Milyonlarca insanın tepkisini dile getirmek adına katıldığı ve 25 günlük yürüyüş ardından gerçekleşen Adalet Yürüyüşü eylemi, çok sayıda kişinin hoşuna giden bir tepki gösteriş oldu.
Ülkede gerçekleşen hukuksuzlukların geldiği boyut ortada… Halkımız tutunacak bir umut parçacığına dahi sarılacak durumda. O parça ise bu yürüyüş oldu.
Dolayısıyla yürüyüş başlangıcı ile birlikte sorgulanamaz bir tabu haline geldi. Yürüyüşe getirilen her eleştiri, AKP hanesine yazılmaya başlandı. Ancak bu eleştiriler tamamen haksız mı? Gerçekten de otobana sel olup dökülen yüzbinler için mi adalet isteniyor?
Kuşkusuz ki hayır. Böyle olmadığını bilerek yürüyen insanlarımıza diyecek bir sözümüz yoktur. Onlara sadece bunun için mücadeleye dahil olmalarını önerebiliriz.
Ancak yapılan her eleştiriyi AKP hanesine yazan, hatta bu vesile ile üç ay önce dalga geçilen Kemal Kılıçdaroğlu’na “69 yaşında yürüyerek adalet arayan adam” zırhı takan arkadaşlara söyleyeceklerimiz bulunmakta. Maalesef yurtseverlerimizin “Atatürk’ün partisi” dogmasından ve Aleviliği takip edenlerin “bizim liderimiz” önyargısından kurtularak düşünmeleri gerekmektedir bu konuda. Zira CHP, iki noktadan da uzak bir konumdadır bizce.
Öncelikle, yürüyüşün başlama sebebi, bir CHP’li milletvekilinin “MİT Tırları” meselesinde bir gazeteci ile bilgi paylaşımında bulunması, burjuva siyasetinin en basit mekanizması olan kulis gerçekleştirmesi sebebiyle 25 yıl hapse mahkum edilmesi olmuştur. Eğer cümlede bahsettiğimiz kişi, herkes için CHP mantığı dahilinde Y-CHP’ye dahil edilen Enis Berberoğlu olmasaydı, sanırım hepimiz itirazda bulunabilirdik. Enis Berberoğlu, sadece cemaat değil, tüm ABD’ci örgütlere çalışan, boyalı basının bir parçasıdır. Ancak başka bir ABD yapımı suç örgütü AKP, onu halkın çıkarını korumak adına falan değil, kendi geleceğini korumak adına, “FETÖ”den tutuklamıştır. Kısacası, bir ABD’ci bir ABD’ciyi, “sen nasıl benim sırlarımı ifşa edersin” diyerek, hapse atmıştır.
Bunun ardından ne hikmetse Kılıçdaroğlu’nda şafak atmıştır. Taksim-Gezi isyanı boyunca yokları oynayan, Soma katliamında yokları oynayan, 16 Nisan referandumunda AKP’nin hilelerini sineye çeken Kemal Kılıçdaroğlu, bir adalet yürüyüşü başlatmaya karar verdi.
Daha önce Ergenekon düzmecesinden dolayı tutuklu milletvekilleri için bile parmağını kıpırdatmayan Kılıçdaroğlu, Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasına neden bu kadar tepki göstermiştir? Bardaktaki son damla neden o olmuştur?
Savaş sanatı üzerine kuramlar ortaya koyan Carl von Clausewitz’in sık sık kullanılan bir sözü gelmekte aklımıza: “Savaş Politikanın Başka Araçlarla Devamıdır” Devrimci mücadele verenler de bilir ki, tıpkı bu ilişkiye benzer olarak, siyaset, ekonomideki savaşın farklı araçlarla devamıdır. Dolayısıyla Enis Berberoğlu’nun dışarıda kalmasını isteyenlerin kim olduğuna bakmak için, bu eyleme destek veren, hem de bir militan gibi destek veren o kurumu işaret etmeliyiz.
“Çok sade, çok net ve çok masum. Üstelik küçük harflerle ifade edildiğinde daha etkili… Siyasi parti gözetmeksizin herkese #adalet” [1]
Türkiye’deki her olayda yüksek göklerdeki ülkeyi seyreden hakem gibi sabır telkin eden TÜSİAD, söz konusu eylemin amigoluğunu yapıyor? Şaşırtıcı mı?
