Sosyal medyada gezinirken “Başarısız bir darbenin devrime yol açması” şeklinde bir önermeye rastlamıştım. Her karşı-devrimin karşıtını da yaratacağı şeklindeki bu önerme haksız değil. Ancak önermenin altını doldurmaya ihtiyaç var. Mevcut durumu ele alırsak:
1- İki AB-D piyonu, yasalar dışına düşmüş güruh, Türkiye mirasını yemek adına yürüttükleri kavgalarını kan deryasına taşıdılar. Mizah dergisi Leman’ın “yasaklı” kapağında netçe ortaya koyduğu gibi, “Hizmet Hareketi” adlı organize suç örgütü, TSK içinde gayrımeşru şekilde, iktidar desteği ile yükselen müritlerini sahaya sürdü ve bu alçakça planına askerleri alet etti. AKP ise kafadan silahsızlanmış yığınları, tatbikat ya da olası bir bombalı saldırıya karşı kışladan çıktığını düşünen askerlere karşı sürdü. AKP, kendi kitlesine sahte bir cesaret aşıladı.
2- Mecliste güya muhalefet yapan örgütlerin durumu ise içler acısıydı. Bu kanlı hesaplaşmayı, olmayan demokrasinin zaferi olarak değerlendiren meclisteki dörtlü çete, savunmasız ve çırılçıplak kalan Türkiye Cumhuriyeti mirasını yemek için gerek kol kola, gerek karşı karşıya gelerek yarışa giriştiler. AKP, demokrasiyi rafa kaldırarak OHAL ilan etti ve parababalarının yasalardan dolayı yıllardır geçiremediği projeleri, birkaç ay içinde geçirdi. Milyarlarca liralık yağma ve talanın önü açıldı. Bu yağmanın ortağı, parababası iktidarının doğal koalisyon ortağı Y-CHP ise, kendisinden hala içtenlikle umut arayan kitleleri kandırmaya devam etmekte. Kemal Kılıçdaroğlu’nun olayı kavrayışı, bir popüler müzik sanatçısı olan Sıla Gençoğlu’nun kavrayışından bile daha geri bir noktaya düştü. MHP, her zamanki gibi AKP’nin koltuk değneği olma görevini sürdürdü ve “vatan-millet adına” koalisyonda yerini aldı. HDP ise bu yağmaya katılma noktasında en başında ortaklaşmasına rağmen, sonrasında AKP’nin mevcut süreçte payına ortak olduğundan dolayı dışlandı. HDP, en başından “biz bu koalisyon içinde olmayız” demek yerine “neden bizi de dahil etmiyorlar” diye sorarak, “hani bana hani bana” diye soran şekeri verilmemiş çocuk gibi ağladı.
3- Artık tüm görevi CHP ve HDP arkasında yedeklenmek olan “sol” hareketlerimiz ise, 24 Temmuz’da Kılıçdaroğlu’nun halkı kandırma seansında saf tuttular. Kendilerini kandırarak, eyleme kendilerinin yön verdiğini iddia ettiler ve vicdanlarını böyle temizlemeye çalıştılar. 1 Mayıs’ta gittikleri bataklığa daha fazla saplandıklarının farkında bile değiller.
4- Son olarak, TSK Suriye bataklığına sürüklendi. ABD emperyalizminin 15 Temmuz blöfünü gören AKP, Rusya’dan da çeşitli tavizler ve izinler alarak Suriye’de koridor oluşturmaya başladı. Gelecek dönemde bu koridorun kime açıldığını, o koridorun nasıl dolacağını daha net göreceğiz. Şu ana kadar 70 vatan evladı, bu BOP savaşında yaşamını yitirmiş durumda. İki erin cayır cayır yakılması ise hala hafızalarda.
Tüm bu felaketlerin içinde, yakın süreçte hala bir halk isyanının doğuşu mümkün müdür? Hala Türkiye’de halk yığınlarının karşı karşıya gelip boğazlaştığı bir iç savaş değil de, AKP’nin sokağa döktüğü kitleleri tarafsızlaştırarak/etkisizleştirerek gerçekleşecek bir halk hareketi mümkün müdür?
