Emperyalizm, AKP’giller, IŞİD, tarikatlar, kendi kontrolünde medya ve camilerde imamlar eliyle iç savaşa Müslüman halkı nasıl nasıl hazırlıyor?
Emperyalizm, CIA kontrollü bu silahlı tarikatları 1950’li yıllardan bugüne” yeşil kuşak ” projesi için her türlü imkanı sağlarken, örgüt mantığını iki temel üzerine oturtmuştur.
Antiemperyalist ilk kurtuluş savaşının tarihte yarattığı örnek olması sebebi ile izini tozunu silmek, Mustafa Kemal’i ve cumhuriyet devrimlerini “dinsiz” devlet temelinde anlatmak ve “Müslüman olarak buna razı olmak dinden çıkmak ‘mürted’ olmak anlamına gelir”, propagandası ile hazırlamak.
Kur’ana göre yaşamak dışında yaşam Allah’a isyandır, dolayısı ile hem “Müslüman hem laik olunmaz” şeklinde propaganda ile insanları CIA şeriatına hazırlamak.
Bir müslümanın dinini terk etmesi veya başka bir dine girmesine “irtidad” yani “mürted” denir. Mürted, sözlükte, kesin dönüş, terim olarak ise kişiyi İslam dairesinden çıkaran bir şeyin yapılmasıyla İslam dininden kesin dönüştür. Suçu, bir şüphe sebebiyle veya dinin bir bölümünü sorgulamasıyla meydana gelmişse, mürtede din bir daha anlatılır ve yeniden müslüman olması istenir. Gerekiyorsa düşünme fırsatı verilir. Düşünmenin süresi konusunda, üç gün veya daha fazlasına ait görüşler vardır. İslam mantığına en uygun düşen kişinin tövbe edeceğine dair umut olduğu sürece teklifin tekrarlanması gerektiği belirtilmiştir. Defaaten çeşitli ayetlerde bu konu tekrar edilir.
Mürtedin cezası ise dinden dönen erkek öldürülür. Kadın ise hapsedilir ve İslam’a dönünceye kadar her üç günde bir dövülür. Bugün radikal dini örgütlerin BOP çerçevesinde Arap baharı adı altında iç savaş yaşayan Ortadoğu’daki ülkelerde yaşananlar aynen böyle değil midir ?
Suçunun oluşması için, mürtedin akıllı ve seçme gücünün elinde olması şarttır. Bu suçun cezalandırılmasının sebebi, din değiştirmenin toplumu derin surette sarsacağı, kamu düzenini derinden etkileyeceği ve kendi iktidarlarına fitne oluşturacağını düşündükleri içindir. Kendi tefeci-bezirgan sınıfının iktidarının nasıl da din eliyle sağlama alıyor görüyor musunuz? Müslümanlardan bir grubun, kendi kanaatlerine göre, yanlış yolda olan devlet başkanına başkaldırmalarına onu devirmek, düzeni değiştirmek veya ayrı bir devlet kurmak istemelerine “bağy”, bunu yapanlara da “baği” denir. Bakın, örgütlü toplum olma düşmanlığı nasıl çıktı meydana. Ya tefeci-bezirgan sınıfına sorgusuz itaat edeceksiniz yada öldürüleceksiniz.
Osmanlı döneminde de çokça görülen, siyaseten sorgulamanın temelini, devlete isyan suçu kabul etmektedir. Asilere verilen ceza hiç tartışılmasız ölümdür.
İsyancıların amacı adi suç işleme olmayıp, tamamen siyasi olarak değerlendirilir. İsyancı sıfatını taşıyanların müslüman olduklarından esasen yönetici hiç kimsenin şüphesi yoktur. Osmanlı halkını iki çeşit tasnif etmiştir, Müslüman ve gayrimüslim. Gayrimüslim olanlarla verilecek mücadele konumuz olmadığı için, biz Müslümanın durumunu incelemeye çalışacağız.
Müslümanın devlet başkanına karşı ayaklanarak düzenin değişmesini isteyen, esas amaçları fesat çıkarma olmayan, kendilerine göre yaptıklarının İslamın hayrına olduğunu düşünen bir topluluk olsa bile ceza ölümdür.
Buyur buradan gel, demokrasi seçme seçilme dahil bütün evrensel insan hakların elinden hooop gitti.
