Taksim-Gezi isyanını söndürmek için İmralı’da MİT’in onayı alınarak kurulan HDP (şimdi DEM) içinde bir kavga yaşanıyor. Bu çekişmenin (şahinler ve güvercinler, Barzaniciler, Demirtaşçılar ve Öcalancılar vs.) tarihçesi üzerinde durarak uzatmayacağız. Tek diyeceğimiz şu; bugünkü çatışmanın tarafları geçmişten gelen çekişmelerden beslenen arka planlara sahipler. Bizi ilgilendiren tarafı ise, bu çatışma sırasında Proletarya Sosyalistlerinin (yine ve yeniden) haklı olduğunun kanıtlanması olmakta.
O bilgilere gelmeden önce, kavganın yeni boyutunu kısaca özetleyelim. Amerikancı Kürt Hareketi‘nin yayın organı Yeni Yaşam gazetesinde, Müslüm Yücel imzasıyla “Türk Entelektüelleri” başlıklı bir yazı yayınlanladı. [1] Yazıyı özetlemek gerekirse, bir şovenistin, Türk ulusunun ilerici unsurlarının bir kısmı üzerinden, bütün bir ulusa bütünüyle nefretini kusması olarak niteleyebiliriz. Kürt ulusunun yaşadığı sorunları çözmeye yönelik değil, onu istismar etmeye yönelik olan bir başka Amerikancı Kürt Hareketi ürünü… Diğer yandan yazı, sanal ortamın yankı odasını aşarak, tepki topladı.
Gelen eleştiriler üzerine Hüseyin Akyol, bir özür yazısı yayınladı ki [2] “özrü kabahatinden büyük” derler, tepkileri daha da harladı. Özür dilenen, hiç kuşkusuz ki Amerikancı Kürt Hareketi paradigmasını “aşan” ilericiler değil, bu paradigmanın çizdiği sınırlarda Amerikancılık yapan bir avuç kapı kuluydu. Çünkü işin ucu onlara da varıyordu, yine de utanmaları varmış bir parça, âla(!)
Tartışmaların içinde ilgi çekici olan taraf şu; DEM içindeki sözde solcular da “komünistlerin hedef alındığı” iddiasıyla DEM içindeki kavgayı tartışmaya açtılar. Bir tarafta Kürt şovenistleri, bir tarafta ömrünü Kürt şovenizmine kuyrukçuluğu sosyalistlik sananlar, sanal yankı odalarında tartışmaya devam ediyor. Bu tartışma uzun süreden beri gelmekte aslında, seçimlerde alınan kararlar, eylemlerde alınan kararlar ve kurumlarda eylem biçimi konusunda alınan kararlarda açık bir farklılaşma var.
Sözde solcular, yeni bir odak arayışı içinde… Yılların DEM işbirlikçileri, suçlarını itiraf edip, günah çıkarmaya başladılar. Bunlardan biri, ünlü komünizm döneği Veysi Sarısözden‘den geldi.
Türkiye Devriminin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’yı “ajanları cirit attığı Batı’nın insafına” bırakan Sahte TKP çetesinin işlediği suçlar üzerine, yine Yeni Yaşam gazetesinde, şu itirafı yapıyor;
“…yeni aşamaya adım atmak, geçmişi inkar yoluyla değil, gerçeği anlamak ve onu değiştirmenin yolunu tartışma, eleştiri, özeleştiri yoluyla bulmak sayesinde başarılmıştır.
Tartışmadan kaçış yoktur.
Kaçmanın tek yolu yazı yazmamaktır. İşimiz yazmak olunca tartışmak da ve tartışılmak da, eleştirmek de eleştirilmek de mukadderdir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı hayatı boyunca “suskunluk kumkuması”ndan şikayet etti. Yazıyordu, ama kimse onunla tartışmıyordu. Bizler TKP saflarında Kıvılcımlı’yla tartışmak yerine onu üç beş satırlık iddialarla suçlamayı seçmeseydik, Türkiye’deki tekelleşme sürecinin özgünlüğünü, örneğin ünlü Sovyet bilim insanı Rozalyef gibi Kıvılcımlı’yı ciddiye alır ve birçok bakımdan onun analizlerini de aşarak kavrayabilirdik. Üstelik Kıvılcımlı’yı birçok yönüyle eleştiren Zeki Baştımar, Kıvılcımlı’yı da referans alarak Türkiye’de tekellerin varlığını savunan Rozalyev’i Sovyet Şarkiyat Enstütüsü’nün eleştirilerine karşı savunmuşken, biz işin kolayına kaçtık. Eleştirmedik, suçladık.” [3]
Ah, yüce gönüllü Veysi Bey… İçimiz parçalandı bu erdeminiz karşısında. Şimdi ne yapmalı, af mı etmeli sizi?
