Konya Direniyor’dan Yiğithan
KAYNAKÇA
[1] Köklü, Mercan, Romanya’da Karşı-Devrim: Sanmasınlar Hesabı Sorulmayacak Döktükleri Kan Yerde Kalmayacak, Alev Yayınları, Temmuz 1991 s. 15, 16
[2] Agy. s. 16, 17
[3] Agy. s. 18
[4] Devrimci Mücadele, Sayı:3 Mart-Nisan 1990 s. 13
[5] Köklü, Mercan, Romanya’da Karşı-Devrim s. 12
[6] Agy. s. 18-20
[7] Agy. s. 24, 25
[8] Agy. s. 134, 135
[9] Agy. s. 30
[10] Agy. s. 30-32
[11] Agy. s. 32,33
[12] Agy. s. 38
[13] Agy. s. 44, 45
[14] Agy. s. 46, 47
[15] Agy. s. 47, 48
[16] Devrimci Mücadele, Sayı:4 Temmuz-Ağustos 1990 s.8
[17] Köklü, Mercan, Romanya’da Karşı-Devrim s. 68
[18] Agy. s. 51-54
[19] Agy. s. 90
[20] Erkin Öncan – Linç: Çavuşesku meselesine kısa bir giriş, Substack
[21] Agy. s. 55
[22] Agy. s. 58
[23] Agy. s. 60, 61, 65, 66
[24] Agy. s. 72-78
[25] Agy. s. 78-80
[26] Agy. s. 81
[27] Transcript of the closed “trial” of Nicolae and Elena Ceausescu (İngilizce) ceausescu.org
[28] Agy. s. 104-106
İşçi demokrasisi, halk demokrasisi uygulamazsan böyle olur.
Merhabalar, yorumunuz silinmemiştir, sadece onaylanmamıştır. Önyargıda bulunmayınız.