Birlik Tartışmalarını Düzenleme Kurulu (BTDK), sosyalistler arası birliğin teorik ve tarihsel arka planını, imkân ve şartlarını tartışmak üzere 12, 13 ve 19 Ağustos günlerinde toplanan 172 sosyalistin son toplantısında kuruldu. Toplantı ‘Temmuz ayı içersinde, çeşitli sosyalist dergilerde Sosyalistlere, başlığıyla yayınlanan deklarasyonu imzalamış olan 18 kişinin çağrısı üzerine yapılmıştı. Tarihsel Maddecilik Portalı olarak, toplantıda söz alan Nurullah Ankut’un konuşmasını sizlerle paylaşıyoruz.
Birlik Tartışmaları – 1, Demokrasi Mücadelesi ve Devrim Perspektifi, Tartışma Tutanakları, sayfa 53-55
NURULLAH ANKUT
Politika nedir?
Lenin Usta bu soruyu açık ve net cevap veriyor. Sınıflar arasında savaş demektir.
Politik mücadelenin amacı nedir?
Her politik mücadelenin kaçınılmaz amacı iktidar mücadelesidir. İktidarı ele geçirmek için yapılan mücadeledir. Çünkü toplumu ancak iktidar mekanizmasını ele geçirerek değiştirebiliriz. İktidarı ele geçirmek ise bütün mücadelenin hedefini oraya yöneltmekle mümkün olur. Bu hedefi bir an olsun şaşırırsak ya burjuvaziden yana yön değiştirmiş oluruz ya da ne yaptığımızı bilmez uykuda gezer devrimciler durumuna düşeriz. Demek ki biz sosyalistler tüm mücadelemizde iktidarı ele geçirmeyi amaçlamalıyız ve bütün mücadelemizi bu amaca bağlı kılmalıyız.
Bu başlığı geçtikten sonra gelelim Reform-Devrim ilişkisine.
Doğadaki her şey gibi, toplumlar da durup dinlenmeden değişirler. Toplumda iki tür değişiklik olur:
Bir; reform biçiminde,
İki; devrim biçiminde.
Toplumlar da diyalektiğin bu temel yasasına uyarlar. Doğada olsun, toplumda olsun önce bir nicel birikim konağını yaşarız. Sonra bir nitel sıçrama, bir patlama konağına geçeriz. En basit örneği, suyu ateşe koyar koymaz, belli bir ısı birikimini beklemek durumundayız. Ancak (tabiî bir atmosfer basıncı altında), 100 dereceye gelince suyun birden bire nitel bir değişim gösterdiğini görürüz. Yine toplumdan bir örnek verirsek, ana karnındaki çocuk, dokuz ay bekledikten sonra dünyaya gelir. Ana karnına düşer düşmez çocuğun doğmasını beklemek boş bir hayal olur. Demek ki, dokuz ay geçen süre bir nicel birikim evresi, ondan sonraki an ise nitel sıçrama, patlama evresidir. Reformlar da aynı şekilde gerçekleşirler. Demek ki reformlar; toplumda evrim konağında tek tek yapılan değişikliklerdir. Devrimler ise; bir sıçrama, bir patlama, bir çatırtıyla ortaya çıkan değişikliklerdir.
Reform; mevcut düzen içinde, mevcut sosyal düzen değişmeden onun sınırları içinde yapılan değişimlerdir.
Devrim ise; mevcut sosyal düzeni temellerinden tepesine kadar alt üst eden, onu çatırdatarak, parçalayarak değiştiren bir olaydır.
Biz devrimciler olarak hiç reform olmasın, hemen devrim olsun dersek doğanın en temel, toplumun en temel yasasına karşı gelmiş oluruz. Hep reform olsun, devrim olmasın dersek yine bu temel yasaya karşı gelmiş oluruz.
Peki toplumda bu temel yasaya karşı gelenler yok mu?
Var. Hep reform olsun, devrim olmasın diyenler bizce en kötü gericilerdir. Bunlara biz; reformistler diyoruz. Reformların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, önemli olan devrimdir, yalnızca devrimdir diyenlere ise biz küçükburjuva anarşistler damgasını vururuz. O nedenden, devrimlerle reformun sınırlarını, ilişkisini iyi belirlemek gerekir. Reformların ikili karakteri vardır:
Bir, burjuvazi devrimi engellemek için reformları yapar. Devrimci sınıfları devrimden vazgeçirmek için reform yapar. Bunlar gerici reformlardır.
