İran, Kaçar Hanedanlığı’nın egemenliğinden ve emperyalistlerin sömürgeleştirme tehlikesinden kurtularak 1905-1907 yıllarında gerçekleşen Meşrutiyet Devrimi (Anayasa Devrimi) ile ağır-aksak ilerleyecek bir burjuva devrim gerçekleştirdi. 1906 Anayasası kabul edildi, meclis açıldı ve Parlementer Monarşi’ye geçiş yapılmış oldu. 20. yüzyıl kapitalizmin emperyalizme evrildiği bir yüzyıl olmuştur. Emperyalizm ise bildiğimiz gibi kapitalizmin ölüm çağıdır, ”geberen kapitalizm”dir. Burjuvazinin devrimci barutunu yitirdiği bir çağdır. 1908’de İran’da Finans beyleri arasında -bugün bile- ”kara altın” olarak anılan petrolün bulunması ülke için bir dönüm noktası oldu. Gözünü İran’a diken emperyalistler, bölgedeki yer altı kaynaklarını ele geçirmek istediler.
İran’ın sınıf yapısının üzerinde duracak olursak, kırsal kesimde Tefeci-Bezirgân Sermaye, toprak ağalığının ve feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu, şehirlerde ise Antika Tarih’ten kalma Esnaf sınıfının ve küçükburjuvaların bazarganlarda-pazarlarda faaliyet gösterdiği bir yapıdaydı. Petrolün ekonomik olarak devreye girmesiyle ülkede kapitalizm gelişmeye başlamıştır. Böylece İran’da Ticaret burjuvazisi ve İşçi Sınıfı -cılız olmasıyla birlikte- oluşmaya başlamıştır. İran’a hakim olan İngiliz Emperyalistleri, bir yerli Komprador Burjuva zümresini var ettiler. Ülkedeki kapitalist üretim ilişkilerini geliştirdiler.
İngiliz Emperyalistleri, 1921’de Rıza Pehlevi’ye darbe yaptırtmışlardır. 1923 yılında başbakan ve 1925’te İran Şahı olan Pehlevi, İngiliz Emperyalistleri’nin desteğiyle ülkedeki sosyalist, antiemperyalist hareketleri bastırmıştır. Rıza Pehlevi; Kacar hanedanlığını devre dışı bırakarak kendi Pehlevî hanedanlığını kurdu. Kısa sürede Azerbaycan, Arabistan (Huzistan) ve Luristan gibi büyük bölgelerin yarı özerk konumunu ortadan kaldırarak tüm yetkileri Tahran’da merkezileştirdi. Aynı zamanda Farsça olmayan dillerin kullanımını da yasakladı. Yönetimi merkezileştirmek doğrultusunda Farsçayı tek yasal dil olarak tanıdı ve diğer milliyetlere ait dillere yasak koydu. Kürtçe, Lurice ve yabancı olan yani Hint-Avrupa dilleri olmayan Türkçe ve Arapça gibi dilleri de Farsçanın bozuk lehçeleri olarak baskı altında tuttu. Fars olmayan topluluklar böylelikle kendi yerli kültürlerini, dillerini, tarihlerini ve gündelik yaşam biçimlerini söküp atmaya mecbur edildiler. Pehlevi’nin uyguladığı şovenist-ırkçı politikalar, kurduğu askeri diktatörlük apaçık faşizmdi. Hatta R. Pehlevi, faşizmini savunan ve kendi borazanlığını yapan sözde ”aydınlara” etekle para akıttı.
