Mirsaid Sultangaliyev’in bu yazısı Moskova’da Komünist Partinin yayın organı Jizn’ Natsional’nostey (Ulusların Yaşamı) 16 Mayıs 1920 tarihli No:14 (71) ve 23 Mayıs 1920 tarihli No:15 (72) sayılarında yayınlanmıştır.
Son zamanlara dek basınımız Türkiye ve genel olarak Doğudaki durumla ilgili olarak, daha çok, bütün Batı Avrupa’nın bankerlerinin cebinden beslendiği için, Sovyet İktidarı’nı kabul etmemiş olan ve Doğudaki her tür devrimci harekete düşmanca yaklaşan burjuva-emperyalist ülkelerden gelen kaynakların aktardıklarına bağlı kalıyordu, bu yüzden bu ülkelerin durumu bir parça taraflı aydınlanmış oluyordu. İtilafın sürekli olarak Doğu ülkelerindeki “milli hareket”ten, Türklerin Hıristiyanlara karşı katliam hazırladığından ve sözde “panislamizmden” bahsettiğini görüyoruz. Yine de, uluslararası emperyalizm için tatsız ve “incitici” olan gerçekler, bu haberlerde de satır altında okunan gerçeklerdir. Bunlardan İngilizlerin Mısır’da karışıklık içinde olduğunu, Fransız burjuvalarının “korumasına” giren Arapların devrimci hareket içinde olduğunu, Hindistan’da İngilizlere karşı güçlü bir devrimci hareketin boy verdiğini ve Türkiye’nin Anadolu kısmındaki isyanları öğreniyoruz. Kızıl Ordu’nun Doğudaki, Türkistan’daki ve bütün Güney cephelerindeki zaferleri Doğu ülkeleriyle doğrudan temasa geçmek olanağını verdi ve artık bunlarla ilgili haberler için Amerikan basın bürolarına ve itilafın telgraf temsilcilerine ihtiyaç duymuyoruz, çünkü bizim için gerekli olan bilgileri doğrudan kendi doğal “temsilci” ve “müttefiklerimizden”, bu ülkelerin komünistlerinden alma olanağına sahibiz. Son zamanlarda Türkiye’de yeraltında olan bazı Türk komünist yoldaşlar Türkiye’deki durumla ilgili şu ayrıntıları aktarıyorlar.
1- Anadolu’daki İsyan Hareketlerinin Nedenleri
İtilaf ve Türkiye arasındaki barış anlaşmasına göre bundan bir buçuk yıl kadar önce Çanakkale Boğazı İngiliz yük gemilerine açılmıştı. Boğazların açılmasıyla İtilaf gemileri İstanbul’a girdi. Türk yönetiminin zayıflığından yararlanan İtilaf, anlaşmaya rağmen, İstanbul’a başlangıçta 10 bin kişi olup, son zamanlarda sayısı 60-65 bin kişiye ulaşan ordusunu getirdi. Türkiye’nin başkentine girdikten sonra İtilaf devletleri önce şahsi, sonra idari büyük ev ve binalara, Müttefiklerin askerleri ve karargahları için el koymaya başladı.
Çok geçmeden, Yunan ordusu, barış anlaşmasını bozarak ve İtilafın onayını alarak İzmir’i işgal etti, Fransızlarsa işgal güçleriyle Kilikya, Maraş ve Urfa’yı aldı. Kilikya ve İzmir’in işgali sırasında Fransızların onayıyla Ermeni ve Yunanlılar [Rumlar] tarafından Türk katliamı yapıldı. 10 bin kadar masum Türk katledildi. Bu katliam İzmir’de hala sürmektedir.
İşgale ve katliama karşı Türk nüfus, şu ana dek işgal ordularıyla kesintisiz savaş yürütmekte olan asi partizan birlikleri oluşturarak yanıt verdi.
