Orhan Pamuk ve Lenin’e haksız ithamları üzerine (Antalya Direniyor)

PDF İzle & KaydetYazdır

lenin_orhan-pamuk-iftira

Geçtiğimiz günlerde, Rusya’da bulunan ve Rus basınına konuşan Orhan Pamuk, Lenin üzerine de bir şeyler söylemişti. Söylenenlere bir göz atalım:

“Sputnik’in yaptığı habere göre, Rossiyskaya Gazeta’ya konuşan Pamuk şöyle diyordu: “Rusya’da ilk kez bulunmuyorum. Burada bir çok şeyin değişmesi hoşuma gidiyor. Lenin Kütüphanesi (Moskova’da) önünde (Rus yazar Fyodr) Dostoyevski’nin anıtının bulunması hoşuma gidiyor. Ben Lenin’in şahsiyetine saygım var, fakat kütüphanenin önünde insanların hayatını dikte eden ve insanları diğer insanları öldürmeye gönderen şahsın anıtının olmaması lazım. Kütüphanenin önünde kağıt ve kalem sahip olan birisinin anıtı olmalı.”

Marksist-Leninistler olarak elbette de ki edecek bir çift lafımız var. Ama tam manasıyla “neresinden tutsak elimizde kalıyor”!

Öncelikle, Pamuk’un aktarılan paragrafta dile getirdiği iddialara bir bakalım. Kütüphanenin önünde “kağıt kalem” sahibi olan birinin heykelinin bulunmasının gerekli olduğunu ifade ediyor, Orhan Pamuk beyefendi.

Bundan da önce Lenin’in “insanların hayatını dikte eden” –burjuva/bezirgan kesimden bu saçmalıkları duymaya alışığız- biri olduğunu ve hemen ardından çok daha ağır bir suçlama olarak “insanları diğer insanları öldürmeye gönderdiğini” ifade ediyor, Pamuk.

Demiştik ya, neresinden tutsak elimizde kalıyor! Ama biz yine de ele alalım.

Başlamadan önce de, Luxemburg’un burjuva bilginlerinin istese de siyasal gerçekliği kavrayamayacaklarını, çünkü siyasi-hukuki üst-yapısal ilişkilerin toplumun maddi yaşayış biçimi ve üretim ilişkileri üzerine yükseldiğini bilmediği ifade ettiğini hatırlayalım. Siyasal gerçekliği kavramak bu yüzden Marksistlerin ayrıcalığıdır.

Orhan Pamuk’un bunları söylerken, bilimsel sosyalizmin kavrayışına ve praksis* anlayışına hakim olmadığı yahut hakim olup da benimsemediği açıktır. Biz ise Lenin ustanın düşünce ve davranış mirasçıları olarak ona yöneltilen suçlamaları onun Marks-Engels ustalardan devralıp geliştirdiği teori açısından savunacağız.

1- Pamuk’un aktarılan ilk iddiasına bakalım. Pamuk burada, Lenin’in eli “kağıt-kalem tutan” biri olmadığı imasında bulunuyor. Bunu Lenin’i az buçuk tanıyan herhangi birine söylerseniz, size kahkahalarla güler! Sayın Pamuk, Marksizm-Leninizm kavramının nereden geldiğini zannediyor ve Lenin’in neden Marks ve Engels’in yanına koyulduğunu düşünüyor? Vladimir İlyiç Lenin; Marksizmi tahrif eden ve doğrudan reddeden Kautsky, Bernstein ve 2. Enternasyonal taifesine karşı sıkı bir ideolojik mücadeleye girişmiş, Ampiryo-kritisizme, Machçılığa, Berkeleyci idealizmin kuantum fiziği ile ispatlanma gayretine karşı sonuna kadar diyalektik materyalizmi savunmuş, Menşevizme ve Narodnizme karşı da sıkı bir ideolojik mücadeleye girişmiş, kapitalizmin tekelci aşaması olan emperyalizmin yüzündeki peçeyi indirmiş, devrimci örgütün sınıfa nasıl bilinç götürmesi gerektiğini ve devrimci öncü partinin nasıl olması gerektiğini ortaya koymuş, Marksizmi açıklayan eserler yazmış; kısacası dünyanın ilk proleter devrimini gerçekleştirirken bıraktığı yığınla pratik mirası kadar yığınla da teorik miras bırakmıştır. Bütün mücadelesi boyunca, bu mücadelesi ve devrim bulutlarını Rusya’nın üzerine çeken nesnel tarihsel koşullardan ayrı düşünülemeyecek eserler bırakmış ve Marksizmi emperyalizm çağında geliştirerek Marksizm-Leninizm olmasını sağlamıştır. Yığınla kitap ve makalesi olan, ve bir o kadar da kendisi üzerine yazılan, teorisi dünyayı değiştirmiş ve değiştirme potansiyeli taşımaya devam  eden birine “eli kağıt kalem tutmayan” imasında bulunmak, son derece cahilce ve çok vahim bir tavırdır. Bu tavrı gösterenin Nobel ödüllü bir yazar olması bunu değiştirmez!

2- Orhan Pamuk, Lenin’in insanları diğer insanları öldürmeye gönderdiğini söyleyerek ondan bir “katil” olarak bahsediyor. Lakin burada da yaptığı sadece bayağı bir pasifizmdir. Şimdi, Karl Marks’ın “Feuerbach Üzerine Tezler” yapıtında ne dediğine bir bakalım [1]: “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca farklı şekillerde yorumladılar, oysa aslolan onu değiştirmektir.”

