Sosyalist – 29 Aralık 1970
Kişinin ve Toplumun Yoğurt Yeyişi:
Hiç bir Atasözü boşuna söylenmemiştir. Yeter ki biz onu yerinde kullanmayı bilelim.
“Her yiğitin bir yoğurt yeyişi vardır.”
Atasözü de öyle sayısız denemeyle bulunmuş derin bir gerçekliği anlatır. Her yiğit gibi, her toplumun da bir yoğurt yeyişi vardır. Bilim dılinde ona, her ülkenin kendi orijinal durumu ve tutumu denir.
Sosyal “Yoğurt yeyiş”: Sosyal Devrim “yapış”tır. Türkiye’de yeryüzü ülkeleri arasında bir yiğit ülkedir. Türkiye yiğitinin kendine özge bir yoğurt yeyişi, bir sosyal devrim yapışı var mıdır? Vardır.
Bu devrim davranışı ve tutumu dünya ölçüsünde bir orijinallik, “nev’i şahsına münhasır” oluş (tür’ü kişiliğinin tekelinde kalış) göstermiş midir?
Sosyal Devrim – Tarihsel Devrim:
Sosyal Devrim: Biliyoruz, modern çağın, yani kapitalizmin icadıdır. Antika çağlarda, yani kapitalizmden – önceki toplumlarda tarihsel devrim ağır basardı. Tarihsel devrimde: Bir gelişkin uygarlık, çözemediği karmaşık çelişkiler mahşeri içinde öldürdü. Tarihsel devrime uğrayan uygarlık: Olduğu gibi, toptan, bütün sınıfları, ekonomisi, kültürü ile birlikte yıkılırdı; bütün “arşi ferşi ile” çöker gider, gömülür, yeryüzünden yiter, çoğu unutulurdu. Yalnız Irak ve Mısır uygarlıklarını gözönüne getirmek, tarihsel devrimlerin ne olduğunu anlamaya yeter.
Sosyal Devrim: Öyle değildir. Toplumun ekonomik, sosyal kazançlarını yoketmez. Sınıf damgası silinen toplum ekonomisini ve kültürünü yeni biçime çevirip korur. Toplum gelişimine engel olan bir egemen sınıfın tehakkümünü ortadan kaldınr.
Tarihsel devrimde egemen sınıfların insanlarından çoğu, bire dek kılıçtan geçirilirdi. Sosyal devrim o kanlı kasaplığa, mecbur edilse bile yer vermez. Karşısına zorla, silâhla çıkanlar dışında hiç kimsenin burnunu kanatmaz.
Sosyal Devrim İnsana Kıymaz:
Tehakküm eden üst sınıf: Olarak, (*) tehakküm sistemini savunduğu için, tahtından indirir. İnsan olarak, eski tehakküm etmiş sınıfın tek tek insanlarına dokunmaz. Onlar zora, hileye, etkiye başvurmadıkça kişilerle.uğraşmaz.
Yalnız yıkılan sınıf insanlarının bir sosyal sınıf olarak, üstün imtiyazlı, ayrıcalı davranışlarını alaşağı eder. Kendilerini herkes gibi normal yeni düzen içinde yaşamaya bırakır.
Sosyal devrim, her sosyal büyük olay gibi, elbet yığınların işidir. Yığınlar: Sosyal sınıflardır. Sosyal sınıfların bütünü ile katılmadıkları hiç bir büyük toplum olayı, sosyal devrimgetiremez.
Her toplumun sosyal sınıfları kendine özge, hastır. Modern toplumun sosyal sınıfları: İşveren sınıfı ile işçi sınıfıdır. En azından bu iki sosyal sınıfın katıldığı bunalım milletin bütününü sürüklemedikçe sosyal devrim olmaz.
Bu genel kuraldır.
