Sokaklar öğretir. Sokağın sesine kulak vermelisiniz. Sokağa çıkacak yüzünüz varsa çıkmalısınız ve sokakta herşeye açık olmalısınız. Sokağın sesi vardır.
Sokağın bir dili vardır. Acımasızdır. İki yüzlülüğe tahammülü yoktur. Anında yüzünüze vurur, yalancılığınızı, samimiyetsizliğinizi.
Kandıramazsınız sokağı. Yazılarınıza, dost muhabbetlerinde atıp tutmanıza benzemez. Dilin, kalemin, klavyenin kemiği yoktur. Yazabildiğiniz kadar yazarsınız. Okuyanlar derin anlam arar içinde ama sokak içinin boş olduğunu anında ortaya kor. Ve notunuzu verir.
İşçi direnişleri öğreticidir. Öğrenmeye devam ediyoruz.
“Sokakların Sesi” adlı bir Facebook sayfası var. Bu sayfa yöneticisi işçi direnişlerini, eylemlerini haber yapar. İşçilerle, konuşur, röportajlar yapar. Zaman zaman eylemlere destek verenlere de konuşur.
Sokakların Sesi, Cargill işçilerinin direnişinin 501. gününde direniş alanında TKP’li Aydemir Güler ile bir ropörtaj yapıyor. [1]
Sokakların Sesi, hani sahtesi olan, aslı ile alakası olmayan TKP’nin bir yöneticisine soruyor. Türkiye Komünist Partisi İstanbul İl Başkanı, Türkiye Komünist Parti Merkez yöneticisi ve Türkiye Komünist Partisi Eski Genel Başkanı Aydemir Güler’e soruyor.
Türkiye’de sadece Cargill Direnişi yok. Başka direnişler de var. Ancak o direnişlere gitmiyor destek vermiyorsunuz. Hatta isim veriyor, Nakliyat-İş Sendikası‘nın İstanbul’da ki direnişlerine vurgu yapıyor. Ve nedenini soruyor. Ama Aydemir Güler orada değil. Süleyman Demirel misali duymuyor soruya cevap vermek yerine eveleyip, geveliyor. Konuyu farklı yere çekiyor. Sınıfın içindeyiz yalanını çok rahat söylüyor. Sendikaların işçilere sahip çıkmadığını anlatıyor. Türk-İş‘in İşçi Sınıfına ihanetinden bahsediyor. Tek direnişin Cargill Direnişi oldugunu ve sendika olarak da Tek Gıda-İş Sendikasından başka sendika tanımadığını dile getiriyor.
Riyakarca ve pişkince bulunduğu ortama göre şekilleniyor. Cargill İşçilerine ve Tek Gıda-İş Sendikasına şirin gözükmeye çalışıyor.
Şimdi soralım Aydemir Güler’e; 501 gündür direnen, öve öve bitiremediğin direnişin 501. günü işçilerin yanında bir karar alıyorsun. Ve işçilere, ey işçiler bir karar aldık. Hemen şimdi burada. Yeni aklımıza geldi. Size destek vereceğiz. Lütfediyorlar, işçileri getirip sizinle tanıştıracağız. Milyonlarca işçi var arkanızda çünkü. Büyüteceğiz, duyuracağız direnişinizi. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür. Direniş zaten büyümüş, 501 gün olmuş. Büyüdüğü için duymuşsun ve oraya gelmişsin. Sormazlar mı sana 501 gündür neredeydin?
Direnişçi işçilerle hangi işçileri tanıştıracaksın? Bugüne kadar örgütlediğiniz bir işyeri, yürüttüğünüz bir direniş mi var? Yok.
Mücadele içinde olmayıp direnişçi işçilere yüksek perdeden sınıf mücadelesini anlatmak nasıl bir ironidir anlaşılmaz. Ama işçiler biliyor ki çen çen konuşmaktan öte bir numaranız yok.
Neden Nakliyat-İş öncülüğünde yürüyen direnişlere destek vermiyor, duymuyor konuşmuyorsunuz eleştirisine cevap veremiyor. Onun yerine yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali saldırıya geçiyor. Üstü kapalı olarak Türk-İş Genel Başkanın ihaneti üzerinde tüm sendikaları eşitleyerek Nakliyat-İş’ide kötülemeye çalışıyor. Neden? Çünkü komünist partiyim diyorlar işçi sınıfı ile bağları yok. Çünkü Nakliyat-İş, kendi iş kolundaki mücadelesi, örgütlenmesi kadar farklı işkolundaki işçilerin mücadelesine sahip çıkıyor. İşçilerin haklarını almasını sağlıyor. Aynı anda 6 direnişi Türkiye’nin bir çok şehrinde yürütüyor.
İşçilere sınıf bilincini veriyor. Sınıf bilinci ile hareket eden işçiler, sahte, sözde komünistim, sosyalistim diyenlerin yalanlarına, ikiyüzlülüğüne inanmıyor. Pabuçlarını dama atıyor. Bu da onları deli ediyor. Saldırının bir nedeni bu. Birçok nedenden bir neden daha söyleyelim. Nakliyat-İş Sendikasının, Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) ile olan ilişkisidir. Nakliyat-İş Sendikasının DSF üyeliğinin ardından TKP’nin Türkiye İşçi Sınıfı ile hiçbir bağının olmadığı ortaya çıkmış oldu. Yani takke düştü kel göründü.
