Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, son yılların en çok konuşulan politikacılarından… Bir Anarko-İslamcının dediği gibi, pek de zeki biri değildi. Irak işgali sonrasında emperyalist devletlerle çıkar ortaklıkları kurmuş, çatışmalardan kaçınmış, ortama ayak uydurmuştu.
“BÖLGEMİZDE olan biteni ve olan bitenin nereye varacağını herkes merak ediyor değil mi?
Suriye ne olacak, İran ne olacak, Irak’ta neler olacak?
Bilmiyoruz, Çeşitli tahminler yürütüyoruz,
Aslında Libya’da Batı ve NATO destekli kendi halkı tarafından öldürülen Muammer Kaddafi’nin 2008 yılında Arap Liderleri Zirvesi’nde, Şam’da yaptığı konuşmayı yeniden hatırlamakta fayda var,
Kaddafi konuşmasının başında Filistin ve İsrail’e değindikten sonra çok ilginç şeyler söylemişti,
Saddam Hüseyin idam edilmişti, Kaddafi, Arapların Saddam Hüseyin’e niye sahip çıkmadığını, adil bir şekilde yargılanması için niye çabalamadığını sormuş ve şunları söylemişti:
“Amerika Irak’ı işgal etti ve milyonlarca Arap’ı öldürdü,
Bin Ladin, Iraklı değildi,
Bin Ladin, Irak’ta değildi,
New York’ta 11 Eylül’de yapılan saldırılara katılan tek bir Iraklı yoktu,
Bu eylemin arkasında Irak yoktu,
El Kaide, Irak’ta saklanmıyordu,
Taliban, Irak’ta görülmemişti,
‘Irak’ta kitle imha silahı var’ dediler ama Irak’ta kitle imha silahı olmadığını kendileri işgalden sonra açıkladı,
Zaten mesele kitle imha silahına sahip olmaksa, o zaman Pakistan’a, Hindistan’a, Fransa’ya, İngiltere’ye, Rusya’ya, Çin’e de girmeleri gerekmez miydi!
Girdiler ve Saddam’ı astılar, Astıkları Saddam üstelik de onların en iyi dostuydu bir zamanlar, Onlar için İran’la savaşmıştı yıllarca,
Dostlarını birdenbire sattılar ve sonrasında da ülkesini işgal edip astılar,
Biz hiçbirimiz sesimizi çıkarmadık,
‘Bu adama yaptığınız suçlamaların hiçbiri doğru çıkmadı’ demedik,
Hepiniz, dostumuz Amerika ile aranızın bozulmasını istemediniz,
Amerika ile dostluğunuza güvendiniz,
Ama bakın Saddam da onların dostuydu bir zamanlar,
Biz buna sessiz kaldık ya, size olacakları söyleyeyim,
Önümüzdeki dönemde sırayla her birimizi, (eliyle Beşar Esad’ı ve galiba Mübarek’i işaret ederek) hepinizi, hepimizi sırayla indirecekler,”
Ortadoğu’daki gelişmeler Kaddafi’yi haklı çıkarıyor,
Ne olacağını hiç bilmiyoruz,
Ortadoğu’da yeni bir düzen kuruluyor,
ABD’nin dostu olduğunu zannedenler susuyor,
Ama Kaddafi’nin dediği gibi, ABD’nin dostu olmak hiçbir anlam ifade etmiyor,
Yeni Ortadoğu düzeni için eski dostlar harcanabiliyor” (Aktaran: Fatih Altaylı, 31 Kasım 2012 tarihli yazısı)
Kaddafi yukarıdaki sözleri söylediği sırada, Esad gülüyordu…
Babası, Hafız Esad, sömürge uluslarının bir geçiş biçimi olarak karşımıza çıkan burjuva sosyalizminin bir türü olan Arap sosyalizmini, BAAS’çılığı benimsemişti. Soğuk savaş dönemindeki koşullara göre, tıpkı kendisi ile ilişkiye giren erkeğini öldüren karadul dişisi gibi, Suriye’deki komünistleri, Kürt ve Türkmen yurtsever hareketlerin önderlerini hapse atıyor, sürgüne gönderiyordu. Halbuki Fransa emperyalizminin valiliğine son veriş, bu yedek güçlerin desteği çerçevesinde gerçekleşmekteydi (tarihte bunun bir benzerini Türkiye Cumhuriyeti’ni yoktan var eden Bolşeviklere karşı, Türkiye Finans-Kapitali ve tefeci-bezirganlık gerçekleştirmişti). Evet, bunların hepsi gerçek. Esad, böyle bir çelişkiler yumağını miras almıştı.
