Çıkar amaçlı suç örgütü olduğu kamuoyu vicdanında çoktan ilan edilen Tayyipgiller iktidarının son hedefi, Denizli Direniyor ekibinde yer alan arkadaşımız oldu. Denizli’de yaşayan, Denizli’deki eylemleri örgütlediği gerekçesiyle daha önce göz altına alınan arkadaşımız, 31 Mayıs – 1 Haziran günleri arasında iktidarı hak ettiği şekilde eleştirdiği için “Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve AKP hükümeti üyelerine hakaretten” dolayı 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırıldı(!). Arkadaşımızın savunması Kurtuluş Partili Hukukçular topluluğundan avukat arkadaşlar tarafından yapıldı. Kurtuluş Partili Hukukçular, söz konusu dava ile ilgili görüşlerini bir bildiri ile aktardılar.
“Dün (03.06.2014) Denizli 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Liseli genç bir yoldaşımıza “Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve AKP hükümeti üyelerine hakaretten” 1 yıl 15 gün ceza verildi.
Yoldaşımız; geçen yıl Gezi sürecine Denizli’de aktif bir şekilde katılmıştı. Direnişin en yoğun olduğu 31 Mayıs–01 Haziran günlerindeki internet paylaşımları nedeniyle, İzmir Emniyet Müdürlüğünün Siber Suçlar Bürosunun tespitleri sonucunda açılan davada cezalandırıldı.
Son duruşmada arkadaşımız güzel bir savunma yaptı. Gezi Direnişi’nin haklılığına ve meşruluğuna vurgu yaparak başladığı savunmasında; aslında Tayyip’in kendisinin önüne gelene hakaret ettiğini, asıl onun yargılanması gerektiğini, Gençliğin bu tür davalarla susturulmaya çalışıldığını, verilecek cezadan korkmadığını, susmayacağını belirtip; “MADEM SUSACAKTIK NİYE KONUŞTUK O ZAMAN?” diyerek savunmasını bitirdi.
Yoldaşımız savunma metni şu şekilde:
“Gurur duyuyorum! Olmayan çocuğuma anlatacağım bir hikâyem oldu. Büyük Gezi Direnişi’nin acısını çıkarmak isteyen emperyalist işbirlikçileri İsyan sona erdikten sonra saldırıya geçtiler. Amaçları Tayyip Erdoğan’a yalakalık yapıp rahat yaşamak. Ama bu böyle mi devam edecek?
Her şey başladığı gibi bitebilme özelliği taşır. AKP Hükümeti, TOMA’sı, gazı, bombası, çeviği, copu ile durduramadığı Gençleri, Hukuk yolları ile durdurmaya çalışmakta. Hakkımda açılan dava aynen bundan ibarettir.
Büyük Gezi Direnişi’ne bir lokomotif olmamı kaldıramayan Emperyalist İşbirlikçileri küfür ettiğim bahanesi ile bana dava açmışlardır. Dertleri, “Tayyip Erdoğan’a hakaret etti”, değil Gezi Parkı eylemlerinden intikam almaktır.
Her toplantısında, mitinginde kan kusan “haysiyetsiz, namert, utanmaz, şerefsiz, terörist, kâfir, ateist, Alevi” gibi nefret suçları işleyen birinin böyle bir davada karşımda rakip olması gülünçtür.
Bu davaların açılma sebebi tamamen kişiyi yani beni susturmadır. Yani psikolojik baskıdır.
Madem susacaktık neden konuştuk?
Bilmiyorlar ki, bu açılan dava ve yiyeceğim ceza beni güçsüzleştirmedi daha da güçlendirdi!
O kadar insan ölmüş, o kadar insan sakat kalmış ve o kadar insan engelli olduğu halde direnmişse Büyük Şanlı Gezi Parkı Direnişi’mizde, benim yiyeceğim cezanın ne önemi olabilir ki…
Yürüyüşümüzü hiçbir güç engelleyemeyecek!”
Duruşmada karınca kararınca biz de bir şeyler söyledik. Ama yargıçta hiçbir hareket yok. Benzer savunmalarda sıklıkla karşılaştığımız; “Savunmaya gelelim, kısa olsun, sırada bekleyenler var, akşama kadar sizi dinleyemem ki” gibi klasikleşmiş tepkilerin hiçbiri yoktu..
Savunmamızı “engin bir sabırla”(!) dinleyen yargıç; “Bitti mi?” dedikten sonra katibe; “getir kızım kararı” diyerek önceden hazırladığı kararı kopyala yapıştır yaptırdıktan sonra okuyup geçti.
Peki son savunma ne işe yarar?
Sanıkların ve bizim gibi vekillerin yüreklerini soğutmaya mı? Klasik burjuva hukukuna göre bile elbette değil. Ama uygulama ne yazık ki böyle…
Tabiî, şu bir gerçek; bugün Tayyip’in taraf olduğu bir davada onun aleyhine karar verecek, hukukun üstünlüğüne inanan, onu savunabilen, onu uygulayabilen yargıç sayısı da azaldı. Ayrıca adam kafasını taktığı birisi mi oldu, miting meydanından veriyor talimatı, kendi hukuk bürolarına düştürdükleri yargının savcıları ve yargıçları da “emrin olur usta” diyerek hemen hareket geçiyorlar. Böyle bir ortamda Yoldaş’ımızın beraat ettirilmesi ölü gözünden yaş ummaya benzerdi.
Kararın en ilgi çeken yönü de; Tayyip’in avukatları hiçbir duruşmaya gelmedikleri halde sırf dosyada vekâletname var diye lehlerine 750 TL vekalet ücretine hükmedilmesi oldu karşı çıkmamıza rağmen…”
Tayyipgiller iktidarı, gençlikten ölüm kadar çok korkmakta. Bu ilk saldırıları değil, son olmayacak. Açıkça yapmış oldukları hataları, katliamları teşhir edenlere, kendilerine hak ettikleri sıfatlarla seslenenlere elbette saldırmaya devam edecekler. Gençliği eğitim sistemindeki çarpıklıklarla, kopya-şifrecilikle, parasız eğitim isteyeni hapse tıkarak ve beraber eyleme çıktığı arkadaşlarını öldürerek uslandıracaklarını sananlar, böyle sanmaya devam edebilirler.