Türk yönetimi itilaf devletlerinin davranışlarını protesto etti, ama protestosu çok zayıf ve başarısız oldu. Başka türlü de olamazdı, çünkü yönetim pratik olarak itilaf devletlerinin kendi icadıydı, iktidardaki “Birlik ve İlerleme” [İttihad ve Terakki] partisinin yerine getirilmişti. Türkiye’nin bütan canhıraş protestolarına, itilaf İstanbul’u ve Türkiye’nin diğer kısımlarını sadece “geçici olarak,” “düzen sağlamak” için işgal ettiği yanıtı verdi.
Bütün bunlar Türk nüfus arasında mevcut yönetime ve itilafa karşı hoşnutsuzluğun gelişmesi için uygun bir zemin hazırladı. Sonuçta Türk ordusundan geriye kalanların toplandığı ve genel olarak Türkiye’deki devrimci hareket için zeminin hazırlandığı Anadolu’da isyanlar başladı.
Bundan yararlanan itilaf karşıtı gruplar, eski “İttihad ve Terakki” partisinin eski üyeleri Türk ordusunun generalleri Mustafa Kemal ve Rauf Bey şahsında, Anadolu’da bulunan askerler üzerinde denetimi sağlamanın şart olduğunu öne sürerek yönetimden bu bölgeye gönderilmeyi talep ettiler. Oraya vardıktan sonra, Anadolu’nun Milli Kongresini topladılar (geçen yılın mayıs ayında), burada kendilerinin İtilafla ilişkisi sorunu kısmen ortaya atıldı. Kongrede, Anadolu’nun temsilcilerinin yanısıra, Asya Türkiye’sinin işgal edilen kısımlarından da temsilciler vardı.
Kongre, İtilaf devletlerinin davranışlarını protesto etti ve müttefiklerin işgalci ordularının İstanbul’dan ve Türkiye’nin diğer kısımlarından çekilmesi talebini getirdi, tersi durumda onları silahlı güçle kovmakla tehdit etti. Kongre ayrıca Türkiye’nin parçalanmasını ve özellikle de, Ermenistan’ın kurulmasını protesto etti (Ermeniler barış konferansında altı Türk vilayetinden ve dört Kafkas bölgesinden Büyük Ermenistan’ın kurulmasını elde etmişlerdi).
Bu protesto lstanbul’a aktarıldı, ama İtilaf ve Damad Ferid Paşa kabinesi buna sessizlikle yanıt verdi. Bunun ardından Anadolulular İstanbulla her tür ilişkiyi kesti ve kendilerinin İstanbul yönetimine bağlı olmadıklarını ilan etti. “Kuvaimilliye” (Milli Güç) partisi kuruldu, partinin amacı olarak ne olursa olsun itilaf devletlerinin ve onların kuklalarının (iktidarının) devrilmesini sağlamak olarak belirlendi. Anadolu sınırları içindeki bütün iktidar asilerin eline geçti. Aydın vilayetindeki (İzmir) Yunan ordusuna karşı cephe oluşturuldu. Bu cephenin kurulmasıyla asiler Küçük Asya içindeki işgalci güçlerin, bir engelle karşılaşmadıkları durumda kaçınılmaz olarak meydana gelecek olan daha fazla ilerlemesini engelledi.
Bundan üç ay sonra Sivas şehrinde ikinci kongre toplandı. Bu ilkinden daha kalabalık ve örgütlüydü. Kongre, Damad Ferid Paşa kabinesini devirmek ve Türk halkının özgürlüğünü silahlı güçle savunmak için kesin karar aldı. Milli Meclis kurulması kararı alındı. İstanbul yönetimi isyancılara karşı mücadele olanağının olmadığını gördü ve kendi güçsüzlüğünü kavrayan Damad Ferid Paşa kabinesi, İtilaf devletlerinin ısrarına rağmen istifa etti.