Bizim çok iyi kavradığımız şey, tarihin kişilerce yapılmadığı idi. Suriye’nin parçalanma süreci bir defa daha bunu gösterdi. Emperyalizmin parçalandığı bir ülkede, pek de zeki olmayan, burjuva düşünce dünyası içindeki Beşşar Esad “fikren” ölmüş, yerine ülkesinde tek bir şeriatçı örgüte yer vermemeye kararlı, şartları gereği anti-emperyalist bir Beşşar Esad doğmuştu.
Esad, sadece bu yönü ile değil, yıllarca haksızlığa uğrayan ve kendi içinden ABD emperyalizmi yandaşları devşirilen Suriye’deki Kürt halkının haklarını da tanıyarak, onlara şans vererek de tutumunu pekiştirmiştir. Maalesef, Kürt önderliği emperyalizm ile uzlaşan kişiler tarafından tutulmuş durumda. Ayrıca “genç emperyalistler” Rusya ve Çin’in, Afganistan ve Irak katliamlarındaki gibi ikirciğe düşmemesi konusunda Suriye’nin çıkarı doğrultusunda kendisine desteğe katması, başka bir başarılı tarafı oldu. Rusya ve Çin emperyalizmleri, diğer savaşlarda olduğu gibi tarafsız kalabilirlerdi.
Tüm bu durum ortadayken, tepe kadrosu sağlı-sollu ajanlar tarafından ele geçirilmiş, foncu SODEV’in yetiştirdikleri tarafından su başları tutulmuş Y-CHP, organize suç örgütü niteliğindeki AKP’nin başkanlığı getirerek Esad’ın yönetimi gibi olacağı yalanına bildirilerinde yer veriyor.
AKP yandaşı parababaları ile türlü türlü birliktelikler yapan Y-CHP’li parababalarının söylediğinin aksine Suriye, tek parti iktidarında değil, 9 partinin yer aldığı bir halk cephesi tarafından yönetilmektedir. Bu ittifakta Arap milliyetçisi ve sosyalist partiler bir arada bulunmaktadır. Bu partiler Arap Sosyalist Baas Partisi, Arap Sosyalist Hareketi, Arap Sosyalist Birliği, Suriye Komünist Partisi, Sosyal Demokrat Sendikacılar, Sosyalist İttihatçılar, Demokratik Sosyalist Birlik Partisi, Arap Demokratik Birlik Partisi, Milli Yemin Hareketi olarak sıralanmakta. Bu cepheyi, bu zamana kadar Ortaçağcı Gerici ekipleri Suriye’de tasfiye dememe konusunda eleştirebiliriz. Bununla beraber, işgal sürecinde bu cephe müthiş bir kararlılık göstermektedir.
Y-CHP, ABD’nin fonladığı ajan örgütlerinin propaganda yöntemini kullanmaktadır. Böylece AKP’yi aklama süreçlerinden biri olacak referandum sürecinde halkın aklının karışmasını, hatta Baykal’ın “cumhurbaşkanını halkın seçmesi” referandumunda yaptığı gibi olası bir boykot örgütlenmesinin önünü açmaktadır.
Mecliste çıkan onca gürültü patırtı boş lakırdıdır. ABD çıkarlarından milim sapmayı beceremeyen Y-CHP ne kadar suyu bulandırırsa bulandırsın, yurtsever halkımız bu saldırıya karşı okkalı bir hayır seçeneğini seçecek ve bunu örgütleyecektir. Tayyipgillerin yenilgisi halkın kendi çalışmasından doğacaktır.
İstanbul Direniyor’dan Özgür