Bir diğer reform ise devrimci sınıfların zoru ile, baskısı ile, gücü ile burjuvazinin verdiği tavizler biçiminde gerçekleşir. Bunlar ise ilerici, devrimci, sınıfı daha iyi mücadeleye hazırlayan reformlardır. İlerici reformlardır.
Şimdi gelelim demokrasi sorununa.
Demokrasi nedir?
Her demokrasi bir diktatörlüktür. Bir iktidar biçimidir. O nedenle demokrasinin de sınıfsal karakteri vardır. Bunu hiç gözden uzak tutmamalıyız. Genel olarak demokrasiden, saf demokrasiden söz edemeyiz. Ancak ve yalnızca sınıf demokrasisinden söz edebiliriz. Demokrasi meselesini Marksist-Leninistler bir program çerçevesinde çözüme kavuştururlar. Bu programın adı bildiğimiz gibi; ya kısaca demokrasi programı yahut burjuva demokratik devrim programı yahut demokratik halk devrimi programı ya da millî demokratik devrim programı şeklinde adlandırılabilir: Bu programlar çok belli ki ülkeden ülkeye değişir. Bizim Türkiye’de Demokrasi Programının ana meseleleri üç ana başlık altında çözümlenebilir.
Antiemperyalizm,
Antifeodalizm ve
Antisömürgecilik.
Antiemperyalizmde, emperyalizmle ortaklık içine girmiş olan Finans-Kapital iktidardan uzaklaştırılır, alaşağı edilir. Hedef budur.
Antifeodalizmde, derebeyi artıkları temizlenir ve toprak çalışan köylülerin eline teslim edilir. Tabiî Finans-Kapital iktidardan alaşağı edilince de İşçi Sınıfımıza sınırsız örgütlenme ve düşünme özgürlüğü sağlamamış oluruz.
Antisömürgecilik ise bildiğimiz gibi bir Kürt sorunu vardır Türkiye’de ve bu sorun halledilmeden devrimin gerçekleşmesi mümkün değildir. O nedenden bu sorunu göz ardı eden hiçbir devrimci hareket, bizce devrimci bir hareket değildir. Kürt Halkının ayrı bağımsız devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere, hakkını kabul etmeyen, teslim etmeyen hiçbir devrimci hareket devrimci hareket değildir. Sosyalist devrimlerde, demokratik devrim arasındaki aşılmaz duvarlar yoktur. Çin Seddi yoktur, Ustalarımız böyle buyuruyorlar. Bazı arkadaşlarımız, demokratik devrimin gereksizliğini konu ettiler. Demokratik devrim sınıf mücadelesini derinleştirir, keskinleştirir, açıkça ortaya koyar. O nedenle demokratik devrim kaçınılmazdır. Ve proletarya demokratik devrimi yaptıktan sonra durup bekleyecek mi?
Hayır, böyle bir şey kesinlikle yoktur. Demokratik devrim kesintisiz bir biçimde sosyalist devrimle taçlandırılacaktır. Demokratik devrim tamamlansın ondan sonra geçilsin, bu kesinlikle Leninist bir anlayış değildir. Demokratik devrim tamamlanmaz hatta demokratik devrimin pek çok görevleri sosyalist devrime geçildikten sonra bile belki yıllar sürebilir onları gerçekleştirmek için. Lenin Usta açıkça böyle koyuyor.
Türkiye devrimden uzaklaşmıştır iddiasını ortaya attı bazı arkadaşlar.
Neden uzaklaşmıştır arkadaşlar, ne zamandan beri uzaklaşmıştır Türkiye devrimden? Bunu getirmediler. Oysa bu tezi ortaya atan arkadaş nedenini ve süresini de getirmesi gerekirdi. Bu soyut kaldı bu nedenle.
Bizce Türkiye devrimden uzaklaşmamıştır. Türkiye’yi devrimden 12 Eylül Faşizmi mi uzaklaştırmıştır?
Değil. Faşizm bildiğimiz gibi çelişkileri daha da zıtlaştırır. Zıtlıkları artırır. Çatlayacak hale getirir. O zaman sınıf çelişkileri keskinleştiyse neden devrimden uzaklaştı Türkiye?