Evet, Nakliyat-İş düşmanlığı işçi düşmanlığına dönüşmüş durumda. Aydemir Güler, tek direniş Cargill Direnişi diyerek, genelde tüm direnişleri özelde 25 aydır direnen Real Direnişini görmüyor. 10 aydır direnen Makro Direnişini görmüyor. 8 aydır direnen Uzel Direnişini görmüyor. Ve Şanlıurfa, Eskişehir, Muğla Tüvtürk Direnişlerini görmüyor. Ve illaki sarı sendikacılığa ve parababalarına karşı verilen mücadeleyi görmüyor. Görmek işine gelmiyor. Görse partisinin üyelerine bu direnişleri anlatamaz. Üyelerine sarı sendikacılarla olan ilişkilerini açıklayamazlar. Çünkü bu direnişleri bugüne kadar yok saymışlar. Üyelerini sınıf mücadelesi veriyoruz yalanını ile kandırdıkları ortaya çıkar.
Sözü şöyle bitirelim.
Denizlerin TBMM’de idamları oylanırken, idamlarını ‘kabul edenler’ diye soruluyor. Süleyman Demirel elini kaldırıyor ve arkaya dönüyor, dönüşü ile birlikte diğer ellerde kalkıyor ve Denizlerin idam kararı çıkıyor.
Sorulan soruyu duymamış gibi yaparak, Süleyman Demirel’e özenen Aydemir Güler konuştuktan sonra arkanı dönüp baksaydın işçileri inandıramayacağını seninle aynı fikirde olmadığını görürdün. Tabii bunu anlamak için sokağın dilini bilmek sınıf mücadelesi içinde olmak lazım. Nakliyat-İş’in mücadelesini sokak biliyor, işçiler biliyor. Sen görmezsen de olur.
Sokak ve İşçi Sınıfı mücadelesi öğretir ve İşçi Sınıfına ihanet içinde olanları tek tek ayıklar.
İşçi ve Sendika
Şimdi yoldaş, tarih kişileri aradan 22 yıl geçsede karakterini değiştirmiyor. yıl 1997 yılının mart ayı Ankara ulucanlar cezaevindeki 4 aylık tutukluluk süreci sonunda cezaevinde hazırladığım itiraz dilekçesi kabul görür ve tutuksuz yarglanmama karar çıkar. akşam saat 18 sularında gardiyanın sesi yankılanır. 115 kişilik karma koğuşta Cengizhan Kayhan tahliye. sıkıntılı bir cezaevi süreci ben ve bütün koğuş şaşkın çünkü saat 18 de hiç bir tutuklu tek başına tahliye edilmez. ilk cezaevi operasyonlarında 1999 senesinde katledilen yüzbaşı Habib, tikb sorumlusu – ışıklar içinde uyusun, aynı zamanda koğuş temsilcisi ben bir yönetimle konuşayım der, seni tek başına göndermeyiz, bu tarihte görülmedi der ve cezaevi savcılığıyla görüşüp geldi. tamam cengizhan, senin isteğine bağlı ister şimdi çık ister yarın sabah. hayırdır dedim, sip genel başkanı ve sipli iki yönetici bir dava için savcılıkta giriş çıkış yapacak. sen bilirsin dedi ben problem yok diyerek koğuşa vedalaştım çünkü üzerime atfedilmiş bir suçtan içerdeydim ki o suçu üzerime atfeden işbirliğini devletle kabul edip benim adımı veren bügün hdp milletvekili! Belirteyim, annem derdi oğlum düzgün arkadaşlar edin diye. demekki edinememişim. neyse, ben yüzbaşı habibe şunu söyledim, zaten yönetimle gerilimdeyiz gerek yok ben sip’lilerle çıkarım koğuşa. helellaşıp vedalaştım gardiyanla ve diğer adlı bir tutukluyla cezaevi savcısının yanına çıktık. adli tutuklu bana hayranlıkla ve korkuyla bazı sorular sormaya çalışıyor, ben ilgilenmiyorum içeride savcıya tamam efendim teşekkürler efendim gibi karşılıklı övgü ve iltifatlar gırla gidiyor. merak ediyorum, kim bunlar? sonra beni çağıyor savcı – azarlı bir konuşma bir daha buralarda olma akıllı ol nasihatleri bende nasihatlerle yaşamıyorum, onlar size ait temenniler – temeniniz size kalsın cevabı klasik sen bilirsin benden söylemesi cevabı. ben bilirim tabi içeride gördüm cevabı sonrası malum oturduğu yeri neyle doldurduğu belli olan bir sözde hukukçu azarı alın şunu gene gelir odadan çıkarken adli tutuklu arkadaşın bana korkuyla bakışını unutamam. sonra bekleme odasında biri bayan ikisi erkek sip adlı partinin ileri gelen 3 şahsı birinin adı malum anektoda sebep sip genel başkanı Atilla ve iki yönetici ben sıcak bir merhaba onlarda tedirgin bir merhaba tedirginliği anlayan benden samsundan üniversiteden sipli levent referansı kendini doktorcu olarak tanıtma safası. adanalı yöneticinin sahiplenme içgüdüsü benim rahatlama aynı taksiye binme onlarla diyaloğa geçme çabası. arkada takipte sivil polis yer Maltepe sip binası önü biz inelim diyen Atilla’nın sesi. bize ne gel yardımcı olalım diyen ne geçmiş olsun diyen hemen taksiden inip kendi ücretini ödeyen bir zihniyet. benim taksiciye doğru aşti’ye gaz kesme diyen ben aştide bir yıl öncesi grevlerine destek için 1 hafta tanışma fırsatı bulduğum aşti işçilerinin güveniyle aştiye girişim polislerin beni kaçırmaya çalışmaması ve beni kurtarmaları ve aştide 3gün grev çadırında geçen işçi yoldaşları sahiplenmesi. Sonuç nenemun deduğu gibi katranı kaynatsan olmaz şeker cinsini dürttüğüm cinsine çeker. yoruma gerek yok ha o günkü sip ha bügünkü devamı sözde tkp ama eşek aynı eşek korkak işbirlikçi Atilla değişmedi.. Kısa bir anı!