Türkiye Devriminde Temel Orijinallik (Melez-Karması)
Türkiye’de en son tarihsel devrim: Osmanlı İmparatorluğıı’nun yıkılışı ile oldu. Yeniden bir tarihsel devrim bekleyemeyiz. Yalnız, devrimler ortamında Türkiye’nin kendine özgü bir yoğıırt yeyişi oldu. Türkiye: Tarihsel devrimi (Osmanlılığın yokoluşu) ile sosyal devrimini bir araya getirdi. Önümüze sürüyle arapsaçı olmuş problem kördüğümlerinin çıkışı ve bizleri şaşkına çevirişi ondandır.
“Devrim piç oldu” diyenler çok. Doğrusu, devrimin anası babası resmen vardı. Türkiye’nin yarı-sömürge şartları: Devrimin anası idi. Türkiye’nin burjuvazisi: Devrimin babası oldu. Bu ana-babalığın resmi sicille geçirilişi Cumhuriyet idi. O bakımdan Türkiye’nin devrimine “Piç” demesek olur. Türkiye’nin devrimi: Melezdir. Antika devrimle modern devrimin karmasıdır.
Devrimci – Kadrocu Tokuşması
Bu melezlik devriminin canına okudu. Devrimcilerimiz antika uygarlığı (Osmanlılığı) temizleyen İlb (Gazi – Şövalye) mi olacaklarını, yoksa modern uygarlığı benimseyen Burjuva mı olduklarını birtürlü kavrayamadılar. Hatta o yüzden, bir ara, “Kadrocu” denilen “ideolokluk” ortaoyununu oynattılar. Oyuncu maskaraların kendileri de “melez” idiler: Her küçük burjuva, hayli antika – modern, karması, kırmasıdır.
Üstelik Kadrocular: “Provakatörlük”le, haraç mezat satılıklığı kaynaştınp “fikir”leştirmiş acayip melezlerdendiler. Bunu, âr değil kâr dünyası sayışlarını hâlâ poz poz teşhir ediyorlar (sergiliyorlar). Kendilerinin ne olduklarını bilmiyorlar. Türkiye devriminin karakteristiğini nereden seçecekler?
Çizme, yalamakla da parlar, cilâlamakla da. Birincí Milli Kurtuluş devrimcileri çizmelerini Kadrocuların burunlarına uzatarak: “Hadi bakalım parlatın!” dediler. Kadrocular, dillerini ve inanlarını bahşiş uman lostracı şavkıyla kullanarak çizmeleri yaladılar. Devrimci çizmeler salyalarıyla parlamıştı. Salya kuruyunca, eskisinden beter donuklaştı. Mussolini ile Hitler’in çizmeleri kadar olsun cilâlanamadı. “Yazık oldu nasırdan ölen Süleyman Efendiye!” Devrimcileri çizme yalattıklarına pişman ettiler.
O “ideolok” palyâçoluğu, çoğu aydınlarımız gibi sosyalïstlerimize de ders oldu mu?
Teorik Orijinalliğimiz:
Türkiye’nin devrim orijinalliği: Antika + modern devrimlerin, tarihsel devrimle sosyal devrimin birbirine girmesidir, dedik. Bu durum, orijinal yoğurt yeyişimizin birinci teorik temelidir. Onu kavramadıkça, Türkiye’nin ne tarihsel, ne ekonomik, ne sınıfsal, ne politik, ne kültürel – bilimcil – fılozofık – dincil ve ilh. hiç bir olayı aydınlığa kavuşturulamaz.
Yakışıklı lâf ederiz. Ama, yerde miyiz, gökte miyiz, hayatta mıyız, kitapta mıyız? Biz dahi bilmeyiz. Kendimiz söyler, kendimiz dinleriz. Bizim birbirimize çok bilmişçe döktürdüklerimizi yabancı dile çevirdiler mi, alay konusu oluruz. Çünkü “düşüncemiz” diye öne sürdüklerimiz, o dillerde geçen yüzyıldan beri kaldırıma düşmüş bilinirlerin tekerlemeleridir. O gibi şeylere başkaları“Lâpalis’in Doğruları” derler, gülmek ve güldürmek için söylerler.
Türkiye Devrimi’nin temelli teorik orijinalliğine neden değdik? Ondan çıkan bir yığın pratik orijinalliklere dayanak vermek için…
Pratik Devrim orijinalliğimizi gelecek sayıda açalım.