Bilindiği gibi, geride bırakmakta olduğumuz hafta içerisinde emekçi halkımızdan iki aile, kendilerine yaşatılan cehenneme daha fazla dayanamayarak kendi canlarına kıymak suretiyle aramızdan ayrıldılar. Bu trajedilerden İstanbul’da gerçekleşmiş olanının detaylarını, Halkın Kurtuluş Partisi’nin açıklamasından aktaralım:
“Para babalarının işsizlik ve pahalılık cehennemi can almaya devam ediyor.
Cüneyt Yetişkin, Oya Yetişkin, Kamuran Yetişkin ve Yaşar Yetişkin… Fatih’te 4 Yetişkin kardeş… Haciz, kira, fatura, geçim ve açlık cehennemine döndürülmüş hayatlarına zehir içerek son verdiler.
Dört kardeşin yaşları 60, 56, 54 ve 48; biri sara hastası çalışamıyor, diğeri işsiz. İkisi çalışıyor çalışmaya da, öğretmen olanın maaşına haciz konulmuş, diğeri kurye, asgari ücretli. İstanbul’un yaşam koşulları malum; herkesin bildiği gibi işsizlik ve pahalılığının en yoğun olduğu kentimiz. Evleri kira. Hayata dair her şeylerini alınteriyle çalışarak karşılamak zorundalar, yoksul halkımızın tamamı gibi.
Dört kardeşin yaşları 60, 56, 54 ve 48; biri sara hastası çalışamıyor, diğeri işsiz. İkisi çalışıyor çalışmaya da, öğretmen olanın maaşına haciz konulmuş, diğeri kurye, asgari ücretli. İstanbul’un yaşam koşulları malum; herkesin bildiği gibi işsizlik ve pahalılığının en yoğun olduğu kentimiz. Evleri kira. Hayata dair her şeylerini alınteriyle çalışarak karşılamak zorundalar, yoksul halkımızın tamamı gibi.
Ve Bu dört kardeş Parababalarının sömürü ve soygun düzeninde, bu yaşam mücadelelerinden bıkıp hep beraber intihar etmişler. Cesetlerini alırlarken başkaları da zarar görmesin diye kapıya not asıyorlar, “Dikkat siyanür var, polisi arayın, içeriye girmeyin” diye. Böylesine de insancıl, sevgi dolu yüreğe sahipler.
Elektriklerini de 600 küsur liralık borç yüzünden kesmiş özelleştirilen elektrik şirketi. Öğretmen olan kadıncağız bakkala olan borcu için maaşıma haciz konuldu, diyebilmiş bir komşusuna.” [1]
Yaşanan diğer trajedini haberi ise, geçtiğimiz gün Antalya’dan duyuldu:
“Eve sabah saatlerinde bir kargo geldiği belirtirken, polis evde yaptığı incelemede, Selim Şimşek’in bıraktığı bir mektup buldu.
Baba Selim Şimşek’in, mektubunda maddi sıkıntı çektiğini, dokuz aydır çalışmadığını yazdığı belirtiliyor. Babanın, “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz” ifadelerini kullandığı ifade ediliyor.
Bina sakinlerinden Mehmet Var, “Saat 03:00 sıralarında kapıcı kapıyı çaldı. 8’inci katta bir ailenin cansız bedenlerinin bulunduğunu söyledi. Polis binayı boşalttı. Komşumuzu çok tanımıyorum” dedi.
Diğer bir bina sakini Serkan Abacı ise, “Gürültü üzerine uyandım. Kapıyı açıp çıkınca apartman görevlisi 8’inci kattaki bir dairede 4 kişilik ailenin cansız bedenleri bulunduğunu, siyanürden zehirlenmiş olabileceğini söyledi. Ailenin cesetlerinin bulunduğunu belirtti. Bunun üzerine apartmanı tahliye ediyoruz dediler. Bir tane kedim var. Onu alıp çıktım. Aileyi tanımıyorum” diye konuştu.
Diğer yandan binaya ilk giren ekip, güvenlik gerekçesiyle hastanede gözetim altına alındı. Polis ve sağlık görevlilerinin durumunun iyi olduğu, tedbiren gözetim altında tutuldukları kaydedildi.” [2]
Görüldüğü üzere parababaları düzeninin krizinin her zaman olduğu gibi bir kez daha emekçi sınıfların omzuna yüklenmesi, emekçi sınıfın her yaş grubundan üyelerini kendi canına kıymaya zorlayacak kadar ezmekte, baskı ve sömürü koşulları altında, işsizliğin, pahalılığın ve yoksulluğun prangaları ile bağlanmaktan bunalmış kitleler yaratmaktadır. En art niyetli insan müsveddesi ve en kör gözün bile görmezden gelemeyeceği kadar, en geri zihnin bile kavrayabileceği kadar açık bir şekilde ortada olan bir gerçektir emekçi halkımızdan aileleri neyin intihara ya da intihar psikolojisine sürüklediği. Basına yansıyandan çok daha fazla yansımayan ekonomik sebepli intihar, en az intihar edenler kadar intiharın eşiğindeki bir psikolojiye sürüklenenler mevcuttur ülkemizde. Ve para babalarının aşağılık memurları her ne kadar çıkıp “ekonominin düzelmekte olduğundan” dem vursalar da insanlarımızın gerçek yaşamında durup gitgide kötüleşmektedir.