Tabii ki değil, Türkiye’deki dört parababası partisinin TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK, TOBB tarafından destekli olduğu bilinen bir gerçek. Ancak TÜSİAD, bu eylemin amigoluğunu yapıyorsa, Kemal Kılıçdaroğlu’na “yürü ya kulum” diyorsa, o zaman farklı seçenekleri düşünmemiz gerekir.
Daha önce tespit ettiğimiz gibi, yenilgi aylarını yaşayan ve attığı her adımda geri çekilen AKP var karşımızda. Bugüne kadar, TÜSİAD ve MÜSİAD ortaklığı ile işçilerin, emekçilerin çanına ot tıkadılar el ele. Ancak bir konu var ki, AKP o konuda bir türlü istenen performansı sergileyemedi.
Bizce o konu, kıdem tazminatı meselesidir.
“TİSK olarak beklentimiz, kıdem tazminatı konusunun gündemden çıkarılarak, bir an önce Türkiye’nin yatırım ortamını iyileştirecek, istihdam yaratma kararlarını cesaretlendirecek ve çalışma barışını güçlendirecek düzenlemelere odaklanılmasıdır.” [2]
Bu anlamı karnında cümlenin bizim anlayacağımız şekli şudur, bu işi beceremediniz, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. Şimdilik başka şekilde sömürmeye bakalım, bu işi çok dillendirmeyin.
TÜSİAD ve yakın ekipler, kıdem tazminatında fonu bile istemiyor, direkt tazminatın kaldırılmasını istiyor. Ancak AKP, bu durumu idare edemeyeceğini belirtiyor, kendi tabanından bile kopuşların gerçekleşmesinden çekiniyor.
15 Temmuz hesaplaşması ile AKP’nin KHK gücü dahi, şu anda sömürünün önemli parçaları olan Zorunlu BES ve kiralık işçi meselesini ortaya çıkardı. AKP, eylem sonrasında OHAL siteminde bulundu parababalarına, bu tesadüf değildi.
“Bu OHAL olmamış olmasıydı bu kadar rahat bu adımlar atılamazdı. OHAL’in sınırlarını da Batılıların çizdiği sınırlar içinde belirlemeyiz. Milletin verdiği yetkiyle OHAL’i iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz.
İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade izin vermiyoruz. Bunun için kullanıyoruz OHAL’i.” [3]
Bu performansı ile AKP, referandumda YSK ve Y-CHP’nin desteği ile ABD’nin Türkiye için uygun gördüğü sistemi aldı.
Ancak sakız gibi uzayan bu konu üzerine AKP’ye bir uyarı verildi parababaları tarafından. Üstüne bir de zaten baskıdan bunalmış olan halk, milyonlarca sokağa dökülünce, TÜSİAD amigoluğunu gizleyemedi.
Hele hele bir de Enis Berberoğlu gibi TÜSİAD’ın ve dolayısıyla uluslararası emperyalizmin baş haydudu ABD’nin has adamına dokunulunca, TÜSİAD’ın ve NATO’nun sevgili iki partisi Y-CHP ve HDP’ye emir verilmiş oldu. Dolayısıyla aklı dışarıdan mı aldılar, içeriden mi tartışmasına da cevap verelim: İkisi de doğrudur. Ama çıkarlarını tehlikede görerek “siperden ilk fırlayanın” TÜSİAD olduğuna şüphe yok.
Tabii ki TÜSİAD’ın da görevi, “babalarının” ortaya koyduğu iç savaş ve BOP sonucu kurulacak olan ülkelerin temelini hazırlamaktır. Kardeşleri KÜRDSİAD ile kısa bir anlaşmazlık (2014 kalkışması sonrası yaşanan uslandırma politikası) olsa da, sonuca doğru adım adım gitmekteler.
Kısacası, Y-CHP eliyle parababaları, iktidar ortakları olan AKP’yi “görkemli bir biçimde” uyardı. Bizce uyarının sebebi böyle bir konu, ancak Katar zorlaması, Suriye’deki emperyalist paylaşım savaşı ya da Avrupa Birliği ile girişilen çıkar çatışmaları da uyarının konusu olabilir. Farklı bir veri çıkar ise, bunu göreceğiz.
İstanbul Direniyor’dan Özgür
[1] Bi Dolu Haber
[2] Sözcü
[3] Gazete Karınca