İtilaf ortaya çıkan durumdan hoşnut kalmadı ve baskıcı yollara başvurmaya karar verdi. Sultan tarafından yeni kabinenin kurulması görevi, Damad Ferid Paşa kabinesinden ayrı duran, Anglofil “Hürriyet-i İtilaf” (Özgürlük ve Anlaşma) partisinin başında olan, “Meclis-i Ayan” (Hükümet Danışma Kurulu) Ali Rıza Paşa’ya verildi. Ali Rıza asilerle görüşmeye oturma girişiminde bulundu ve bu amaçla Anadolu’ya Deniz İşleri bakanı Salih Paşa’yı gönderdi. Görüşmeler (Sivas’a yakın olan) Amasya şehrinde yapıldı. Asiler iktidardan ancak ve ancak, yeniden seçilmiş Milli Meclis toplanırsa çekileceklerini söylediler. Ali Rıza kabinesi bunu kabul etti ve görüşmelerden üç ay sonra İstanbul’da yeniden düzenlenen Milli Parlamento açıldı. Meclisteki seçimler Mustafa Kemal yandaşlarına, yani müttefik yönelimine karşıt olanlara büyük ağırlık sağladı. 12 delege içinde onların grubuna 75 kadar üye çıktı. “Hürriyet-i İtilaf” partisi sadece 20 kadar oy alabildi. Geri kalan üyeler de asilere yakın duruyordu. Anadolu’daki isyan hareketinin önderleri Mustafa Kemal ve Rauf Bey de meclise seçilmişti, ama İstanbul’a ikisinden sadece Rauf Bey gitti. Mustafa Kemal Anadolu’da kaldı. Anlaşılan, İstanbulluların “dostluğuna” yeterince güvenmiyorlardı ve İtilafın tuzağına düşmekten kaygı duyuyorlardı.
Meclis üyelerinin Ali Rıza Paşa kabinesiyle yaptığı görüşmelerin sonucunda, sonuncusu bütün ülkenin yöneticisi olarak seçildi. hilaf kaybettiğini gördü, Ali Rıza kabinesiyle gizli olarak anlaştı, çünkü Milli Meclis olarak tanınmasından sonra bu kabine açıkça itilafa karşı tutum almıştı ve kendi daha sonraki politikasında da daha kararlı bir tutum benimsedi. Bu andan itibaren İtilaf artık açıkça Türkiye’nin iç işlerine karışmaya başladı. Bu yönde yapılan ilk şey, Sultan’a baskı yoluyla, Mustafa Kemal’le ilişkisi olduğu söylenen askeri bakan Küçük Cemal’in, aynca Türkiye Genelkurmay başkanı Cemal Paşa[‘nın] Ali Rıza kabinesinden uzaklaştırılması oldu. Daha sonra İtilaf işgal orduları komutanı Franchet d’ Esperey şahsında Ali Rıza kabinesinin çalışmasına mümkün her yoldan engel olmaya başladı ve aynı yılın 2 Mart’ında bu kabinede İtilafın baskısıyla istifa etmeye mecbur kaldı. İtilaf, Sultan’a karşı Ferid kabinesinin iktidara dönmesinde ısrar etti. Meclisin büyük çoğunluğu Anadolu delegeleri şahsında buna karşı çıktı. O zaman itilaf, Tevfik Paşa’nın kabine oluşturmasını önerdi. Ama o da kabul etmedi. Meclis Ali Rıza kabinesinde Askeri-Deniz Bakanı konumunda olan Salih Paşa’nın kabinesinin toplanmasını savundu. Said Paşa da, kendisinden önceki gibi, tahmin edileceği üzere, İtilafın yararına çalışmadı.
Resmi olarak Salih Paşa kabinesi 10 günden çok varlık gösteremedi, çünkü 16 Mart’ta İtilaf resmi olarak İstanbul’u işgal etti ve Askeri Bakanlık binasına, Deniz İşleri Bakanlığına. posta ve telgrafa ve bütün askeri
fabrikalara el koydu ve Anadolu’yla iletişimi kesti.