Bildiğimiz gibi emperyalistler, yarısömürgeleştirdiği veya sömürgeleştirdiği ülkelerde kapitalist ilişkileri geliştirip kendilerine yardakçılık yapacak Komprador Burjuvaları oluştururlar. İşte aynı amaçla İngiliz Emperyalistleri, Pehlevi’ye Komprador Burjuvazi’yi -yalnızca işlek yerleşim bölgeleri ve belirli şehirlerde- geliştirecek ve palazlandıracak ekonomik adımlar attırdı. Faşist Şah Rıza’nın İkinci Emperyalist Yağma ve Paylaşım Savaşı sırasında, aynı Faşist Franco’nun İspanya’sı ve Faşist Mussolini’nin İtalya’sı gibi, Keser Kaçığı Faşist Adolf Hitler’in Nazi Almanyası’na yanaştı. Bunun üzerine İngiliz Emperyalistleri yarısömürgesi İran’ı elinden bırakmamak, Sovyetler Birliği ise dünyanın neresinde olursa olsun faşizmi ezmek için İran’a müdahele etti. Nazilere karşı birlik Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği arasında organik bağlar oluşturmuştu. İki devlet de, Alman görevlilerin sınır dışı edilmesi için yoğun baskı kurar. Ancak sonuç alınamayınca, Şah Rıza ülkeden uzaklaştırılarak yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’nin gelmesi sağlanır. Faşist Şah Rıza Yönetimi, ortadan kaldırılır.
Bu dönemde SSCB ve Birleşik Krallık’ın bölgedeki etkinliği sayesinde İran, faşist uygulamalardan vazgeçerek nispeten daha demokratik bir ortama bürünür. İran’da devrimci hareket hızla yeşerir, İşçi Sınıfı örgütlenmeye başlar. Marksist-Leninist ideolojiye sahip İran Komünist Partisi (TUDEH) kurulur. Sovyetler Birliği ile ABD-İngiltere Emperyalistleri arasında İran öznelinde anlaşmazlıklar çıkar. Sovyetler, bölgede, Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinin kuruluşuna benzer şekilde, Azerbaycan Millî Hükûmeti ve Kürt Mahabad Cumhuriyeti isimli iki özerk sosyalist cumhuriyetin kurulmasını sağlar. Ancak daha sonra J. Stalin’in ”tek ülkede sosyalizm” şaşılığı sayesinde buradaki Türk ve Kürt sosyalistler yarı yolda bırakılır. Kızıl Ordu, İran’dan çekilir ve İran ise askeri güç kullanarak iki özerkliği de ortadan kaldırır.
Ülkedeki olaylar karşısında antiemperyalist muhalefet giderek güçlenmektedir. Kitlelere yayılan Ulusal Cephe, petrolün ulusallaştırılması talebini 1951’de meclise kabul ettirir. Şah; namuslu, antiemperyalist Ulusal Cephe Lideri Muhammed Musaddık’ı başbakan yapmak durumunda kalır. TUDEH de desteklemekteydi Musaddık’ı. Yine aynı Musaddık, Sosyalist Kamp ve Sovyetler Birliği’yle de olumlu ilişkileri geliştirmekteydi, Sovyet dostuydu. Şah, Musaddık’ı görevden almaya kalktı ancak çıkan isyanın ardından Roma’ya kaçtı.
Musaddık’ı hazmedemeyen ABD’nin casus örgütü CIA, 1953’te ordu içindeki bir cuntaya darbe yaptırtarak Musaddık’ı iktidardan indirdi. İngiliz Emperyalistleri de yardımcı oldular tabiî. Emperyalistler tüm çıkar çatışmalarına rağmen antikomünizmde birleşmektedirler, çünkü komünizm demek Parababaları’nın sonu demektir. Bu hainane eylemlerinin adını ise Ajax Operasyonu koydu haydutlar. Şah ise Roma’dan İran’a dönerek, görevinin başına geçti. Daha sonra İran petrolleri, uluslarası Finans-Kapital şirketlerine açıldı.
ABD Emperyalistleri’nin desteklediği Şah, istihbarat örgütü SAVAK aracılığıyla muhalifleri ezdi. 1953 yılında Şah’ın hayata geçirdiği ”Ak Devrim” isimli reformlarla İran’da Yerli Finans-Kapital Zümresi oluşturulmaya başlandı. Petrol gelirlerini emperyalist ortaklarıyla kırışacak olan ve sanayi alanında faaliyet gösteren Finans-Kapitalistler, halkı giderek büyüyen İşsizlik ve Pahalılık KARA DELİĞİ’ne sürüklediler. Bazarganlar ve Ortaçağ kalıntısı Antika üretim ilişkilerinin bir kısmı tasfiye edildi. OECD’nin Demirel’le yaptığı anlaşmaya benzerlik gösterecek şekilde, Antika Parababaları tamamen yok edilmemekle beraber ekonomik varlıkları Modern Parababaları tarafından biraz daha baskılandı. İran, stratejik konum olarak da Ortadoğu’da ABD Emperyalizmi’nin ileri karakollarından biri haline gelmişti.
