Dünya üzerinde en sevilen oyun nedir diye bir soru sorulsa, cevap olarak çocukların oynadığı oyunlardan bilgisayar oyunlarına kadar bir çok cevap verilebilir. Fakat pratiğe baktığımız zaman dünyadaki en sevilen oyunun seçim oyunu olduğunu görürüz.
Karar vermek ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak amacıyla ihtiyaç duyulan seçim kavramı, insanlığın ilk ortaya çıkışından beri mevcut bir olgu. Kadın egemen döneminde gücünü “doğurganlığından” alan ana şefin doğurganlığının önemsizleşmesi ve sınıflı topluma geçişin ardından, erkek egemen dönemde şefin seçilmesi konusunda birbiri ile eşit, kardeşleşmiş kişiler arasındaki anlaşmazlıklar, güvensizlikler, kavgalar sonucunda “düğümü çözen kılıç” olmuştur seçim. Gücünü ruhtan ya da Tanrı’dan aldığını söyleyen herhangi bir teokratik yönetimden, Roma’nın ve Atina’nın ilkçağ demokrasisine kadar, hileli ya da olduğu gibi gerçekleşen, bir seçim yöntemi mevcuttur. Tabii ki oyları saymakla görevlendirilenlerin sınıfsal çıkarı doğrultusunda ortaya çıkmıştır iktidar. Böyle bir geçmişi olan modern seçimlerin yaşının devlet organizasyonu (kolluk kuvveti – hapishane) ile neredeyse bir olduğu söylenebilir.
Dolayısıyla dünya üzerinde belli bir çıkar güden her sınıfın modern çağdaki seçim sevgisi anlaşılmaz olmaktan çıkar. Yapılan seçimler üzerinden herkes belli bir meşruluk sağladığını iddia eder. İnsanlar bu meşruluk doğrultusunda güdülenir, çatıştırılır. Ancak seçimi düzenleyenlerin en sevmediği konu, seçimlerin en şeffaf, en olduğu gibi, en eşit koşullarda ortaya konulmasıdır. Nasıl ki teknik gelişimin en üst seviyeye ulaşmasından korkarsa parababaları, seçimlerin en şeffaf, en eşit biçimde yapılmasına da engel olurlar.
Dolayısıyla dünyadaki ve Türkiye’deki siyasi çarpıklık, yaşadığımız dünya düzeninden bağımsız değerlendirilemez. Hele hele Türkiye gibi en göstermelik, en şekilcil demokrasinin olduğu bir ülkede seçim oyununun bu düzen içinde binbir dolap dönmektedir. Kazanan partiye daha çok “hazine yardımı” yapılır, mecliste bulunan partilere fazladan konuşma süreleri verilir, parababaları medyasının desteklediği partiler daha çok propaganda şansı bulur, bunlar sanki eşitsizlik yaratmıyormuş gibi “seçim yasakları” adı altında komik önlemcikler alınır. Hepsinden de öte, seçimler en ilkel şekilde yapılmaktadır ülkemizde.
Eğer karşılaştırmak gerekirse devrimler, yığınların göz kamaştırıcı hareketi ve kararlılığı ile sıradan bir seçimden çok daha öte bir demokratik göstergedir. Karşı-devrimler ise yine kandırılmış yığınların korkutulması ve sindirilmesi ile birlikte en iğrenç, en aşağılık anti-demokrasidir ve kendisini mutlaka sandıkta pekiştirme ihtiyacı duyar.
Seçimlerin durumunu ortaya koymanın ardından, tekniğin en üst düzeye varabileceği bir çağda “eşit, amacına uygun seçim nasıl olabilir” ve sonucunda nasıl bir dağılım ortaya çıkmalıdır sorusunu cevaplayabiliriz. Böylece çözüm önerimiz ile birlikte yapıcı bir olgu ortaya koymuş oluruz.
