
Marksist terminolojide alt-yapı olarak adlandırılan üretim araçlarının ve ilişkilerinin üst-yapı yani kültür, hukuk, din gibi kurumlarla olan sıkı bağı ve hatta alt-yapının bizzat üst-yapıyı belirlediği, Marks ve Engels tarafından tarihsel ve antropolojik temellendirmelerle gösterilmiştir.
Modern burjuva toplumunun hafifliği ve müphemliğini “Katı olan her şey buharlaşıyor” diyerek isabetli bir biçimde betimlemişlerdir.
Gerçekten öyle, katı olan her şey buharlaşıyor. Postmodern kaçkınlar bir ideale adanmaktan dehşet duyarcasına ürküyor, apolitikleşiyor ya da Türkiye için konuşursak, yüzeysel bir Erdoğan düşmanlığıyla politikleşiyor. Tabi Erdoğan düşmanlığı gerekli olsa da sömürü düzenini hedef almayan ve düzeni muhafaza eden bir muhaliflik yararsızdır.
Dedik ya, katı olan her şey buharlaşıyor. Toplumsal problemlere ve insanların yaşadığı acılara duyarsızlaşmış ya da en fazla temelsiz bir aktivizm yapan burjuva toplumunun son nesil postmodern evlatlarıyla doluyor her yer.
Modern mobilyalarla düzülmüş ama bön ve çirkin kafelerde dedikodu yaparak vakit geçiren ortasınıf genç ve yaşlılar ya da ötekileştirilmiş, yoksulluğa ve suça itilmiş, meyus, kederli ve ümitsiz insanlar, yeni toplumun tipik bireyleri oluyor.
Gerçekten katı olan her şey buharlaşıyor. Spinoza’nın “Libido Sciendi” si yani bilgi için duyulan arzu da buharlaşıp, yerini kapitalist gelişmenin zorladığı vıcık vıcık bir akademik iş bölümü alıyor.
Eğitim endüstirileşiyor, diploma avcıları peydah oluyor. Öğrencilerin ve akademisyenlerin kollektivizminin yerini yüzeysel ve çirkin duygularla kuşatılmış bir rekabet hissi ve kariyerizm alıyor.
Sosyalistleri maddiyatçı olmakla suçlayan, sözde dindar düzenin sahipleri en büyük maddiyatçılığı yaparken bu uğurda çirkinleştirmedikleri, acı ve sömürü götürmedikleri yer bırakmıyorlar.
Kar amacıyla yapılan aşırı üretim çılgınlığı, bu ürünlerin pazarlanabilmesi için gerekli olan reklamcılık sektörünü ortaya çıkartıyor, böylelikle tüketim ideolojisi durmadan pompalanıyor. Kar uğruna insanların zihinleri tereddütsüz zehirleniyor ve kuşatma altına alınan bireyler atomize ve pasif hale getiriliyor.
Meta-fetişizmi alıp başını giderken, emeğine ve kendisine yabancılaşmış halkın, öğrencilerin, emekçilerin ruhları paramparça, bölünmüş haldeyken ve bu bölünmüşlüğün içinde, ruhsal buhranlarla mücadele ederek bir yandan da karın tokluğuna çalışacak bir işi bile zor bulup kendisini gerçekleştiremeden yitip gidiyor.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Kokuşmuşluğu ayyuka çıkan ve böylelikle bu kokuşmuşluğu açık ve seçik hale gelmiş olan düzenin değiştirilmesi gerekiyor.
Önce kar değil, insan ve doğa diyen bir toplumsal düzenin inşa edilmesi bir zorunluluktur.
Kaybedilecek, harcanacak bir insan bile olmamalı. Üretim planlı bir biçimde yapılmalı ve her bireyin ihtiyacı giderilmeli. Eğitim ve sağlık hizmetinden sadece parası olanlar değil herkes faydalanmalı.
Yüksek teknoloji araçları dev şirketlerin karına kar katmak için ya da masum insanların katledilmesinde ve sömürülmesinde değil tüm insanların ortak çıkarları doğrultusunda kullanılmalıdır.
Adına ne derseniz deyin, bu kokuşmuş düzenin daha iyi bir alternatifi mevcuttur ve bu alternatif toplumsal düzen, Marks ve Engels tarafından bilimsel-sosyalizm olarak adlandırılıp, felsefi, iktisadi, siyasi ve ahlaki yanlarıyla kavramsallaştırılmıştır.
İşte toplum ve tarihin bilimi olan Marksizm budur ! Ve tabi Marksizm, Marks’ın sözleri değil onun ortaya koyduğu bilimsel-nedensel araştırma yöntemidir. Post-modern kaçkınlar sapkın dinsel ayinleri andıran konser ve partilerinde eğlenedurup, sefil hayatlarını yaşasınlar. Kendilerine ve insanlığa olan inançsızlıkları ve kendi basiretsizlikleri sebebiyle bizi hayalperestlikle itham etsinler.
Düzenin sahipleri tarafından kiralanmış, bilimsel ahlaktan ve sorumluluktan uzak akademisyenler, Marksizmi çarpıtıp kendi yarattıkları samandan korkuluğa saldıradursun, biz kafe emekçileri öğrenciler, aklı ve insanı merkeze alan teknoloji temelli bir toplumsal formasyon için çabalamalı ve bu toplumu kurmanın yollarını aramalıyız. Marksizmi ve diğer bilimleri öğrenip, tartışmaya, halka indirmeye devam etmeliyiz.
Efe Niğdelioğlu