Dünya dönmeye devam ettikçe, beklenmedik kalkışmalar gerçekleşecektir. Son derece zorlu koşulların bulunduğu bir ortamda olsak da, devrimcilerin devrim sanatını uygulayabileceği ve estetik açıdan haz yaratabileceği bir süreç önümüzde. Hatta 15 Temmuz hesaplaşmasının, bu tip bir kalkışmayı geciktirmek amacıyla yapıldığı da söylenebilir. Bunun nesnel nedenlerini sıralarsak:
1- Türkiye Finans-Kapitalizmi başının üstünde 3 senedir dolanan kriz kılıcı, henüz baş kesmedi. Bu kılıcın baş kesmemesi adına, parababaları örgütleri Türkiye ve Rusya ilişkilerinin normalleşmesi adına baskıda bulundular.
“Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Nail Olpak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye ile Rusya’nın uzun yıllardır ticari birliktelik yürüttüklerini ve bu birlikteliğin devam etmesinin iki ülke menfaatine olacağını söyledi.
(…)Ülkeler arasında yaşanan krizin Türk iş adamları kadar Rus iş adamlarını da huzursuz ettiğini ifade eden Olpak, iş adamlarının kameralar karşısında kamuoyunda her ne kadar hükümet politikasını desteklediklerini söyleseler deticaretlerinin azalmasından dolayı rahatsız olduklarını ikili görüşmelerde dile getirdiklerini kaydetti.” Kaynak: Time Türk
OHAL sürecinde Türkiye’nin dört bir yanını yağmaya açan kanunların hızla geçmesi de yine parababalarının başında dolanan kriz kılıcının inmesi adınadır. Ancak kaçınılmaz bir biçimde bu kılıç baş kesecektir. Parababaları bu süreçte yönetme yeteneklerini kaybetmiş olacaktır. Tıpkı dolar krizinde olduğu gibi.
2- Türkiye işçi sınıfı, sonu görülmez bir hak kaybı sürecinin içine sokulmuştur. Bu kontrolsüz süreç, bugün kafadan silahsızlandırılan ve AKP tarafından cepheye sürülen insanlarda bile sorgulamaya yol açacaktır. Henüz hak kaybının son adımı kıdem tazminatlarının fona devri gerçekleşmemiştir. 12 Eylül faşizminin bile gerçekleştiremediği bu saldırının gerçekleşmesinin yanı sıra, zorunlu BES ve kiralık işçi uygulamaları, sonuçlarını görebilen kişiler açısından rahatsız edici bir süreç olacaktır.
Türkiye yurtseverliğinin onurunu kıran uygulamaların tümü bir başkaldırıya yol açacaktır. Maalesef bu noktada AKP iktidarı, yurtseverlerin bir kısmını, muhalefet eli ile yedeklemiştir. Ancak bu kandırmaca süreci çok uzun sürmeyecektir. Çünkü meclisteki dörtlü çetenin, zaten gayrımeşru ve yalanlara bulanmış iktidarını elde tutabilmek için, hainlikten başka çaresi yoktur. AKP’lilerin referandum sürecinde “terörist” ilan ettiği HDP’lilere seslenmesi de, bozkurt işareti yapmaları da bunun bir parçasıdır.
Tüm bu durum dahilinde, kuru sıkı atmış olmayalım ve herşeye rağmen gelecek isyan nasıl gelişecek bunu ortaya koyalım. Soralım o zaman; ne yapmalı?
Taksim-Gezi isyanına göre iki eksiği gidermemiz şarttır. Birincisi, 28 mayıs 2013’de AKP’nin müttefiki olan Kürt Burjuva Hareketinin, isyan hareketi ile Kürt ulusu arasında örebileceği tecriti kırmaktır. Unutmayın ki bu işbirlikçi hareket sebebiyle Kürt coğrafyasında yaprak bile kıpırdamamıştır. Dolayısıyla Kürt halkının, şu gün pratiğinde yaşadığı gibi, PKK tarafından açıkça pazarlık masasına konulmasını kavratan, anti-şovenist ve anti-faşist propaganda yapılmalıdır. Kürt halkının gönlünü kazanmayan bir isyanın, onlara program sunmayan bir isyanın AKP’yi sallaması mümkün değildir.