Finans-Kapital’in baskılamalarından bunalan Tefeci-Bezirgân Sermaye kendisine bir kaçış, kurtuluş aramaya başladı. Bildiğimiz gibi Antika-Modern Parababaları müttefiktirler. Ancak hayat diyalektiktir. Bu birliktelik aynı zamanda zıtlık barındırmaktadır kendi içerisinde. Tefeci-Bezirgân, hala 1400 yıl öncesini kafasına yaşamakta ve Ortaçağ’ın ÜMMET günlerini, kendisinin egemen sınıf olduğu günleri özlemektedir. Ortaçağcı İrtica Hareketleri, bazen öylesine yükselir ki Finans-Kapital’in varlığını tehdit edecek konuma ulaşır. Bu durumda ise Finans-Kapital, Modern Sınıflı Toplum’da egemen sınıf (burjuvazi) olmasının güvencesiyle dizginlerine asılır Tefeci-Bezirgân’ın, nötralize eder. İran’da Tarih’in bu gidişinden ve alışılmıştan biraz daha farklı bir durum seyretmiştir.
Din afyonuyla kitlelerin beynini uyuşturan, Ayetullah Humeyni liderliğindeki Ortaçağcı Hareket; işçileri, köylüleri, halk kitlelerini peşine takmayı başarmış ve Finans-Kapital iktidarına yönelmiştir. Ortaçağcı gerici bir hareket olmasına karşın TUDEH, ”antiemperyalist” diyerek destekler Humeyni’nin önderliğini. Ancak Devrimler Kartalı Lenin Usta’nın dediği gibi Ortaçağcı hareketlerin verdiği Ulusal Kurtuluş Savaşları dahi desteklenmemelidir, çünkü bunlar emperyalizmden bile geridirler. TUDEH’in tarihi hatası burada olmuştur. Tabiî kendi içinde bölünmelere ve doğal olarak zayıflamaya mahkum olmuş İran Devrimci Hareketi’nin kabahati de büyüktür. Bu büyük isyan potansiyelini irticaya kaptırmıştır. Tefeci-Bezirgânlık önderliğindeki gerici hareket, Amerikan ve İran Finans-Kapital’ini tekerlendirerek kendi iktidarını kurmuştur.
1979’da “İslam Devrimi” adıyla anılan İran’ın bir Ortaçağ Din Derebeyliği’ne dönüşme süreci tamamlanmış, İslam Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Ülkede farklı inançlar baskılanmış, insanların giydiklerine karışılır hale gelmiştir. İran’da Antika Parababaları, belki halkın devrimci potansiyelini kullanarak Amerikan Finans-Kapitali’ni kovmuştur ama bugün kendisine Rus Finans-Kapitali’ni müttefik seçmiştir. AB-D Emperyalistleri ise İran’a en ağır ekonomik yaptırımları uygulamaktadır, 1980’lerden bugüne. Tabiî şurası unutulmamalıdır ki, Antika Parababaları kararlı bir antiemperyalist tepki koyamamışlardır. ABD’yle olan çatışmalara karşın, ”komünizme duvar olma” konusunda yine aynı ABD’yle anlaşmışlardır. Bugün İran, 1979’daki rüzgârının yarattığı etkiyle Lübnan’ı da etkilemiş ve Lübnan Hizbullahı’nın iktidarı almasını sağlamıştır.
Humeyni Celladı, ellerini isyan sırasında hareketin içinde bulunan devrimcilerin kanına bulamıştır. 1988’de onbinlerce siyasi suçlu idam edilmiştir.
