Doğru siyasal analiz yapabilmenin, matematikle mümkün olmadığını bir kez daha kanıtladı cumhurbaşkanlığı seçimleri. Aristo, matematiğin politik alanı açıklamak için yetersiz olduğunu 2500 yıl önce belirtmişti keza. MHP ve CHP’nin son yerel seçim yüzdelerini toplayıp oradan bir sonuç elde etme pragmatizmi; matematik reel politikerliğin, hayatın kompleks gerçekliği karşısında tuzla buz olması kadim kanununun öldürücü darbesiyle çözüldü, olumsuzlandı ve başarısızlıkla sonuçlandı.
Ekmelci arkadaşlar, ya da bizim açımızdan da bir yere kadar anlaşılır olan “ehven-i şer”ci dostlar hiç kızmasın. Birkaç madde halinde seçim sonuçları şunlara işarettir:
1- Sosyal demokrasi iddiasındaki parti, ne kadar sağa açılırsa açılsın, ne kadar sağ aday gösterirse göstersin, sağın oyunu alamıyor. Sağ seçmen gidip, kendine en yakın sağ adaya oy veriyor. (Ekmeleddin’in neden sağ bir aday olduğuna ilişkin detay içinhttp://www.kurtulusyolu.org/gazete/tam_goster.php?fid=2392&yt=3. Tek bir değinme: “İKO toplantısında konuşan Ekmeleddin, “Osmanlı Hilafetinin yasaklanmasının ardından Müslümanlar tarihlerinde ilk kez kendilerini, altında yüzyıllar boyu yaşadıkları yönetimin eksikliğiyle yüzleşirken buldular” diyerek Mustafa Kemal’in hilafeti kaldırmasını eleştirmekte, karşı çıkmaktadır. O, Hilafetten kopamamıştır çünkü. Ortaçağın ümmet konağından çıkamayan feodal, çökkün Osmanlı’nın bu sistemini kurtarıcı, koruyucu bir şemsiye olarak görmektedir. Ulusların egemen olduğu bir çağda Feodal Ortaçağın ümmetçiliğinin bir örgütlenmesi olan Hilafetin hiçbir önem taşımayacağı apaçıktır. İhsanoğlu bütün bunları göremediği gibi ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi”nin bir ürünü ya da bir örgütlenme biçimi olan İslam Konferansı Örgütü’nün Mustafa Kemal ve arkadaşlarınca lağvedilen eski Hilafetin yarattığı boşluğu dolduracağını, Hilafetin işlevini yerine getireceğini, Hilafetin işlevine benzer bir görev üstleneceğini ileri sürmektedir. Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşları içi boş, bir addan başka hiçbir maddi varlığı olmayan ölü bir feodal-gerici kurumu lağvetmişlerdir”)
2- Sandığa iradi ya da kaybedilmiş ilgi sebebiyle gitmeyen, ya da gidip boş oy veren kitlelere ise, sol’dan konuşma iddiasındaki kimsenin kızma hakkı yoktur.
