
Kızıldere Katliamı, 49 yıl önce ABD emperyalizmi ve 12 Mart Faşist Darbesi’ni gerçekleştiren eli kanlı Ordu Fosillerinin işbirliği ile gerçekleşti. Katledilenler, ellerindeki kızıl bayrağı yoldaşlarına bıraktılar ve o mücadele bayrağı dimdik bir şekilde taşınmaya devam etmekte.
On’lar, şehit olmayı göze aldıkları yurtseverlik ve devrimci coşkuyla, haklı ve meşru idealleri uğruna gözlerini kırpmadan ateşin kalbine atıldılar. Ve bu uğurda bir kez olsun asla geri adım atmayı düşünmediler. Mahir Çayan bizlere şöyle sesleniyordu:
“Nasıl silahını yitiren ordu, orduluk niteliğini yitirirse; Yurtseverlik coşkusunu taşımayan devrimci de devrimcilik niteliğini yitirir.” [1]
İşte On’lar hiçbir zaman bu yurtseverlik coşkularını yitirmediler. On’ların mücadelesi bu yönde ve kararlılıktaydı. Asla haklı gördükleri bu davadan geri adım atmadılar ve yılmadılar. On’ları hiçbir güç inandıkları mücadeleden vazgeçiremedi.
On’ların giriştiği hareketi nasıl değerlendirmeliyiz? Devrimci Derleniş dergisinde, katliamın ardından 7 yıl geçmişken, THKP/C önderi Mahir Çayan’ın düşüncesi ve pratiği doğrultusunda şu değerlendirmeyi dikkate almak gerek; “M.Çayan (…) demek Türkiye’de gençlik meselesi demektir. Bu nedenle Gençliğimizin Devrimci Geleneğinin gerçekliği ve sosyal içeriği bilinmeden M.Çayan, (…) hatta diğer birçok sosyalist grubumuz hakkında söz söylemek ezbercilik olur” [2] Gençliğimizin “Jön Türk” – vurucu güç” özelliği hatırlanmadan, On’ların verdiği mücadelenin kavranması mümkün olmaz. Bilinçaltımızın en derinine kadar kazınan “Jön Türk” düşünce ve davranışı, On’larda isyan pratiği olarak hayata geçmiştir. Bununla birlikte, başka bir Jön Türk devrimi olan Birinci Anti-Emperyalist Kurtuluş Savaşı’nı ve onun önderliğini savunmaları boşuna değildir.
“Görülüyor ki, tıpkı bugün olduğu gibi, I. Kurtuluş Savaşı sırasında da Milli Kurtuluşçular ile, aynı zamanda Milli Kurtuluşçu olan Marksistler arasında zıtlık yoktur, tam tersine, aynı hedef doğrultusunda bir güç birliği vardır. [3] sy. 62
“Denilebilecektir ki, Mustafa Kemal sosyalist değildi, siz sosyalistsiniz. Evet, Mustafa Kemal sosyalist değildi, bizler sosyalistiz. Ve biz sosyalistler şartlar ne olursa olsun, O’nun başlattığı Anadolu ihtilalini sonuna kadar götürmekte kararlıyız. [3] sy. 141
“O’nun, o ortamda, anti-emperyalist ve anti-feodal düşünce aksiyon içinde olması bile önemli bir şeydir. Böyle bir ortamda Milli Kurtuluşçu düşünce, aksiyon içinde olmak, çok üstün yeteneklere sahip bir kişiye özgü olabilir. Ayrıca, G. M. Kemal sosyalist olsaydı bile, yine de devrim cephesi için önemli değişiklik olmayacaktı. Çünkü bir kere, Türkiye uluslaşma ve ulus olma aşamasındaydı. Ve bu aşamada bir sosyalist önderin yapacağı, genel hatlarıyla G. M. Kemal’in yaptıklarından farklı olmayacaktı. [3] sy. 143
“O, dünyada ilk defa zaferle sonuçlanmış bir halk savaşının büyük bir lideri olarak, mazlum ulusların emperyalistleri alt edebileceğini ilk defa gösteren bir ihtilalci olarak, yalnız Türkiyeli devrimcilerin değil, bütün dünya devrimcilerinin takdir ve şükranla anacakları bir kişidir. [3] sy. 143
“… 20. Yüzyılın ikinci yarısında birçok ülke M. Kemal’in açtığı yoldan yürüyerek sosyalizme varmış pek çok devrimciye tanık olmuştur. [3] sy. 144
“Kısacası, kim emperyalizme karşı, halkının kurtuluşun için bütün varlığını ortaya koyarak savaşıyorsa ihtilalci de devrimci de, ilericide odur. [3] sy. 152
“Vatan için mücadele etmiş herkese sonsuz saygı ve sevgimiz vardır. Biz de vatan için I. Milli Kurtuluş Savaşımızda mücadele edenlerin izindeyiz. [3] sy. 184
Bugün On’ları savunduğunu iddia eden ve hatta daha ileri gidip On’ların devamcıları olduklarını söyleyenlerin büyük çoğunlu Mahir Çayan ve yoldaşlarının yukarıda saymış olduğumuz mücadelelerinin hiçbirine sahip çıkmış değillerdir. Bugün Mahir Çayan ve yoldaşlarını savunmak, “Katil ABD Ortadoğu’dan ve Ülkemizden Defol” sloganlarını kararlılıkla haykırabilmek ve bu uğurda mücadele edebilmek demektir.