Bunun ardından Milli Meclis dağıldı, asilerin temsilcilerinin çoğu tutuklandı, aralarında Rauf Bey, Kara Vasıf ve halk arasında büyük nüfuzu olan meclis başkanı Celaleddin Arif vardı. Ayrıca “Meclis-Ayan” üyelerinden bazıları da tutuklandı ve aralarında Çürüksulu Mahmut Paşa da vardı, o da halk arasında popülerdi. Bunun ardından Salih Paşa kabinesi, İtilafın elinde oyuncak oldu. Türkiye’den gelen son haberler Damad Ferid Paşa kabinesinin iktidara döndüğünden bahsediyor.
2- Türkiye’deki Politik Partiler
“Kuvai-Milliye” (Milli Güç)
Bir yandan sınıf ayrımının görece zayıf gelişimi ve buna karşılık olarak Türkiye’nin emekçi kitlelerinin zayıf politik özbilinci, diğer yandan partimizin onlar arasında komünizm fikrinin propagandasını yapma konusuna oldukça geç ele almış olması, Türkiye’nin emperyalist dünya savaşında yıkılması ve bunun sonucunda itilaf devletleri tarafından ele geçirilmesi, Türkiye’de sosyal devrimin gelişmesine yönelik nesnel koşulları hazırladı. Türkiye’deki devrimci hareketlerin idaresi, büyük ölçüde, bu güne dek, Türkiye’deki mevcut politik duruma bağlı olarak savunmacı milliyetçiliğin partisi olarak ortaya koyan milliyetçilerin partisi “Kuvai-Milliye”nin elinde bulunmaktadır.
Başlangıçta “İtilafçılarla” bazı uzlaşma çabalarına giren bu parti, pratikte bu taktiğin uygunsuz olduğu sonucuna vararak, son zamanlarda İstanbul yönetiminden kesin olarak uzaklaştı ve Türk komünistleri ve Sovyet Rusya’yla taktik yakınlaşmalar aramaya başladı. Anlaşılan, “Kuvai-Milliye” yöneticileri er ya da geç Türk emekçi kitlelerinin gözünün açılacağının ve özünde küçük burjuva olmalarından hayal kırıklığına uğrayacağının, ve de İtilaf devletlerinin devrilmesiyle sıranın kaçınılmaz olarak “Kuva-i Milliye” partisine geleceğini çok güzel biçimde anlamıştır. “Kuvai-Milliye” liderlerindeki Sovyet Rusya’yla müttefiklik eğilimi de çok doğaldır, çünkü İtilaf devletlerine karşı isyan hareketini ilan ettiğinden, artık devrimin ilk günlerinden itibaren gür sesle bütün dünyaya milletlerin oto-determinasyon hakkını duyuran ve pratikte bu şiarının bir kanara bırakılmayacağını gösteren Sovyet Rusya’dan başka kimseden destek bulamayacaktır.
Ve “Kuvai-Milliye”nin son zamanlarda Kafkaslarda ve Kafkas ötesinde, buralara Sovyet ordusunun nüfuz etmesini kolaylaştıran koşullar sağlamaya çalıştığını görüyoruz.
Rus karşı devrimcilerle birlikte, emperyalist İtilaf’ın heyecanla beklediği tepkilerin Rusya’da hakim olması, Anadolu asilerinin durumunu ancak kötüleştirebilir, çünkü bu durumda düşmanlarının sayısı bir daha fazla olacaktır – kraliyetçi Rusya. Bunu kavrayan “Kuvai-Milliye” Denikin’in Moskova’ya ilerlemesi sırasında kendi ajanlarını, Kuzey Azerbaycan ve Kafkaslara, Denikin’e yönelik isyan başlatmak ve onu, cepheden bu isyanı bastırmak üzere bir ya da iki taburunu çağırmak zorunda bırakıp Kızıl Ordu’yla çarpışmasını zorlaştırmak üzere gönderdi. “Kuvai-Milliye” ajanları Batum, Kars ve Ardahan bölgelerinde de aynı direktiflerle çalıştı. İkinci Anadolu Milli Kongresi’nin başkanı sayın Fuad, onunla Bakü ve Azerbaycan’da “Sovyet” ilerleyişini hazırlama işinde temas halinde çalışan
partinin Kafkas bölge komitesiyle ilişki içindeydi. Azerbaycan ordusunda çalışan Türk subaylar, askerler arasında Sovyet Rusya’yla birleşmeye yönelik ajitasyon yapıyordu.