1- Seçimler elektronikleşebilir
Seçimlerde kağıt belge, QR kodu ve bilgisayar kullanımı sağlanmalıdır. Burada iki durum gözetilmelidir. Birincisi, seçmenin hangi partiye oy verdiği bilinmemelidir. İkincisi, kağıt belge ve bilgisayar sonuçları arasında tutarlılık kontrolü yapılmalıdır. Bu iki gelişme, hem seçmenin hür iradesinin sağlanması, hem de sandıkların azalarak seçimlerin çok büyük ülkelerde bile hızlıca ve ucuz bir şekilde yapılmasını sağlayacaktır. Tabii ki seçim ekonomisi bezirganlarının pahalılık yaratması da ihtimal dahilinde bulunmalı.
2- Parti kurma kıstasları değiştirilebilir
Siyasi partilerin organizasyon yapısında aranan tek özellik, Türkiye’de belli bir örgütlülüğe sahip olmasıdır. Bu yetersiz kıstas, bir çoğu kumarhane olma özelliği taşıyan partinin açılmasına sebep olmakta. Partiler, bir tabakanın, zümrenin, sınıfın ülkede çeşitli organları gütmek amacıyla, belli bir program etrafında toplanmasıdır. Dolayısıyla o partiyi kurma kıstası, o organları güdebilme yeterliliğidir. Tabii ki bu güdüleme, her ne kadar tarafsız bir güdüleme gibi görünse de, her sınıfın kendi çıkarına ve kendi içgüdüsüne göre yönetimidir. Dolayısıyla demokrasinin en üst sınırında, sınıflı bir toplum içinde bir organizasyon istiyorsak, parti çalışmaları denetlenebilir olmalıdır. Bunu sağlayacak olan ise sanıldığı gibi müfettiş görevlendirmesi değildir. O partinin organlarının işlemesidir, yani her partinin yöneticilerinin oylama ile seçilebilir olmasıdır. Ayrıca ülkemiz şartlarını düşünürsek, bu oylamanın çeşitli il/ilçe gibi soyut konumlandırmalar yerine, ülke genelinde merkezi olarak yapılmasıdır. Böylece partiler programlarını benimseyen kişilerin yönettiği, denetlediği yapılar haline gelir.
3- Seçim barajı, seçmen sayısı/milletvekili sayısı kadar olabilir
Bu seçimler dahil, oy verildiği halde baraj altındaki partilerden alınan her milletvekili, hırsızlıktır. Çok basit bir matematik ile seçmen sayısı ve milletvekili sayısı bölünebiliyorken, dünyanın en eşitsiz seçim sistemi ile insanların iradesinin farklı partilere aktarılması, tam bir parababaları sistemi iki yüzlülüğüdür. Dolayısıyla bu seçim sisteminin değişmesi için her türlü istek dile getirilmeli.
4- Milletvekili sayısı arttırılabilir, maaşları ortalama işçi maaşı ile sınırlandırılabilir
Günümüzde elektroniğin getirdiği başka bir şans ise geniş organizasyonların en kolay şekilde yapılabilir olmasıdır. Bu organizasyon, meclise de yansıtılabilir. Artan milletvekili sayısı, sanılanın aksine daha kolay karar alınmasına yol açar. Kişilerin belli bir seçim bölgesindeki insanları temsil etme olanağı artmış olur. Aynı yöntem, partilerde de geçerli olmalıdır. Partilerde merkez komitelerin sayıları arttırılmalıdır. Ayrıca milletvekilleri yaptıkları çalışmanın karşılığı olarak ortalama işçi maaşından fazla maaş almamalıdır. Çünkü halk ile aynı geliri olmayan bir milletvekili, hiçbir şekilde halkın derdini kavrayamaz. Milletvekillikleri, kıyak emeklilik fideliği değil, bindirilmiş olarak görev yapan ve en hızlıca çözüm bulan aracı haline gelir.
5- Seçim sonucu mutlak olmayabilir
İstifa eden tüm milletvekillerinin yeri doldurulabilir olmalı, görevini kötüye kullanan, başarısız milletvekilleri geri çağırılabilir olmalıdır. Aksi haldeki her dayatma, seçmen iradesine müdahale olarak değerlendirilmelidir.