İsyancılardan, bir yere toplanıp grup oluşturmayanlarla devlete baş kaldırmayanlara dokunulmaz. Hukuken diğer insanlara davranıldığı gibi davranılır. Tepki verme cesaretin bir daha geri kazanılamayacak şekilde öldürüldü işte.
Bozuk inançların haksız propagandasını yaparlarsa önce uyarılır. Devlete isyan ettiklerinde, önce uyarılır, sonra savaşılır. Savaştan önce uyarılmaları şarttır. Şimdi kendisine yakın bütün toplumsal varlık tasfiye edildi. Kendi sınıf iktidarını tamamen kuruverdi.
Savaşta, kaçan kovalanmaz, yaralı ve esirler öldürülmez, malları zapt edilmez. Çocukları esir edilmez.
Zorunlu bulunmadıkça, evleri, paraları, malları tahrip edilmez. Çünkü bu savaşın amacı, yok etmek değil, yola getirmektir, onlara göre. Örgütsüz olanları yanına yedekleyiverdi bakın.
Bilgiler toplu olarak değerlendirildiğinde isyan suçunun belirli, sabit cezasının bulunmadığı görülmektedir, hem Osmanlı da hemde dinde. İsyancıların savaş esnasında öldürülebilecekleri kabul edilmekle birlikte bu durum içerik ve siyasetten kaynaklanan bir durum ise ölümle cezalandırmaktan hiç çekinmemiştir. İktidar savaşları budur.
Şeyh Bedrettin bunun en bariz örneğidir.
İsyancılara karşı savaşmak bir meşru müdafaa hareketi gibi olup amacı asileri itaate zorlamaktır, şeklinde halka anlatılıp. Esasında kendisine alternatif bütün örgütlü halk kesimini tasfiye etmektir amaçlanan.
Bugün yeni Osmanlı edebiyatı yapan tefeci-bezirgan sınıfının partisi AKP’gillerin hırsız reisi ve IŞİD ortaklığının arka planı olan “başkanlık” bu emperyalizmin BOP hizmetçilerinin hem can simidi hemde ellerinde muazzam bir kendilerine muhalifleri imha silahı olacak. Müslüman halk da Allah adınaymış gibi bu katliamları ya sessizce onaylamak yada fiilen emperyalizmin CIA’nın eli kanlı katili olacaktır.
Ortadoğu’da yaşanan vahşeti doğru tespit etmek gerekir, şayet doğru tespit edilmez sınıf analizi yerli yerine oturtulmaz ise “afyonlanmış” binlerce insan cennet için kendisini feda edecek “mücahitler” hiç terettütsüz ölümü sevinç ve gururla karşılayacaktır.
Peki bu sarmaldan nasıl kurtuluruz? En kısa zamanda mümkünse hemen şimdi en azından devrimci birliktelik minima programda birleşmek durumundadır.
Demokratik kitle örgütleri en kısa zamanda halka tehlikeyi anlatmalıdır.
Hikmet Kıvılcımlı ustanın halk savaşının planları kitabında tanımladığı halk uyanış komiteleri hızla Anadolu’nun her yerinde inşa edilmelidir.
Bugün gelinen aşamada topyekun bir mücadelenin dışında bu beladan kurtulmak imkansızdır.
Mutlaka ama mutlaka tehlikeye karşı demokratik halk devrimini örgütleyecek ve yönetecek siyasi birliktelik örgütlenmek durumundadır.
Meclisteki muhalefet partilerinden ümit bekleyen insanlarımız ise boşuna ümit beklemektedirler.
Emperyalizm meclis içi halka yakın olabilecek muhalefeti de yeterince tepe yönetim kadrolarını kontrolü altına almış bulunmaktadır.
Kendi canı, ailesinin canı, çocuklarının geleceğini düşünen her insana düşen görev öncelikle tehlikenin bilincine varmak.
Açık olan şu ki emperyalizmin IŞİD fiilen yönünü Türkiye ‘ye dönmüş AKP’giller görevini tamamlamış durumdadır.
Artık emperyalizm HKP genel başkanı Nurullah Ankut’un kitabında yıllardır halkımızı aydınlatmak için söylediği gibi “Yugoslavya Irak Libya Suriye sıra sende Türkiye” demektedir.
Konya Direniyor’dan Ali