“Kuvai-Milliye”nin bu yönde sergilediği tavırlar İtilaf’ın İstanbul’u işgal etmesi ve Türklerin Milli Meclis’ini dağılmasından sonra daha da açık hale geldi. Bakü’deki isyandan bir buçuk ay sonra, oradaki sayın Fuad’a Mustafa Kemal’den özel bir kurye geldi ve Anadolu asilerinin Sovyet Rusya’yla ilişkiye girmek istediğini ve ona ya Anadolu’ya kendi temsilcilerini göndermesini ya da onlardan gelecek heyeti kabul etmesini teklif ettiklerini bildirdi.
İtilafa ve satılık yönetimiyle birlikte sultana karşı isyan hareketinin başında bulunan “Kuvai-Milliye” partisinin yöneticileri, Türkiye’nin nüfusu üzerinde büyük otoriteye sahiptir. Bütün Anadolu şu an için ellerinde bulunmaktadır, ayrıca asiler iyi eğitilmiş ve donanımlı 200.000 süngüye komuta etmektedir.
“Hürriyet-i İtilaf” (Özgürlük ve Müttefik) Partisi
Bu müttefik yönelimli burjuva milliyetçi bir partidir. İstanbul’un İtilaf devletlerince işgal edilmesine dek yönetimde olan milliyetçi parti “Birlik ve İlerleme”ye karşı çalışıyordu. İtilafla ateşkesin imzalanmasından ve İstanbul’un işgal ordularınca işgalinden sonra “Hürriyet-i İtilaf” yönetici parti konumuna geçti. Büyük kısmı Yunan milliyetçiliği ajanlarından oluşmaktadır. Türk nüfusun arasında bu parti kesinlikle hiçbir güven sağlayamamıştır ve İtilaf’ın himayesinde bir parti olduğundan düşmanca bir tavırla karşılanmaktadır. Bu koşullarda “Hürriyet-i İtilaf” ancak müttefik süngülerine dayanarak hareket etmeye mecburdur.
Partiye yönelik düşmanca yaklaşımlar, Kilikya ve İzmir’de, işgalden sonra İtilaf’ın yürütmüş olduğu Türk katliamlarından sonra özellikle güçlenmiştir, çünkü “Hürriyet-i İtilaf” müttefiklere karşı bunu protesto etmekte güçsüz kalmıştır. Bu durumda parti ancak 9 ay iktidara sahip olabildi; ardından halk kitlelerinin baskısıyla iktidarı “Kuvai-Milliye” partisinin ellerine teslim etmek zorunda kaldı. İtilaf devletleri “Kuvai-Milliye”nin açıkça ona karşı çalıştığından emin olduktan sonra, bu partiyi uzaklaştırmak ve İstanbul’daki iktidarı bütünüyle eline almak zorunda kaldı.
Cüretkar İngilizler İstanbul’da “Hürriyeti itilaf” partisinin yardımcı destek organı olarak, büyük ölçüde İngiliz parasıyla varlık gösteren “İngiliz Dostları Derneği”ni [İngiliz Muhipleri Cemiyeti] örgütledi. Bu demek
İtilaf devleti yandaşlarının kaydedilmesiyle ilgilenmektedir, ama boşuna. “Akşam İstanbul” adlı bir yayın organı bulunmaktadır.
