İkinci Abdülhamit’in torunu Nilhan Osmanoğlu, televizyonlarda boy gösterdi. Ana akım medyada açıkça suç işlendi.
Saltanatın kaldırıması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” adlı kararnamesi ile gerçekleşmiştir. Feodalizm artığı hanedanın bugünkü sulbünün [1], ulusa ait topraklarda derebeyice mülkiyet iddia etmesi bu itibarla yalnızca siyasal ve toplumsal gericilik değil, aynı zamanda yasa dışıdır.
Diğer yönüyle de Osmanlı’da bile gaza edilen toprak hanedanın mülkü degil, Beyt’ül mal-i müslüm’in – müslümanların ortak malı – sayıldı dirlik düzeni boyunca. Orta Barbarlık konağından gelen göçebe Kayı’lar, toprak mülkiyeti bilmezdi bile. Dolayısıyla tarihen de hanedan, Osmanlı kuruluş ilkelerine ihanet ederek halkın ortak malını gasp etmiş, yeyim etmiştir. Her koşulda, tarihen, hukuken ve ilmen ileri sıçrama olan Cumhuriyet gelişiminin hanedanları mülksüzleşirmesi -çaldıklarından yoksunlaştırması- meşruydu.
Tesadüf sayılamayacak bir determinizm örtüşmesiyle, hem avukat, hem devrimci olan Fransız Devrimi’nin önderlerinden Robespierre de Cumhuriyet ilan edildikten sonra, geri dönüşü kesinlikle önlemek için Saint-Just, Marat ve Danton’la birlikte 21 Ocak 1793’te kralın idam edilmesini sağladı. Zira Cumhuriyet, Saltanatı tümüyle ilga etmeliydi. Şimdi, yüzyıl önce ortadan kaldırılan hanedanlığın suçtan elde edilen servetinin hayali genlerine aktarılan sulbünün bugünkü cumhuriyet düşmanlığı da tesadüf değil, tarihsel antagonizmadır [2]. Saltanatçılar Cumhuriyete düşmandır, Cumhuriyetçiler de saltanata! Ya halkın malını ve haklarını savunan bir hukuksal düzen, ya halkın malını çalanların servetini savunan bir düzen…
Saltanatçıların “evet” dediğine “hayır”. Bu kadar yalın aslında..!
[1] Aile, sülale
[2] Uzlaşmaz zıtlık
Ankara Direniyor’dan Doğan