Bugün İran, Suriye’yle ve Lübnan’la birlikte AB-D Emperyalistleri’nin BOP’unun önünde engel teşkil etmektedir. Ve en Amerikan karşıtı ülkeler arasında anılmaktadır. Bu tutumu sebebiyle Kim Jong-un Yoldaş’ın Kuzey Kore’si, Fidel Yoldaş’ın Küba’sı, Maduro Yoldaş’ın Venezuela’sı bile İran’la ekonomik-siyasi işbirliğini geliştirmektedir. Bölgede ABD’ye karşı oluşturduğu set, İran’da Mollaların halk üzerindeki zulmü ve bunun sonucunda patlayan isyanları geri plana düşürmektedir, bu isyanları AB-D Emperyalistleri’nin kendi hanesine akıtmak istemesi de cabası. İran’ın iktidarını ellerinde tutan Mollalar, kendi vurgun-soygun hırsızlama düzenlerini kurmuşlar ve çarklarını döndürmektediler. İran’da ayrıcalıklı tabaka-zümre konumuna ulaşmış Mollalar, petrol, tarım, ağır-hafif sanayi, taşımacılık, gıda vb. alanlarda etkin olan ekonomik güçtür. Siyasal olarak Tefeci-Bezirgân Sermaye’nin tam bir egemenliği mevcuttur.
İran’da 2018 yılı başında, Tefeci-Bezirgân sermayenin politikalarına karşı bir isyan patlak verdi. İsyan kısa sürse de, İran’daki devrimci potansiyelin varlığı açısından somut göstergeler sunmakta. Bu isyanda AB-D emperyalistlerinin isyanı istismar etme çalışmaları ve Irak işgalini destekleyerek sahte sol örgütler arasına adını yazdıran TUDEH’in doğal olarak öncü olamaması, isyanın kısa sürerek sönmesine yol açtı.
HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut, 2018’deki isyan hakkında emperyalistlerin bu isyanı arsızca savunmalarını şöyle teşhir ediyordu [1]:
“İran’daki halk isyanı, emperyalistlerin iğrenç içyüzlerinin ve sahtekârlıklarının da bir kez daha ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Yine tanık olduğumuz gibi, başta ABD Emperyalist Haydudunun psikopat ve bunak Başkanı Trump gelmek üzere; İngiltere Başbakanı, Avrupa Birliği Sözcüleri, Siyonist İsrail Başbakanı ve İslam Dünyasının en önde gelen yüzkaralarından olan Suudi Krallığı hemen açıklamalar yaparak, bu isyanı sahiplenmeye kalkıştı.
Bu kaşar ve alçak halk düşmanları, İran’daki bu meşru halk isyanını hiç içtenlikle sahiplenebilirler mi?
Buna imkân var mı?
Tabiî ki yok…
Fakat onların derdi başka:
Onlar şu an ABD’nin BOP’unun önünde bir engel teşkil etme görüntüsü sergileyen İran Devletinin, Irak ve Libya’da olduğu gibi parçalanıp çökmesini, dolayısıyla da ortadan kalkmasını arzulamaktadırlar. Böylece de hem BOP’un önündeki bir engel yok edilmiş olsun, hem de Batılı Emperyalistlerin Ortadoğu’daki ileri karakolu rolünü oynayan İsrail, bir düşmanından daha kurtulmuş olsun…
Onlar bunun hesabı içindeler…
İran’daki halk isyanını, sözde sahiplenmeleri de tamamen bu amaca yöneliktir. Bu isyan hareketi yaygınlaşır, biz de bir şekilde müdahale eder, İran’ı da Irak ve Suriye haline getiririz, hesabı içindeler. Dertleri budur…“
Emperyalistlerin tüm tahriflerine ve mollaların tüm iftiralarına rağmen, 2018 isyanı gösteriyor ki, öncü bir örgütün ortaya çıkması ve BOP’a karşı demokratik halk iktidarı programının varlığı halinde, İran’da devrimin gerçekleşmesi hayal değildir. İran halkı, mutlaka zafer kazanacak ve sömürücülerini başlarından atacaktır.
ABD Emperyalizmi’nin BOP’u da, İran Mollaları’nın Vurgun-Talan Düzeni de Eninde Sonunda Yıkılacak!
Kahrolsun Emperyalizm ve Ortaçağcı Gericilik!
Yaşasın Sosyalizm!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
Katkıda bulunanlar:
Aydın Direniyor’dan bir yoldaş
İstanbul Direniyor’dan Özgür
[1] Nurullah Ankut – Emperyalist leş kargalarının sahtekârlıkları