
Çaltı Dergisi, Sayı: 135 – 15 Kasım 1965. Haki Kırgız (İşçi) takma adı ile kaleme alındı. Çaltı Dergisi’nin 11 Kasım tarihli, 133. sayısında yer alan Peygamber Efendimizden Nasihatlar başlıklı yazıya atıflar bulunmaktadır. Yazının anlaşılması bakımından, yazının görüntüsünü sizlerle paylaşıyoruz.
Işıklı Kent’in (Medine’i Münevvere’nin), içinde İslam Peygamberi yatan şeref türbesi hatibi Şıh Ahmet Hazretleri, Cuma gecesi yatsıdan sonra şöyle uyku ile uyanıklık dünyası (Alem’i Nevm vel Yakaza) durumundaymış ki, gaipten Muhammed Mustafa’nın çığlığı kopmuş:
“- Ya Şeyh Ahmed! Yüce Tanrının huzuruna yüzüm kalmadı.”
İnsanın, elinde olmayarak: “Allah Allah!” diye yerinden fırlayası geliyor. Peygamberlerin en sonuncusu Habiybullah (Tanrı sevgilisi) bile “Allah’a yüzüm kalmadı” diye inlerse, biz yerseller ne yapacağız? Düşünün. Muhammed S.A.V.S. haklı. Çünkü, bunca hakikatleri aydınlatıp ardında ümmet olarak bıraktığı yüz milyonlarca Ahmetlerle Mehmetlerdeki Müslümanlığın yerinde yeller esiyor… Evet. Biz yeryüzünde bugün bir öşürlük (onda bir) olsun Müslüman var sanırdık. 3 milyar kadar insanlık ortasında üç yüz milyon kişimiz hep Müslüman sanıyorduk. Gelin görün ki, Hazret’i Muhammed bizim gösterişimize aldanmamış. Üşenmeyip teker teker saymış:
“- Öbür Cumadan bu Cumaya kadar 16 bin kişi öldü” buyuruyor efendimiz. “Gelenlerin içinde bir Müslüman çıkmadı!”
Bunu söyleyen Hazreti Muhammed’in ta kendisidir. Ey Ümmet’i Muhammed! Ahirete 16 bin can gidiyor, biz Müslümanlar daha çok ve kolay ölürüz ya, hiç yoktan doğar, çarçabuk ölürüz ya, basit bir orantıyla gidenlerin en az 1600 kişisi Müslüman olmalıydı, hepsi gavurmuş. İnsan en fazla neden korkuyor, bilir misiniz? Hani, bir kıl abaya bürünüp Demirkırat Partinin ödeneklediği son sistem Amerikan Kadillak otomobiline binerek köy, kasaba ahir zaman evliyalığı taslayan Şeyh Said’i “Nursi” mi, “Kürsi” mi, “Farsi” mi vardı. “Nur” risaleleri, tüysüz Müslümanlara kirpi gibi saç sakal koyvertip Millet Meclisinde Demirkıratik ezanlar okutuyordu. Gerçi Sallal-laahü-aleyh’i ve Sellem Muhammed rakamlı tarih koymuş: “Öbür Cumadan bu Cumaya” diyorlar. Öbür Cumadan berisi Şıh Said’i Tursi’mizin öldüğü günlerse: “Eyvah!” derim. İçinizde en çok “Nur” yalabuyan o Kürdi makam da demek “Müslüman çıkmadı”. Yani, bütün kirli çamaşırlarımızı Tursil gibi ağartmaya çalışan mübarek Şıh Said’i Nursi dahi olsan, gene Peygamberimizi utandırıyorsun.
Neden mi? Ben Elhamdülillah, Müslümanım, inanıyorum. Siz de zerrece Müslüman iseniz, inanırsınız. Nakleden Muhammed’in Türbe hatibi Şıh Ahmet Hazretleri açık bildiriyor, elden ele Medine’den Samsun’a dek ilettiği kutsal Vasiyetnamede:
“Her kim inanmazsa kafir olur.” Siz de “Ahirete imansız gitmek istemiyorsanız” inanın. “Müslümanım” demekle Müslüman olunmaz. Müslümanlık palavra yutmaz. Zekat’tan ne haber? Peygamberimiz Şıh Ahmed’e onu söylüyor:
“Zekatı menettiler, diyor. Vasiyetnamesinde: Haram şeyler yemesini âdet ettiler. Nefsinden başka bir şey tanımadılar. Yüzlerinde hayâ kalmadı. Dünya malı ile meşgul oldular. Hile ile ölçü ve tartılarında hıyanetlik yapmasını âdet edindiler. Yâ Şıh Ahmed! Benim ümmetime haber eyle ve vasiyet eyle ki, yaptıklarına tövbe getirsinler. Zekat vermesini ve fukaraya bakmasını âdet etsinler.”
Gördün mü, bin üç yüz yıl derinliklerden gelen Tanrısal sözü? Sen hangi “Sosyal adalet”ten dem vuruyorsun? İlla ki Firenkçe laf istiyorsan, bil ki, yavuz Tanrım senden, benden öz sosyalisttir. 1300 yıldan beri emretmiştir:
- Müslümanlığın birinci şartı: ZEKAT vereceksin… Her yıl malını sayacaksın. Kırk taneyse, birini gönül hoşluğu ile Topluma vereceksin. Ötesi yok. Bunu yaptın mı? Hiçbir vakit yapmadın. Kendin bezirgan vurgunu ile resmen vergi, gümrük, hak kaçakçılığı yap, milyonerliğinin haracını çalışan fukaranın rızkından Pazar ve Devlet kanunlarıyla kestirt. Hani senin Müslümanlığın?