a- Devrimci pratik içinde olan kitleler, genel geçer ve soyut bir boykot kararı almazlar. Her seçimin kendi momentleri, kendi politik taktikleri vardır. Biz bu sebeple yıllarca Ankara’da yerel seçimlerde Karayalçın’a, son genel seçimlerde ise CHP’nin 9 adayına (onların aday olduğu seçim çevrelerinde) oy verdik. Bu da büyük şehirlerin neredeyse tamamına denk geldi. Yani “ehven-i şer” dedik. Lakin, “nitelik, nicelikten önemlidir” kanunu gereğince, temel prensiplerimizle çatışan bir adaya oy veremezdik. CHP eğer gerçekten “sosyal demokrat” bir parti olsaydı, devrimcilerin oy verebileceği ehven-i şer bir aday rahatlıkla çıkarabilirdi. Ama CHP, hele de yeni CHP, artık hep gözünü sağa dikmektedir, matematiksel pragmatik ve aslında politik pratik olarak da… MHP ile girdiği ittifak, sola tercihtir. Ve politikada, felsefede, sosyolojide, hatta matematikte “her seçiş, bir vazgeçiştir”. CHP’nin bu vazgeçişi iradidir. Özetle, pratik devrimci faaliyet içinde, aşağıdan değişim-dönüşüm sürecinde varoluş ve ilerleyiş mücadelesi verenler, yukarıdan dayatılan bu sarih ümmetçi aday-mhp ittifakına oy veremezlerdi, buradan bir değişim olmayacağının politik sebeplerini ve prensip engellerini gördükleri için. Lakin biz, “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin” algısını kıracak bir gerçek siyasal güç bugün için bulunmadığınadan ve bu algının bir yerinde apolitik de olsa haklı Tayyip öfkesi bulunduğundan, dışımızdaki kimseye de “oy vermeyin” demedik. “Biz vermeyiz” dedik. Buna saygı gösterilsin…
b- “Tatilcilerin fiili boykotu” olarak adlandırılan “oy vermezlik” de aynı bağlam içerisine alınabilir. CHP, geniş anti-Akp kitlelerde heyecan uyandıracak bir aday da çıkaramamıştır. Yaratamadığı siyasal ilginin, politik heyecanın sorumluluğunu şimdi bu kitlelere yıkması kabul edilebilir değildir. Aday, hangi eylem ve söylemi ile bir kitlesel heyecan, bir çekim merkezi oluşturmuştur da, kitlelere kızıyoruz. Bırakalım gericiliğini, aday olmadan önce kendisini tanıyan kaç kişidir? Burjuva sosyolojisi retoriğiyle (günlük kullanımdaki değil), “karizmatik lider” kavramı, neresinden geçer Ekmeleddin’in? Neresi siyasal Ajitasyon yaratır? Özetle CHP siyasal ilgi bakımından “ölü” bir aday çıkarmıştır. Aktif Siyasal öznenin- belirleyenin; pasif destekçi kitlelerin -belirlenmişi tasvip etmesi beklenenlerin- hareketlenmemesine kızma hakkı, her şeyden evvel sosyolojik olarak yoktur. Tabi bu noktada, sorumluluğu kitleye atan siyasal öznenin aslında öncülük iddiası ve yetisi taşımadığı zımni ikrarı da mevcuttur.
c- Sandık “demokrasisi”ne ilgi genel olarak düşmüştür. Buna “kaybedilmiş ilgi” diyebiliriz. Ülke siyasetinin sol iddiasındaki bir parti tarafından seçime indirgenmesi; toplumun damarlarına, egemen sınıf dışındaki sınıf ve katmanların (işçilerin, köylülerin, yoksul mahallelerin, üniversite gençliğinin vb.) içine karışmayan, halkıyla harman olmayan, ona temerküz etmeyen; seçim dönemleri ve kendi genel kurulları dışında neredeyse politik faaliyet üretmeyen, ve bu dönemler dışında politik bir katılım, politik bir varoluş da talep etmeyen; yalnızca oy isteyen bir siyaset yapma biçimi, TÜM İLGİSİNİ KAYBETMİŞTİR. Bu “siyaset üretmeyen siyaset”, tüm meşruiyetini yitirmiştir. Anadolu’nu işgalden Kurtuluş Savaşını, 555 K.’yı, kendi 68 kuşağını, 15-16 Haziran’ı, ve GEZİ’yi yaratmış bu toprakların dinamikleri, fiilen öldürülmektedir, sandığa hapsedilerek. Sandıkta taktik üretmeyecek miyiz? Üreteceğiz, ama bu dinamiklerden hareketle, bu dinamiklere güvenle; bu dinamikleri hapsederek değil, dahası zıttını üreterek değil…