On’ların verdiği mücadeleyi istismar eden çok sayıda örgüt, timsah göz yaşları ile THKP/C ve THKO militanlarının mücadelesinin yanından geçmeyecek bir biçimde, söz söyleme hakkını kendilerinde görmekteler. Amerikancı Kürt Hareketi’nin legal örgütü HDP’nin “onursal başkanı” olan Ertuğrul Kürkçü’nün, yani Kızıldere Katliamı’ndan samanlıkta saklanarak kurtulan yüreksizin, çok yerde yayınlanan, ancak hep görmezden gelinen mahkeme beyanlarını tekrardan anmak yerinde olacaktır.

“Hatalı hareket ettiğimi ve hatalı davrandığımızı fark etmiştim. Ancak örgütsel disiplin meselesi yüzünden ikazda bulunamıyordum. Mahir mutlak nüfuz sahibi idi ve her söylediği kanun hükmündeydi” [4]
“Bana teslim ol çağrısını yaptıkları sırada bir süre düşündüm. Aslında çarpışmak hiç istemiyordum. İki tercih yapabilirdim. Ya kendimi vuracak ya da teslim olacaktım. Kendimi vurmadım ve teslim oldum. Bana savcılıkta ve sorguya çekildiğim yerlerde, yaptığım hataların ne olduğunu bilip bilmediğimi sorduklarında, şunu yaparken hatalıydık, bunu yaparken hatalıydık diye konuştum. Aslında ben bu hareketin içinde ve bu hareketin mantıki süreci içerisinde bir tek hata yaptım: Kendimi öldürmedim. Bunun dışında bu hareketin içinde hata, aranamaz. Zira hareketin kendisi baştan aşağıya hatadır.”

“Ben, sosyalizm adına anarşizm ve politika adına kör döğüşünü kışkırtan ve geliştiren kuvvetlerin oluşturduğu sistem içinde Ertuğrul Kürkçü olarak bilindim ve tanındım. Ama ben bugün, dünden beri yapmış olduğum hiç bir eylemi, hiç bir fikri savunmuyorum. Aslında ben, Bir Marksist – Leninist olarak değil bir anarşist ve Troçkist olarak sunduğum fikirlerin ve eylemlerimin hesabını veriyorum ve bütün bunlar yanlıştır, diyorum. Bütün bunlar yanlıştır ama doğru olan, sadece beni evlerinde sakladıkları, korudukları için işkence genç kız ve erkeklere işkence yapılması, beni ele vermek istemeyen Koray Doğan’ın öldürülmesi değildir. Bütün bunlar yanlıştır. Doğru olan Türk halkı üzerinde örgütlü katliamı sürdürmek değildir.”
“Ben o andan beri eskisi gibi değilim ve eskisi gibi olmam da mümkün değildir. Yaptıklarımdan ötürü pişman değilim zira politikada pişmanlığa yer yoktur. Ancak ben bütün yaptıklarımla ve bütün mücadelemle, kendi geçmişimle hesaplaştım. Ve aslında tarihin gidişine, Türk toplumunun ilerleyişine karşı olan bir harekete dört elle sarıldım ve bu anlamda silaha sarıldığım için tarihe ve kendi halkıma karşı suç işlediğim inancındayım.’’ [6]
Daha 1972’de, Kızıldere’de katledilen yoldaşlarının ardından böyle konuşan bir siyasi rahmetli ile işbirliği, ortak çalışma ya da her ne dersek diyelim, On’lar hakkında söz etme ehliyetinin olmadığını göstermektedir. Maalesef bu hareketlerin ağzı da torba olmadığından, bu kalpazanlığı yapmaya devam etmektedirler, ne diyelim… Üzücü.
Tüm bu değerlendirmelerin ardından şu tabloyu çizebiliriz. Bugün On Yiğit Devrimci’yi savunmak, Türk ve Kürt halkı da dahil tüm Ortadoğu halkları için daha fazla kan ve zulüm getiren, AB-D Emperyalistlerinin tüm projelerine karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Halkları birbirine düşmanlaştıracak her türden hareketlere karşı çıkmak ve “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diyebilmektir, bugün On’ları savunmak. Yani Anti-Şovenist olmaktır.
Bugün ON’ları savunmak, Ortaçağcı Gericiliğe karşı durmak ve Ortaçağcı Gericiliğin ideolojisi Şeriata karşı mücadele yürütmek demektir. Ülkemizin, Faşist Din Devletine dönüştürülmesine karşı amansızca mücadele etmek demektir. Yani Anti-Feodal olmaktır.
Başta ülkemizi ve Ortadoğu’yu acımasızca kan gölüne çeviren, kadın ve çocukların ırzına geçerek işgaller yapan, dünyayı bin devletli hale getirmek isteyerek kendileri adına dikensiz gül bahçesine dönüştürmek isteyenlere ve bu uğurda BOP Projesi planlarını uygulamaya sokanlara ve “Ben BOP Projesinin Eş Başkanıyım” diyerek övünenlere ve kardeş halkları birbirine düşürmeye çalışan AB-D Emperyalistlerini ve onların yerli işbirlikçilerini ülkemizden bir daha geri gelmemek üzere kovmaktır. Onların, bankalar kubbesinde yan gelip yatarak sürdürdükleri ücretli kölelik düzenini sona erdirmektir. Yani Anti-Emperyalist olmaktır.
On’lar, Anti-Emperyalistlerin mücadelesinde, bilincinde, eyleminde, dolayısıyla Gerçek Devrimci‘lerle birlikte yaşamaya devam ediyorlar.
YAŞASIN İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞIMIZ!
TÜRKİYE DİRENİYOR
Notlar:
[1] Mahir Çayan – Kültür Sorunu Üzerine, Bütün yazılar
[2] Devrimci Yol’un Çıkmaz Yolu
[3] THKP/C Savunma, 68’liler Birliği Vakfı
[4] 25.11.1972, Milliyet Gazetesi
[5] 31 Mayıs 1973 tarihli dava söylevi, küpürler Milliyet Gazetesi