Sosyal-Yurtsever Parti
Sağcı sosyalist-yurtseverlerin partileri “Sulhe-Selimet” (Sağlık ve Barış) [Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti] ve “Milli-Ahrar” (Milli Özgürlükler’), aynca eserlerin partisine karşılık gelen “Çevçe” (Sabancı)
partisi sosyal-yurtseverdir. Hepsi de itilafa karşı çalışmaktadır, ama çok zayıftırlar. Sosyal-demokratlarla temas kurdular. Herbirinin İstanbul’da kendi organı bulunmaktadır.
Türk Sosyal-Demokrat Partisi
Bu parti [Osmanlı Sosyalist Fırkası] sosyal-yurtsever partiden daha örgütlü çalışmaktadır ve kitleler üzerinde belli bir etkiye sahiptir. Başında eski Türk sosyal-demokratı [Hüseyin] Hilmi bulunmaktadır. Parti (artık İtilaf tarafından kapatılmış olan) “İştirak” gazetesini ve iyi bir haftalık dergi olan “Kurtuluş”u yayımlamaktadır. Son zamanlarda sosyal-demokratlar komünistlerle birlikte “Yeni Dünya” gazetesini ve “Neuvyani” adlı karikatür dergisini yayımlıyorlar.
Türk Komünistler Grubu
Bu grup Rusya’da eski savaş esiri olan, buraya Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosu tarafından yeraltı çalışması yapmak üzere gönderilmiş Türklerden oluşan yeraltı çalışanlarını içermektedir. Bu grup
hala küçük bir gruptur, fakat çok yoğun olarak çalışmaktadır. Merkezi komite grupları İstanbul’da bulunur. Anadolu ve Asya Türkiyesi’nin başka
kısımlarıyla ilişki içindedir. Anadolu’daki grupların inisiyatifiyle son zamanlarda Türkiye’nin bütün devrimci partilerinin bir konferansı yapılmıştır, burada Sovyet Rusya’nın Doğunun ezilen halklarının tek savunucusu olarak tamamıyla desteklenmesi kararı alınmıştır. Grupların emrinde toplam sayısı 8.000 kişiye ulaşan İtilaf’ın işgal birliklerine karşı çeşitli şekillerde harekete geçmiş birkaç partizan birliği bulunmaktadır. Birliklerin başında deneyimli partizanlar, komünistler ve duygudaşlar bulunmaktadır. Bütün birliklerde komünist hücreler vardır.
İşçi ve köylüler arasında doğrudan çalışmanın yanı sıra gruplar İstanbul’daki işgal ordusu içinde de çalışmaktadır. Bu ordunun yarısı Araplar, Hintlilerden oluşmaktadır ve kesinlikle İtilaf’ın onları oynamaya zorladığı rolü bilmemektedir. Anlaşılan bunlar, Türkiye’nin çeşitli yerlerinin işgalini, “Müslümanları Bolşevizm’den kurtannak” için yaptıklarına inanmaktadır. İşgal ordusu içindeki idare korkunçtur. İçeri girmek neredeyse olanaksızdır. Bu koşullara rağmen onlar arasında ajitasyon çalışması yürütmek çok güçtür. Yine de 10.000 kişiden fazla olan, daha çok Arap ve Hintlilerden oluşan bir işgal birliğini, Türk komünist yoldaşlar kendilerine çekmeyi ve onlara gerçeği açıklamayı başarmıştır. Bu birliği İstanbul’da İtilaf’a karşı isyan için kullanmak önerilmiştir. Ama İngiliz gizli servisi tehlikeyi erkenden fark etmiş ve Bolşevikliğe kapılan birlik gemilerle denize taşınmıştır. Başlarına ne geldiği bilinmemektedir. Hepsinin “Leninizm cüzzamına kapılmışlar olarak” denize döküldüğü söylenmektedir.
Son zamanlarda Türkiye’nin geri kalan sosyalist partileri komünistlerle ilişki kurmuştur ve onların etkisiyle çalışmaktadır.