Türkiye Siyasal Tarihi, GEZİ DİRENİŞİ ÖNCESİ ve SONRASI diye bölümlenmektedir artık. Hadi bir matematik de biz yapalım. Çeşitli kaynaklarda Gezi Eylemlerine ülke çapında 8 milyon yurttaşın katıldığı söylenmekte. Coşkusu, Yaratıcılığı, Cesareti, Zekası, Kararlılığıyla 8 milyon insan, en genel bağlamıyla Ortaçağcılığın; cumhuriyetin ilericiliğini, kazanılmış haklarını, yaşam biçimlerini, özgürlüklerini yok etmekte olduğuna tepkiyle sokağa dökülen 8 milyon… Emre Kongar’ın yayımladığı Gezi Direnişi kitabındaki bir istatistiğe göre, %80’i hiçbir örgütlülükle tanışmamış, bir derneğe bile üye olmamış milyonlar… Bu milyonların o büyük kendiliğinden devrimci coşkusunu sürükleyecek hangi siyasal formasyonlar üretilmiş, bağlar kurulmuştur? Hangi örgütlenme denemeleri, modelleri, kitle araçları yaratılmıştır? Geçtik “yapı” yaratmayı, bu 8 Milyonun duygularına hitap edilecek hangi söylem kullanılmış, hangi tümceler sarfedilmiştir ey CHP egemen klikleri? “Ekmek için Ekmeleddin” sloganı mı bu kitlelerin ilgisini, heyecanını, dinamizmini, çekecekti dersiniz? Çok içerikli, çok birikimli, çok derinliklisiniz! Ama mutlaka kızın bu milyonlara, “sandığa gelip vatandaşlık görevini yapmadınız” diyin, bu vatan için ölenlere, ölmeyi göze alanlara…!
Kendinizi hapsettiğiniz ve “Sol” diye yutturduğunuz sandık siyaseti yapma biçiminiz, bunun prensiplerini ve taktiklerini de taşımamaktadır artık. Bu devinimsiz-aksiyonsuz-ölü pratiğiniz tüm meşruluğunu yitirmiştir. Hatta gerçek örgütlü-devrimci mücadelenin önünü tıkadığı oranda, iyi niyetli-umutlu milyonların gözünü boyayıp enerjisini tükettiği oranda, bir engel, bir tıkayıcı, kaldırılması gereken bir molozdur artık.
8 milyonun sokağa döküldüğü bir ülkede 15 milyon oy alıyorsanız, ve seçime hiç gitmeyen sayısı da 15 milyonsa, gelin bu matematikle niteliğin korelasyonunu biraz da siz düşünün be kardeşim…
Biz ne mi yapıyoruz? Meslek örgütlerimizi, sendikalarımızı, okullarımızı, mahallelerimizi, sosyal yaşam alanlarımızı sola çekmeye, örgütlemeye çalışıyoruz. Sizin hiç girmediğiniz mücadele alanlarına, sizden az niceliğimizle biz giriyoruz… Sınıf bilincini geliştiriyoruz… Yaşamın kendisini, yaşamın kendisinde üretiyor, dönüştürüyoruz. Sokak hareketini doğru ve yaratıcı eylemlerle geliştirip yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Hatta yerel seçimlerde gördüğünüz gibi, sizin sandıklarınıza bile biz eylemle sahip çıkıyoruz, çalınmasın diye.
İşte bizzat bu devrimci pratik çaba, bugün için yetersiz görünen bu romantik ama gerçekçi hat, gerçek değişimin de yegane yoludur. İlmek ilmek örüyoruz bu yolu, gerçek bir halk cephesi kurana kadar durmayacağız. O 8 milyon var ya, işte onu örgütlemek yeter bize, devrimci halk ayaklanması için. Belki çoğu yine size oy verecek, ama Çankaya sizin hiçbir zaman ulaşamadığınız oylarla değil, devrimci halk ayaklanmasıyla kazanılacak! Ajitasyon-Propaganda-Örgütlenme-Kolektif Aksiyon ile!
Ankara Direniyor’dan Doğan