- Müslümanlığın ikinci şartı: HARAM yemeyecksin. Sen bunu yaptın mı? Hiçbir vakit yapmadın. Kur’an’ı Kerim’ce haramın en büyüğü “RIBA” (yani faizcilik) tir. Sen piyangocu, spor-totocu banka kumarcılığı ile elele ver; muhtaç ve elsiz ayaksız bıraktığın küçük üretmeni (esnafı, köylüyü, dulu, yetimi, ırgatı, işçiyi) hacıağaca tefeciliğe boğ. Halkın sırtında kene iken, Eşraf, Ayanlık sat. Hani senin Müslümanlığın?
- Helalinden zekat vermek yetmez: Fukaraya bakacaksın! Sen bunu yaptın mı? Hiçbir vakit yapmadın. Toprağın üzerine oturdun. Bütün iş kollarını, su başlarını kestin. Sonra iş bulamayıp aç kalanları, her keçi kendi bacağından asılır, diye kapından kovdun. Sen nefsinden başka bir şey tanımıyorsun. Dilencinin önüne üç kuruş sadaka atarak, dünya malını hileyle kırk katına çıkartmanın sigortasını sağlama bağlamak istiyorsun. Senin yüzünde utanma kalmamış. Hani senin Müslümanlığın?
Peygamberi mezarında haykırtan şey ortada. Allahın elçisi en son şu Vasiyet üzerine parmak basıyor: “Zekat verip Fukaraya bakmak” dinin temelidir. Sen fukarayı sömürerek, zekattan kaçıyorsun. Cübbeli yahut Rütbeli dolandırıcıların fetvaları veya baskıları tek güvencin. Bir avuç arpa veya arpa boyu hurma ile sözde “FITIR” dağıtarak, Allahü Tealaya Müslümanım diye “KITIR” mı atarım sanıyorsun? Tependen kesip, çenene torbayla kıl takmak ve Amerikan İncil Evinden ödenekli misyonerlerle kol kola verip “Risale’i Nur” okumakla Müslümanlık arasında dağlar kadar fark vardır. Tanrım herkesten daha gerçek sosyalisttir. Hele koca Muhammed Peygamberimizin lafa karnı tok. Öbür dünyaya gittin mi, senin göğsünde taşıdığın sosyalist yahut kapitalist rozetine aldırmıyor. Pasaportuna yazılı yaptıklarını okuyor ve acıyla haykırıyor:
“- Ya Şeyh Ahmed! Bu Müslümanım diyenler, dünyada zerre kadar emel’i salih yapmamışlar!”
Anladın mı? Buradaki “Amel”, açlıktan veya oburluktan karınları veya kafaları cır cır gidenlerin çektikleri “İshal” değildir. Çenesi ve karakteri düşük politikacı başıların makaraları koyverttiren laf ebelikleri hiç değildir. Amel, hani şu bakanlarınızın hor gördükleri “AMELE”den gelir. Yapılan iş demektir. “Amel’i Salih”: Düzgün iş” istiyor Allah! Bir yabancı şirkete ajanlık kurup kendi milletini sömüren kapitalistçe “İŞ” değil. Tanrının senden beklediği iş, insanı insana soydurup ezdirtmemek işidir; kulu kula kul ettirtmemek işidir. Var mısın böyle Müslümanlığa? Yoksun. Öyleyse, ikide bir niye Müslümanlıktan söz açarsın be düdüğüm? Senin yalnız adın Müslüman. Adınla kimseyi aldatamazsın. İşte Peygamberimiz senin iş defterine göz atıp Müslüman kılıklı düpedüz gavur olduğunu ıspatlıyor. Anlaşılan, Müslümanım diyenler de son modaya uyup ahirete “solcu” yazılmışlar. Hazret’i Muhammed diyor ki:
“Amel defterlerinin sol ellerinde bulunduğunu gördüm.” Peygamberimiz o defteri alıp okuyor. Kuru solculuğu da yutmuyor. Kızgınlıkla çıkışıyor:
“- Ya Şeyh Ahmed! Çünkü dünyada zerre kadar Amel’i Salih yapmamışlar. Ehl’i Nâr azabına layık ve aşık olup eziyet fendine gittiler.”
Yani, yandınız hepiniz. Tefeci-Bezirgan vurgun ve çapulu ile Eşraf ve Ayan kesilmiş SAĞCI ağalarınız da, fikir veya zanaat esnaflıklarını birbirlerine madik atmak münafıklığı sanan SOLCU beğleriniz de… Bilin ki, sizin lakırdınıza 1300 yıllık mezarından Muhammed Peygamberimiz bile kanmıyor. Sizin “Allah bir” deyişiniz yalan, yeriniz ateştir!
Bunu söylüyor, “Peygamberimiz Efendimizden Nasihatler.”
Helal olsun Şıh Ahmed’e Türbe-i Şerif Hatipliği!
Sözde Müslüman bunlar, vurgun ve yolsuzluk peşindeler, kul hakkı yiyorlar, her türlü sahtekarlığa göz yumuyorlar. Nerede Ameli Salih…