Tam 20 yıl önce bugün, Ankara’da Türkiye basını için büyük, halkımız için sıradan bir olay gerçekleşmişti. Mehmet Aksoy adındaki bir heykel sanatçısının yaptığı çıplak figürlü heykeller, “Türk örf ve adetlerine uygun olmadığı” için kaldırılmıştı. Kaldırılan ilk heykel değildi. Daha önce İstanbul’da kaldırılan, yok edilen 10 heykel daha aynı hışma uğramıştı. Bu kez alışılmadık olan, “gazete okuyanları” şok eden, onların rüyasına giren, Ankara Büyükşehir Belediye başkanının sözleriydi. Dünyanın dört bir yanında eserleri yer alan Mehmet Aksoy’un yarattığı eser hakkında, Melih Gökçek “Ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar, ben böyle sanatın içine tükürürüm” şeklinde ulusal basına demeç vermişti.
“Gazete okuyan”, daha doğrusu okuyabilen kesim şok içine girmişti. Bir belediye başkanı nasıl oluyor da Ankara’nın bir yerindeki heykel ile uğraşma zahmetine giriyordu? Sadece Melih Gökçek değil, o zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da “Melih Beyin yaptığını dört dörtlük benimsiyorum” diyerek, bir sanat eserinin ortadan kaldırılması konusundaki desteğini belirtiyordu.
Aradan 20 sene geçti. Sanata olan, daha doğrusu farklı estetik yaklaşımlara olan düşmanlıklarını gizlemeyen bu ikili, sözlerini tuttular. Türkiye’de sanatın içine “tükürdüler”. Şehrin estetik olarak en farklı, en göze hoş gelen mekanlarını tahrip ettiler. Dünya’da tarihsel miras olarak görülen bölgelerin manzaralarına çelik cesetler yığdılar. Sinema, basitleştirildi. Tiyatro, baskı altına alındı. Müzisyenler, sindirilmeye çalışıldı. Türkiye’nin en yetenekli şehir planlamacıları, peyzaj mimarları, mimarları, işsiz bırakıldı, kadrolaşmaya kurban edildi. Tayyipgiller, sözlerinde durdular. Lakin halk olarak, cebi boş olanlar olarak, biz hiç şaşırmadık. Biz yıllardır sanatsız bırakılmıştık. Yoksulları anlatan filmler, diziler yoktu. “Maden”, “Diyet”, “Yol” gibi filmler yıllarca arşivlerde bekletildi, yok sayıldı (Gezi ile birlikte bu dönem de kapandı).
Tayyipgillerin sanat düşmanlığı, en gerici unsur olmalarından kaynaklanır. Ve böyle de devam edeceklerdir. Sanata, yeşile, üretene düşman olmaları onların “fıtratındadır”. Lakin nasıl ki tarihin tekerleri geriye doğru gidemez ise, bu saldırılar da bir gün sona erecektir. Sanatın içine tükürenler, tarih sahnesinden silineceklerdir.