Ticarileştirilmiş sporun ürünü olan ayrıştırıcı sloganların yanı sıra, halkın yaşadığı alt olma psikolojisinden doğan ve az önce birbirleri ile kavga eden insanları bile ortaklaştıran bir slogan vardır; “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri”
Herşeyi kazanmaya ve güçlü olmaya güdülenmiş insanlarımızda, bizi “ortak pazar” ile sömürgeleştiren ülkelere karşı bu sloganla kendimizi avuturuz. Yaşamdaki eşitsizliğimizi ve alt oluşumuzu, ticarileştirilmiş spordaki üstünlüğümüzle kapatmaya çalışırız. Tabii ki, bu çaba olgunun üzerini örtemez.
Gerçekten de Türkiye olarak, bir avuç parababası tarafından sömürülen dünya halklarının bir parçasıyız. Sömürenlerle sömürülenler arasındaki savaşın bir cephesi olan ülkemizde üç taraf bulunmaktadır. Bunlardan birisi TÜSİAD ve MÜSİAD başta olmak üzere halkımızı işsizlik ve pahalılık cehennemi ile terbiye eden ve uluslararası müttefiki olan emperyalizmin emrinden çıkmayan parababaları takımıdır. Karşısında ise işçisi, köylüsü, memuruyla çalışan, isyan eden, bunalan ancak tepkisini içinde tutan halkımız vardır..
Mücadelede şu anda önde olan, maalesef daha idmanlı durumdaki parababaları takımıdır. Parababaları, her türlü hileye başvurmaktadır söz konusu mücadeleyi kazanmak ve “yol kazasına uğramamak” için. Güçlerine güç katmak için her türlü yalanı söylemektedir, her türlü “kalıbına uydurmak” kendilerinde bulunmaktadır.
Parababalarının hilelerinden birinin adı da Büyük Ortadoğu Projesidir. Her ne kadar bu olgu hakkında bizim alt oluşumuzu değişmez bir kural olarak kabul eden, “yüce Avrupa Medeniyeti’nin” kürsülerinden dökülenleri ülkemizde tekrarlayan sağlı ve “sol”lu papağanlar, bir paranoya olarak bahsetseler de önyargılarından arınmış ve olgunun peşinde olan herkes için gerçek ortadadır.
Hilenin gerçekleşmesi konusunda lobi yapmak için Dünya’nın en sömürücü parababalarına sahip 20 ülke temsilcisi, daha doğrusu parababalarının “yeryüzündeki gölgeleri”, 15-16 Kasım’da Antalya’da toplantı düzenleyerek, yeni katliamlar düzenlemek için müzakere edip, ülkelerindeki emekçilerin ne yiyip ne içeceğine dek karar verdiler. Tabii bir yandan da kendi paylarına ayırdıklarını paylaşma derdine düşmüş durumdalar.
Toplantıya verilen tepki ise iki şekilde kendisini gösterdi. Bir kısım devrimci örgüt, ülkelerinin savaş alanına dönüşme girişimlerinin konuşulduğu G-20 toplantısını değişik eylemlerle protesto ettiler. Bu eylemlerde 2013 yazındaki rüzgarın esintilerinden çok, o örgütlerin kararlılığı, inadı mevcuttu ve gericilik fırtınasına karşı anlamlı tepkilerdi. Diğer yanda ise neden tepki gösterdiklerini kendisi bile anlamamış, parababası partilerinin peşindeki örgütlerin “hoşgeldiniz” manasındaki karşılaması mevcuttu. Bu örgütün bileşenlerinin yaptığı protesto gösterileri ise örgütlerin içlerinde oldukları “dostlar alışverişte görsün” ruhunu netçe teşhir etti.
G-20 sonrasında tabloya baktığımızda, sonuç olarak halkımız emperyalizmin yarattığı bataklıktan çıkmak konusunda yeterli tepkiyi gösterememiş oldu. Daha toplantının üzerinden 2 hafta geçmeden, coğrafyamızda bir çok insan katliama uğradı. Arap, Kürt ve Türk uluslarını korkutma, sindirme, çok sevilen deyimle “ılımlı” hale getirme çalışmalarına hız verildi. Masanın ortasındaki yemek, yavaş yavaş dilimleniyor ve yenmeye hazır hale getiriliyor. Rusya uçağının NATO emri ile düşürülmesi, gerçekleri yazan gazetecilerin tutuklanması, Diyarbakır’da “savunmanın başı” olan baro başkanın katliamı, hepsi G-20’de verilen emirlerin hızlı bir uygulamasından ve paylaşım kavgalarının ayyuka çıkmasından başka bir şey değildir.
G-20 toplantısında planlanan bu saldırganlık, bilinçli ve istekli bir biçimde gerçekleşiyor. Maalesef bir futbol takımının maçında taraf tutmak sanıyor halkımız bu çıkışları. Barut kokusunu bilmeyenler, savaşı bilgisayara oyununda görenler, savaş olduğunda askerden kaçmak için yer arayanlar, savaşı ülkemize davet ediyorlar.
Devrimcilere önemli bir görev düşüyor burada. Herşeye rağmen, halka güvenmek, ikna etmek ve yığınların gücünü elde etmek için çalışmaya devam etmek. Kısacası herşeye rağmen: “Mücadeleye devam!”
İstanbul Direniyor’dan Özgür