Burada Marks, “düşünce ve davranış birbirinden ayrılmaz” şeklindeki Marksist ilkenin farklı bir şekilde dile getirilişini gerçekleştirmektedir. Teori, pratiğin kendisinden, çelişkiler içerisinde hareket eden ve değişen, doğan, ölen, gelişen, çürüyen maddi nesnel gerçekliğin kendisinden çıkarılır ve insan zihnine yansır. “Materyalizm, olanın olduğu gibi kavranmasından başka bir anlam ifade etmez” [2]. Pratikten çıkan teori ise, öylece kalmaz. Tekrar pratiğe dökülmelidir (praksis). Çünkü teori, zaten dünyayı değiştirme amacıyla ortaya çıkarılır ve tekrar davranışa dökülmediği taktirde bir anlamı olmayacaktır, ayrıca bir teorinin doğru olup olmadığı Marks’ın da dediği gibi “ussal çözümünü” insan pratiğinde bulur . Lenin de, yukarıda saydığımız teorik mirası bırakırken bunu mücadelesi içinde ve mücadelesinde uygulayarak bırakmıştır ve teorisinin doğruluğunun bir sonucu olarak “dünyayı değiştirmiştir”. Ölümler olmamış mıdır? Olmuştur. Fakat bu kaçınılmaz bir durumdur. Sayın Pamuk, toplumsal mücadeleleri evcilik oyunu falan mı zannetmektedir?

Eğer Orhan Pamuk, siyasal amaçlar için şiddet kullanımına karşıysa, öncelikle devlete karşı çıkmak durumundadır. Çünkü devlet örgütlenmesi, bu tip örgütlenmenin spesifik özelliklerinden olan ve halkla “dolaysız olarak örtüşmeyen” (Engels) bir silahlı adamlar örgütlemesiyle otoritesini sağlamaktadır. Eğer Orhan Pamuk, insanların öldürülmesine karşıysa, öncelikle birbirleriyle rekabeti çatışma ve savaş olarak dışa vuran, günümüzde de Orta Doğu coğrafyasını kan gölüne çeviren tekelci şirketlere, yani “eli kalem tutmayan” ve “katil” imasında bulunduğu Lenin’in tahlil ettiği emperyalizme karşı çıkmak zorundadır(ki bunu tutarlı olarak yapabilecek tek düşünce de Marksizm-Leninizmin düşüncesidir).

Eğer sömüren egemen sınıflar, emekçileri bastırmak için bir özel şiddet örgütünden, devletten yararlanabiliyorsa, modern zamanın Spartaküs’leri de  burjuvazinin baskı aygıtını parçalamak için şiddet kullanma hakkına sahiptir. Sayın Pamuk, eğer buna karşıysa, finans-kapitalistlere iktidarı direnmeden paşa paşa vermeleri talebini iletebilir ve böyle bir hayalciliğe düşebilir.  Eğer Orhan Pamuk, söylediklerinde tutarlı ve samimi olmak istiyorsa, sınıflı toplumlara ve insanları ezen-ezilen sınıflar şeklinde uzlaşmaz karşıtlıklara ayıran üretim biçimlerine karşı olmak durumundadır. Dolayısıyla günümüzde kapitalizme karşı olmak zorundadır. Çünkü politik şiddet, üst-yapının alt-yapı üzerine yükseldiği insan toplumunda çıkarları birbiriyle uzlaşmaz karşıtlık içeren ve aralarında sömürü ilişkisi bulunan sosyal sınıflar mevcut iken asla ve asla bitemez, bitmeyecektir(ve sömürüyü yıkabilmek için bitmeyecektir de). Kapitalizme karşı olmak, onu yıkmaya çalışmak da egemen sınıftan iktidarı almadan mümkün değildir. Ve egemen sınıf da iktidarını “al hayrını gör” diye vermeyecektir. Bunu anlamak için Allame-i cihan olmaya gerek olmadığı kanaatindeyim.

Burada, Marks’ın devrimci şiddet üzerine söylediği bir sözü aktaralım:

”Bir kediyi köşeye sıkıştırırsanız o da son çare olarak sizi tırmalayacaktır. Devrimci şiddet tercih değil doğanın ve diyalektiğin yasaları gereği zorunluluktur”.

3- Sonuç olarak, Orhan Pamuk’un söyledikleri tipik burjuva-liberal zırvalardır ve materyalistçe, Marksistçe bir analize tutulduğunda ne kadar tutarsız durumda olduğu açıkça görülmektedir. Yazımızı bitirirken, Pamuk’un söyledikleriyle toplumsal ilişkilerde hangi konuma denk düştüğünü de göstermek için Hikmet Kıvılcımlı’dan bir alıntı yaparak bitirelim: “(…)Buna karşılık, işveren sınıfı hazır yiyiciliğe dökülüp gözetim ve bilgi görevini aksattıkça, sosyal sömürü dengesini koruyabilmek için Modern Güdümün Yadigarı olan gözeticileri ve AYDIN ADLI MODERN KAPI KULLARINI boyuna artırmıştır ve artırmaktadır.” [3]

Antalya Direniyor’dan Ege

[1] Karl Marks, Feuerbach Üzerine Tezler, 11. Tez

[2] Friedrich Engels, Ludvig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu

[3] Hikmet Kıvılcımlı, Genel Olarak Sosyal Sınıflar ve Partiler, Derleniş Yayınları, syf. 21 (Alıntının konumuzla en ilgili olan kısmı tarafımca büyük harflerle yazılmış olup, Derleniş Yayınlarının baskısında küçük harflerle geçmektedir)**

* Praksis: Pratik, edinim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir