Şirket Partileri ve Yığın Örgütleri (İstanbul Direniyor)

demokratik-merkeziyetciParababaları düzeninin siyasi partileri, gün geçtikçe şirketlere benzemeye başlıyor. Tesadüf olmayan bu benzemenin getirdiği bakış açısı, insanların siyasete olan bakışını da etkiliyor. Bu benzeşmeyi en iyi ortaya koyan satırlar şu şekilde.

“Bu[AKP] çok katı bir yapı değil mi? Katılanlar hiç mi itiraz etmiyor, kendi gündemini belirlemek istemiyor?

Evet çok hiyerarşik bir yapı. Benim de merak ettiğim buydu, şunu anladım: Oradaki toplantı -ki tam 2014 yerel seçimi öncesiydi- bir iş, bir görev olarak yapılıyor. İGDAŞ’daki bir birimde müdürlük yapan birinden, belediyede temizlik işçisi olarak başvuracak birine kadar, bir şekilde partinin seçimi kazanması için çalışmayı, bir sorumluluk ve bir görev olarak görüyorlar. Parti faaliyetleri, bir dava motivasyonuyla değil, hep birlikte kazançlı çıkılacak bir oyunun kuralları yerine getirilir gibi yapılıyor. Böylesine bir görev ve yükümlülük hissini çok net hissettim. Bir mahalle başkanı “Biz sürekli rapor veriyoruz konuştuklarımızla ilgili, kaç eve, hangi eve, gittiysek, üye yaptıysak yazıyoruz, yukarıya bildiriyoruz, sıkı bir denetim var” demişti. Tıpkı bir bir şirket gibi. “Performansını beğenmediğimiz kişiyi alıyoruz” diyorlar, ilçe yönetiminin oluşturulmasında, mahalle başkanlarının belirlenmesinde de bu ifade edilmişti.

Erdoğan da ülkeyi şirket gibi yönettiğini açıkça söylemiyor mu?

Neoliberal bir şirket yönetimi tam olarak. İlçe gençlik kollarında mesela,“CV’nizi bırakın, biz değerlendireceğiz” diyorlar. Ardından mülakatlar yapılıyor. Sonra performansa yani toplantı mesaileri, kaç üye yapıldığı, oy oranında ne gibi bir katkı olduğu gibi çok somut şeylere bakılıyor.Oldukça rasyonelleştirilmiş, pragmatik bir siyaset anlayışı. Fakat aynı zamanda güven birinci kriter.” [1]

Seçmen, bir siyasi partiyi bir işletme gibi görüyor. Göz önünde olan tüm şirketler bugün büyümelerini sürdürüyor. Yani hissedarına, müşterisine kazanç sağlıyor. Dolayısıyla bu büyüyen şirketlere rakip olan partilerin de aynı şekilde büyümesi bekleniyor. Seçmen ya da parti taraftarı, elini taşın altına koymadan büyümeyi, kısa yoldan kazanç sağlamayı bekliyor. Eskilerin “devletçiliğimiz” adını verdiği, gelişim için her olanağı başkalarından bekleyen bu algılamaya ile beraber, seçmenin ya da taraftarının girişimci yanları tümü ile söndürülmüş oluyor.

Bu parti tarzına uygun olarak geliştirilen sosyal ağ siyasetçiliği de bu davranışı destekliyor. Seçmen ya da taraftar, parti ile somut bir bağlantı kurmadan, sadece bir iletişim kanalı ile şikayetini, önerisini belirtiyor. Parti ise o şikayet ya da öneriye karşı tıpkı bir şirket gibi eyleme geçiyor. O şikayet ya da önerinin çözüldüğünün/ilgilenildiğinin gösterilmesi ve “duyarlılık” vasıtasıyla çalışma içinde olunduğu gösterilmeye çalışılıyor.

Bu geribildirim hakkı karşılığında seçmen ya da taraftar, partideki karar verme hakkından vazgeçmiş oluyor. Dolayısıyla günümüz burjuva parti anlayışının bir parçası ortaya çıkmış oluyor; bir tarafta siyasi olarak gönüllülük ya da çeşitli çıkarlar uğruna burada performansı ile yargılanan ve partiyi mülk edinen gruplar, öbür tarafta ise o mülkiyetin bir parçası olma hakkından feragat ederek, sorun çözümlerini başkalarına bırakmış seçmen ya da taraftarlar.

Proletarya Partisi ya da bu hedefe ulaşmaya çalışan grupların önüne çıkan sorun ise bu noktada başlıyor. Parababalarının şirket partileri, siyasetle ilgilenen insanların siyaset yapma algılarını sadece tek kanala doğru yöneltiyor ve onları kötü bir alışkanlıkla karşı karşıya bırakıyor. Böylece demokratik merkeziyetçi partinin işleyişinde olmazsa olmaz olan herkesin aidat sorumluluğu ile karşı karşıya olması, herkesin komitelerde yer alması zorunlulukları, sonsuz söz hakkı, tek oy ve karara uyma vb… gibi ilkelerin uyumu açısından zorlu bir süreç meydana geliyor.

Parababaları, gerek şirket yönetimlerinde, gerek parti yönetimlerinde “şikayet” yönetimi adı altında kendilerine yapılan geri bildirimleri değerlendirerek, müşterisinin ya da seçmeninin aidiyetini arttırıyor. Demokratik merkeziyetçi açıdan bakıldığında, kendi başına bir komite haline gelen iletişim kanalları (sosyal medya, e-posta) aracılığıyla gerçekleşen geri bildirimlerin değerlendirilmesi de bu bakımdan farklı bir davranış benimsenebilir.

Kabul etmeli ki, söz konusu öneriler yokmuş gibi davranılamaz. Her öneri ya da şikayet, bir sürecin ürünü olarak yaratılmakta ve partili olmak adına bir isteği göstermektedir. Parababaları partilerinden farklı olarak, komite gibi işleyecek bu yapıya sorumluluklar yüklemek, bir çözüm olabilir. Sadece o taraftar ile birebir iletişimde olmak ve organik ilişki kurmakla sınırlı kalmamalı. Böylece:

1- Demokratik merkeziyetçiliğin diğer bir farkı olan disiplini benimsetme kolaylaşacaktır. Disiplin, partilerdeki gibi ödül, kınama, caydırma, yasaklama mekanizmaları yerine modern partideki özü örgütlü olanların kendi girişimine dayanmakta. Yani semapitzan, yapılan bir hatanın farkına yaptırımla değil, kendi parçası olduğu olayın sonuçları ile varmakta.

2- Partinin dışarıdan görünüşünün de her parti üyesinin sorun çözümlerine katkı sunan bir biçimde gözükmesi, kişilerin bunu hissetmesi sağlanacaktır. Böylece seçmen ya da taraftar, sorunun çözümünün bir parçası olmak adına işlerin bir şirket gibi yapay sorumluluk sınırlarında değil, herkesin görevden sorumluluk duyduğu, herkesin birbirinin eksiklerini tamamladığı bir ortamda olduğunu fark edecektir. Edilgenlik yerini atılganlığa bırakacaktır.

Şirket partilerinin halka dayattığı sorumluluktan kaçma, ortak çalışma yerine “kişisel gelişime” yönlendirdiği ve kafasını allak bullak ettiği yaşamda bu organizasyonu kurmak kolay mıdır? “Haydi seçmen ve taraftarlarımızı işe dahil edelim, bağ kuralım” dediğimizde önümüze çıkan engeller yok mudur? Bu noktada yapıyı da engellere karşı hazırlamalıdır. Bu devrim sanatının bir parçasıdır. Bazı takım sporlarında olduğu gibi, gizlenmesi istenen tarafların gözükmemesi için (bu zayıf ya da güçlü yön olabilir), güçlü olduğu diğer taraflarda daha iyi olması kuralı, burada da geçerlidir. Parti, kendi programını benimseyen çekirdeğine yenilerini eklemek için kitle ile bağlar kurmalı ise, o zaman kitleye çalışabileceği iş alanları yaratmalıdır. Mevcut yığın örgütleri (sendikalar, birlikler, yığın örgütleri) partinin daha az konuda anlaştığı gruplarla beraber çalıştığı alanlardır. Ayrı bir güç, çalışma, enerji ister. Kurulacak bu çalışma alanı, sempatizanın yaşamsal olanaklarına uygun, eğer olabiliyorsa ona bir olanak yaratacak ve günün koşullarına göre parti ya da grupla ilişki yoğunluğu ayarlanacak bir yapıda olmalıdır.

Böylece, parababalarına karşı gerçekleşen mücadelede kitlelerin öğreneceği ve kitlelerden öğrenilecek bir alan, bu tarz yığın örgütleri ile açılmış olacaktır.

[1] Sosyolog Sevinç Doğan: AKP iktidardan düşerse kaybedeceği şey çok, Diken.com.tr

İstanbul Direniyor’dan Özgür