Türkiye uzaklaşmamıştır arkadaşlar. Bunları söylemeye gerek yok bu ortamda, asgari ücreti biliyoruz, yaşam koşullarını biliyoruz, insanların hangi şartlarda yaşadığını, çalışan, ezilen kitlelerin durumunu biliyoruz. İşçi Sınıfımızın, köylülüğün, memurlarımızın, esnafımızın durumunu biliyoruz.
Böyle bir halkın yaşadığı bir ülkede, devrimden neden uzaklaşılır, nasıl uzaklaşılır?
Devrimden ülke değil ki bizler uzaklaştık. Bu tezi ortaya atan arkadaşlar uzaklaşmamıştır devrimden. Bizce 12 Eylül Faşizminin baskıları, zılgıtı bu arkadaşları devrimden uzaklaştırmıştır. Ve arkadaşlar kendi durumlarını, ülkeye halka yüklemektedirler. Bugün devrimciler 12 Eylül öncesi güçte değiliz, biliyoruz. Devrimci ortam, gruplar ortamı. O zaman da gruplar ortamıydı şimdi de gruplar ortamı. Yaşadığımız ortam, devrimci ortam bu.
Yani grup nedir?
Bildiğimiz gibi çeteyiz arkadaşlar, hepimiz birer birer devrimci gruplar.
Parti nedir?
Parti, düzenli orduyu temsil eder. Düzenli orduya geçemedik daha. Hepimiz ilkellik batağındayız daha. Grup ortamı eşittir ilkellik ortamıdır. Ustalarımız böyle söylüyor. Eğer gruplar ortamını aşıp, düzenli ordumuzu kurabilseydik…
Düzenli orduyu kim kuracak?
Proletarya partisi kuracak.
Proletarya partisi kimlerden oluşacak?
Marksist grupların belirli prensipler çerçevesinde birleşmesinden oluşacak, arkadaşlar. Yani Türkiye’de dövüşen Marksist-Leninist insanlar oluşturacak. Anlaşacağız ve partiyi oluşturacağız. Eğer halkın en acil taleplerini yani demokratik devrim programımızın maddelerini açıkça sunabilseydik, somutça ortaya koyabilseydik kitleler önünde, 12 Eylül faşizmi süresince devrime daha fazla yaklaşırdık. Biliyoruz, bugün ne kadar aksini iddia etmeye kalkışan arkadaşlar olursa olsun, objektif durum açık. 12 Eylül öncesi gücümüzde değiliz ama bu partisizliğimizden kaynaklanıyor arkadaşlar. Eğer partimizi kurar, doğru program etrafında çalışmamızı yaparsak hızla devrime yaklaşacağız. Yani Türkiye’de bugün, şu anda bir devrim olasılığının bulunmaması, sadece bizim sübjektif durumumuzdan kaynaklanmaktadır. Devrimciler devrim istemezlerse devrim olmaz biliyoruz ki. Devrim istemekle olmaz, kendiliğinden çıkagelir, tarihi, ekonomik, sosyal şartların zorlamasıyla ama devrimcilerin de bunu sübjektif olarak istemeleri gerekir.
Yine arkadaşlarımız, kapitalizm dünyayı yok edecek, biz dünyada sosyalist devrimi gerçekleştireceğiz diye uğraşırken, kapitalizm nükleer silahlarla, çevre sorunlarıyla, ekolojik sorunlarla dünyayı yok edecek, tezini ortaya attılar. Yani sosyalizmden uzaklaşmak için bir gerekçe olarak, bu tezi ortaya attılar. Kapitalizm dünyayı yok edemez. Nükleer savaş tehdidi dünyayı yok edemez. Engels Usta, biliyoruz, savaş araçlarının gelişimi belli bir konakta savaşı olanaksız kılacak öngörüsünde bulunmuştur ve bu öngörü bugün aynen gerçekleşmiştir. Evet nükleer silahlar korkunç boyutlarda artmışsa bir nükleer denge de kurulmuştur. Emperyalizm, sosyalizmi yok etmek İçin atom silahını bulmuştur ama üç ay sonra sosyalizm de aynı silahı bulmuştur. Ve atom silahları kullanılmaz hale gelmiştir.