Görünüşe göre yandaşlık ve yalakalıkta, bununla doğru orantılı olarak da yalancılıkta çığır açmış AKİT gazetesine içerik hazırlayan canlı varlıklar; önündekini görmezlik, gördüğünü kavrayamazlık ve hepsinden daha da iğrenci halk düşmanlığı, sınıf düşmanlığı, gördüğünü egemenler adına çarpıtmak, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemek noktasında çok ayrı bir seviyeye ulaşmış durumdadırlar. Görelim:
“Türkiye’nin gündeminden düşmeyen dehşet evinde evrim safsatasının en ateşli savunucularından Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ kitabı bulundu. Ateizm propagandası yapan skandal kitap 2008 yılında Türkiye’de infiale neden olmuştu. Bütün dinlerin alenen inkar edildiği kitaba, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesi gerekçesiyle dava açılmıştı.” [3]
Görüldüğü gibi AKİT denilen aşağılık kağıt parçasının yazar ve editörleri, vicdanlı insanların aklının dahi alamadığı ve akıl mantık melekelerinin hiçbir yerine sığmayan bu akıllara zarar “haber”i(!) utanıp sıkılmadan paylaşmışlar, kendi efendileri olan Tayyipgiller ve AKP iktidarına, onun da ötesinde kendi sınıfları olan tefeci bezirganlığa ve tekelci burjuvaziye hizmette kusur etmemişlerdir.
AKİT’e göre ortada işsizlik yoktur, pahalılık yoktur, sömürü, baskı ve talan yoktur, AKİT’e göre bu insanların kendi canlarına kıymalarının arkasındaki yegane sebep bu oldukça somut ve ciddi olguların hiçbiri değil kütüphanede Richard Dawkins’in bir kitabının bulunuyor olmasıdır.
Orada Richard Dawkins’in oldukça popüler bir kitabının bulunuyor olması, kaybettiğimiz vatandaşlarımızın AKİT paçavrası tarafından beyni sulandırılmış insan kitlesinin aksine en azından popüler düzeyde bilim ve felsefe okuryazarlığına sahip olduğunu gösterir. AKİT’in işsizlik ve pahalılık cehenneminin aramızdan kopardığı insanları “ateizm”in güya “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmesine” bağlaması ise ancak bu tuvalet kağıdını hazırlayan ve yayanların insanlık düşmanlığını, halk düşmanlığını, bilim ve akıl düşmanlığını gösterir.
AKİT en azından şimdilik halka karşı işlediği suçlardan kaytaracak ve kurtulacaktır. Ne de olsa sözümona AB’ci ve muhalif, “ilerici”(!) sermaye grubumuz TÜSİAD bile dünyanın artık güçlü liderler çağına girmiş olduğunu ilan etmiş ve Tayyip Erdoğan’la her zamankinden daha olumlu ve sıkı fıkı ilişkiler kurmaya başlamıştır. Amerikancı-AB’ci para babaları muhalefeti hesap sormaz. Nitekim AKP iktidarı da, özellikle OHAL döneminde görüldüğü ve çete reisinin bizzat kendi ağzından itiraf edildiği üzere, sermayedarlara hizmette kusur etmeyerek bütün önemli grevleri yasaklamış ve kırmış ve sermaye gruplarının kar marjlarına halel gelmemesi “kutsal görevi” için kolları sıvamaktan geri durmamıştır.
Lakin Hikmet Kıvılcımlı’nın da belirttiği gibi, “insanlar yalan söylerken tarih yargıcını kolayca unutuyorlar”! Ama tarih unutmaz, halkların kolektif bilinci unutmaz, ezilenler ve devrimciler unutmayacaktır ve devran döndüğünde halka karşı, işçi sınıfa karşı işledikleri suçların hepsi yargılanacak, halkın adaleti ile tanışacaktır.
AKİT denilen şeyin işlevi emekçi halkımız için ancak ucuz bir tuvalet kağıdı ya da dijital platformda açıp bakacakları bir güldürü sitesi olabilir. Ne AKİT ne de başka bir para babası basını emekçi halkımızın çıkarlarını yansıtmaz, şu veya bu ölçülerde, şu veya bu açıklıkta ona düşmanlık ederler. Lakin kitleler artık bunu yutmamaktadır, dünyanın çeşitli yerlerinde zincirler kopmakta, uluslararası finans kapitalin aklı başında temsilcileri kendi sınıflarına tehlike çanlarını çaldırmakta, küresel kapitalizmin emekçilere saldırı politikasını 70’lerden ve sonrasında reel sosyalizmin çöküşünden beri kazandığı ivme sonunda emekçilerde ters tepmektedir. Bizleri kurtaracak olan da düşmanın boyalı vaatlerinden kurtuluş beklemek değil kendi kollarımızla, kendi sınıfımızın bayrağının altında kendi kurtuluşumuzu ve kendi geleceğimizi inşa etmektir.
Halka cehennemi yaşatanlar, eninde sonunda halkın cehenneminde kavrulmaktan kaçamayacaklar!
Denizli Direniyor’dan Ege
[2] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201911091040589603-antalyada-4-kisilik-bir-aile-olu-bulundu/