İkincisi, yeni bir isyanda taleplerimiz somutlaşmalı, asgari programda uzlaşılmalıdır. Finans-Kapital partilerinin dışındaki tüm hareketlerin halka bir program sunması gerekmektedir. Taksim-Gezi isyanındaki talepler, o ana yönelik genel geçer talepler oldu. Forumlardaki talepler, yine o sürece yönelik oldu. Ancak çok daha yakıcı, halkın her kesimini rahatlatacak taleplerle ortaya çıkmak, isyanı büyütecektir. Bunlar ne olabilir denilince aklıma şunlar gelmekte:
* Kredi ve kredi kartı borçlarının ve faizlerin düzenlenmesi (Soma’da katledilen 301 işçi, banka borcu için madene girmişti, halkın büyük kısmı borçlu durumda)
* Tüm çalışanlara işyeri yakınnıda oturma olanağı ve kira desteği sağlanması
* Genel Sağlık Sigortası ve zorunlu BES benzeri soyguncu düzenlemelerin sonlanması
* Gece çalışmalarına kısıtlama
* İş gününün kısıtlanması
* Diplomalı işsizliğin sona ermesine yönelik adımlar
* Okulların (İlköğretim, Lise ve Üniversite) demokratikleşmesi, bilimsel olarak bağımsızlaşması
* Sendikalı çalışmanın önündeki engellerin kaldırılması
* Kıdem tazminatı olanaklarının geliştirilmesi
* Cinsiyet ayrımcılığının somutça önüne geçilmesi (iş yerlerinde kreşler, ayrımcılığa karşı eğitim)
Bu ana başlıkların altından daha fazla talep üretilebilir. Bu taleplerin tamamı, henüz politik devrime yol açamayan, ancak bir evrim (birikim) konağı oluşturacak bir isyanda talep edilebilecekler olarak sıralanmıştır (yani İkinci bir Taksim-Gezi isyanının ortak talep taslağıdır).
Farklı ihtimaller mevcut değil midir? Yani süreç bir devrime ya da karşı devrime doğru evrilemez mi? Bunlar da mümkün ancak halkımızın mevcut potansiyeline ve dünyadaki gidişe baktığımız zaman, emperyalizmin bir parça geri adım atabileceğini ve politik devrime çok fazla geçit vermeden, demokratik değişimlerde müzakere edeceğini öngörebiliriz. Şu da bir ihtimal, emperyalizm mevcut devrim hareketini erken bir isyanla, halk desteği almayan bir isyan ile erken doğuma uğratmaya çalışabilir. Tıpkı 15 Temmuz’da yaptığı gibi uslandırma politikasına da girişebilir.
Dikkat ederseniz, isyancılar bahsi geçen talepleri Taksim-Gezi isyanında dile getirmediler. Talep etmediğimiz, bizim olmaz. Dolayısıyla isyanda tüm kitlelerin ortaklaşacağı, çıkarlar sağlayacağı, rahatlayacağı ve devrim konusunda kendine güveneceği, öğreneceği alanlar için bu tür taleplerin mevcut olması gerekir.
Tekrar edersek, Taksim-Gezi isyanı benzeri isyanın azami sonuca, yani devrime doğru ilerleyişi gerçekleşebilir mi? Evet, böyle bir ihtimal var. Bugün yapılan zamlarla, halkı savaşa sokmasıyla, katliamlarıyla, asgari ücretteki sahtekarlıklarla, vergi dilimlerinin artmasıyla, basına, akademik kurumlara baskısıyla kendi mezarını kazıyor AKP ve onun yandaşları. Hatta meclisteki dört uluslararası parababaları destekli parti dememiz gerekir, artık %99 oy verdiğimiz partilerin, %99 olan bizleri temsil etmediğini görmemiz gerekir. Ancak henüz bu bilinçte değiliz henüz. Gerek referandum, gerek erken seçimlerle sandığa bağlanan umutlar, hayal kırıklıkları yaratmaya devam edecektir. Ta ki gerçek halk kurtuluşunun devrimde olduğunu keşfedene kadar.
Ancak parababalarının ahırı olan mecliste olanları gördüğümüz gördüğümüz an, bu ülkede çok şey değişecektir. Artık nefret ettiğimiz işbirlikçilere ne olur, bilemeyiz. Onlar düşünsün.
İstanbul Direniyor’dan Özgür