Dünya çapında, işçi sınıfı davası bakımından bayır aşağı gidilen günler yaşıyoruz. Emperyalizmin sosyalizme karşı amansız saldırılarının yanı sıra, kendisine komünist adını verenlerin gerçekleştirdiği ihanet ve hatalar da bu geri gidişin hızlanmasında rol oynamakta.
Günümüz komünist partileri, iyi ya da kötü bir biçimde Gorbaçov döneminin politikalarıyla hesaplaşsa da, henüz kendilerini emperyalizmin ideolojik saldırısından sıyırabilmiş değiller. Burada iki temel etken ile hesaplaşmamanın sonuçları görünmekte. Bunlardan birisi, başka bir gündem ile ele alınacak olan post-modernist (Avrupa’daki Yeni Sol) hareket olmakta. İkincisi ise, günümüz komünist partilerini az ya da çok etkisi altına alan Dengizm (tıpkı Stalinizm gibi, Dengizm diye bir şey de yok aslında. Ancak revizyonist Maoizm* dönemin politikalarını devam ettirmesi, olgu haline getirmesi bakımından böyle bir ayrım daha uygundu).
Şöyle düşünün, ÇKP yıllarca başta SSCB olmak üzere, kendi öncülüğünü tanımayan tüm iktidarlara revizyonist, emperyalist, ajan, oportünist yaftasını yapıştırmış, kendisini Marksizm/Leninizm’in doğrucu davudu ilan etmiş, ancak Deng Şiaoping diye bir adam çıkıp, herşeyi elinin tersi ile iterek “iyi olan herşey sosyalizmdir” anlayışıyla Çin Halk Cumhuriyeti’ni günümüzde de hala süren emperyalist restorasyon sürecine sokuveriyor.
Denigzm, kültür devrimi sürecinde SSCB, ABD, AET ve NATO ile ilişkilerin, aynı tarza devam ettirilirken, bunlara daha “hoş” kılıfların bulunduğu bir uygulamadan başka bir şey değil. “Yüce lider Mao” da, baş çelişki skolastiği doğrultusunda emperyalist dünya ile daha güzel ilişkiler dilerdi. Nitekim Deng, bunu devam ettirdi. Parti içinde Marksizm-Leninizm’i kavrayabilmiş militanları tasfiye etti, ÇKP’ye mevkii için doluşmuş memur kafalıları, kapı kullarını yükseltti. Çin’i, emperyalist virüsler olan “dış yatırımlara” açarak karşı devrimciliğin, “sosyal emperyalizmin”, oportünizmin, revizyonizmin dibine vurdu. Ülkemizdeki ÇKP şubeleri olan TKP/ML, MKP, MLKP ve TİİKP kökenlilere bu değişimi sorsanız, binbir bahane ile bu değişime kılıf bulacaklardır. Hatta ÇKP’nin uydurduğu bahane de hazırdır; “sosyalizmin birinci aşaması”.
Maalesef, dünya üzerindeki komünist partilerin bir kısmı, ÇKP’nin teorik olarak saçtığı bu virüsleri istese de istemese de taşımakta. Bunun en son örneği ve en üzücüsü, Küba’nın ABD ile gerçekleştirdiği anlaşma ve bu yönde kamu işçilerini işten çıkarıp, onlara sermaye sağlayarak girişimde bulunmalarını sağlamaktır. Her ne kadar Küba’nın önderlerinin yıllardan beri gelmiş kararlı ve dik duruşunu bir teminat olarak görsek de, ambargo şartlarından kurtularak yeni bir savaşımın başladığına inanmak istesek de, küçük sermaye virüsünün Küba’ya sokulmasını hiç de hayra alamet görmemekteyiz. Çift iktidarın bulunduğu Venezüela’da o virüsün yol açtığı karşı devrimin nasıl sarstığını 2 sene önce gördük.
Dünya üzerindeki diğer komünist partilerin bu konudaki tutumu ise tutarlı değil. Bunda emperyalizmin saldırganlığına karşı savunma hattı oluşturma yeteneğinden yoksun hareketlerin çekinmesi de diyebiliriz. Coğrafyamıza en yakın komünist partilerden KKE’den örnek verirsek, Dengizm virüsünü tespit edememe, devrimin yüklerini kaldırmada yetersiz kalma ve Avrupa Sol partilerinin niteliğini tespit etmekte tutarlı olmama bulunmakta. Kendileri her ne kadar SYRIZA’nın soytarılıklarına karşı güzel bir teşhir politikası yürütse de, Troçkist soytarılara “boykot” kararları ile birlikte sıkı bir tokat çaksalar da, emperyalizmi açıktan yaralayacak silahları edinmede ve dünya komünistlerine veri sunmakta sıkıntı yaşıyorlar. Daha açık söylersek, emperyalizmin zayıf halkası bugün Yunanistan ve KKE o halkayı tutup çekip, özgün bir gidiş yolu sunmaktan uzak. İşçi sınıfı ile bağlarının sıkıntılı olabileceğini de buradan tespit edebiliriz.
KKE’nin çağrısı ile toplanan Komünist enternasyonaldeki “adı komünist olan” partiler ile hareket etmek, özellikle ÇKP ve Avrupa Sol Partisi üyesi, Avro-komünist hareketle hareket etmek, proleterya sosyalizmi iddasındaki tüm partilerin ayak bağı olmaktadır. Doğru hareket, her türlü tecrite ve baskıya rağmen, nasıl ki NATO denen emperyalist birliğe karşıysak, AB denen emperyalist çeteyi meşru gören Avrupa Sol hareketi ile de bağlantılar kopmalıdır. SYRIZA deneyimi, bunu net olarak göstermiştir. Aynı şekilde ÇKP denen emperyalist ABD’nin yardakçısı hareket ile de ilişkiler kesilmelidir. Günümüzde emperyalizme karşı emperyalist politika uygulayan Rusya ve Çin’in burjuva iktidarlarının yıkılması için teşhir çalışması yapılmalıdır. Dünya komünistlerini post-modernizm ve Dengizm’den uzak tutmak, her ikisine karşı tutarlı, bilinçli bir mücadele yapmak, halkların SYRIZA gibi soytarılar birliğinden kurtulması için şarttır.
Bir proleterya sosyalisti, “komünist” adının bu derece kirletilmesine “artık yeter” demelidir.
İstanbul Direniyor’dan Özgür