Elbette hayır. Proletarya Sosyalistleri açısından bunlar bilindik gerçekler. Yalnız, DEM çeperinde toparlananların günah çıkarma sürecine girmesi boşuna değil. BDP (şimdi DBP) + HDP (şimdi DEM) evliliği boşanmaya doğru gidiyor. Sözde solcular, bu boşanma sonrası ortaya çıkacak ürünleri kapışmak için fırsat kolluyor. Bazı gruplar arasında ya da grubun içinde çıkan kayıkçı kavgalarının da aynı çatırdamanın ürünü olduğunu vurgulayabiliriz. Yeni TİP içinden “Kılavuz“un çıkması, TKH içinden “Atılım“ın çıkması, Sabancı Holding’in fonladığı KÖZ ile Avrupa Birliği’nin fon dağıtan kurumunda yönetici üyeleri olan Yeni Sahte TKP arasındaki kavga, aynı çatırdamanın farklı yansımaları… Emperyalist kurumlar, işçi sınıfının örgütsüz kalması için bir santim bile boş yer bırakmamaya özen gösteriyorlar. Diğer yandan da boşanma sonrası oluşacak boşluklarda, birer meclis koltuğu, birer STK koltuğu, birer belediye başkanlığı almak için sıraya girmekteler.
Sözde solun bazı “çıkıntılıkları” değil bahsettiğimiz, onlar icazet kaynaklı bilindiği gibi. NATO oylamasında “Hayır” oyu veren grupların “DEM’den izin alarak” oy verdiği, bir başka dönek Cengiz Çandar tarafından açıklandı. [4] Yine aynı gruplar, ABD’nin suç makinesi gemisi “İsrail’i korumak amacıyla” ülkemizin limanlarını kirlettiğinde ya sessizlikle geçiştirmekte ya da “görev icabı” basın açıklamalarıyla durumu kurtarmaktalar. Çatırdamaya rağmen, gönüllü kölelik hala gözlemlenmekte diğer bir anlamda.
Meselenin başka yönüne bakarsak; evliliğin bitmesinde hem ulusal, hem de uluslararası gelişmelerin büyük etkisi var. Kısaca değinirsek; DEM içindeki Tefeci-Bezirgân fraksiyonun AKP-MHP ile müttefiklik ısrarı, gerilimlerin bir nedeni. Bu müttefikliğin önünde “zır zır” yapan sözde solcuların itilmesi adına, Kürt şovenist grupları örgütlenmekte ve Newroz’da olduğu gibi provokasyonlar yapılmakta. KÜRDSİAD fraksiyonu, TÜSİAD kardeşinin elinden sıkı sıkı tutmakta ısrarlı. Diğer yandan, onların yedek gücü olan Avrupa Sosyal Demokratları, güç kaybına uğramakta. Avrupa Birliği, kendi sorunları ile boğuşmakta. ABD ise Trump gelir ha diyerek korku salmakta (sanki o yaşlı bunak farklı bir politika izliyormuş gibi).
Geriye sözde solcular kalıyor, onların durumunu özetledik. Çöp kutusuna atılmadan önce son bir dans ediyorlar. Elbette fiyatları karşılığı bir alıcı bulacaklardır.
Tüm bu süreç ilerlerken, çözüm ne? Hasan Arda Kaşıkçı adında, anti-politik duruştaki bir yayıncı, asker olan babasının olayı olduğu gibi gördüğü süreçleri aktardığı için (tabii ki yankı odasında) tepki topladı. Kandan beslenenler ise söylenenleri AKP’nin ihanet süreci olan çözüm sürecine ya da Amerikancı Kürt Hareketi ile uzlaşmaya vardırdı. Oysa herkesin bildiği gibi, Kontrgerillanın iplerini tuttuğu hareketler (özellikle onun legal partisi MHP ve DEM) birbirinden besleniyor. Kürt sorununu çözmek, ilkeli bir politik duruşun ürünü olabilir ancak.
İşte bu görev, Proletarya Sosyalistlerine düşmekte en başta. İçtenlikli insanlarımıza olanı olduğu gibi aktarmaya ve sesimizi ulaştırmaya devam etmek gerek. Olanaklar kısıtlı, abluka büyük, rüzgar terse esiyor olabilir. Kıvılcımlı Usta’nın öğrencisi Faruk Sur‘un şiirinde belirttiği gibi, “adamın daniskası bizsek, öyledir elbet, öyle çıkar biz ne dersek.”
Türkiye Direniyor