Nazizim/Emperyalizm – Türkçülük/Turanizm
Nazist propagandacılarla başlayan (bkz: Gobbels’ın Katyn Olayını manipüle etmesi) sonra Soğuk Savaşla devam eden kitlesel burjuva yalanları dizilimi ülkemizde de etkisini göstermiştir. Türkiye işçi ve köylülerin alın teriyle kazanılan bağımsızlık mücadelesi sonrası gittikçe faşist niteliğe evrilen Türkiye devleti, işçi mücadelesine karşı son gücüyle saldırıyordu. Kurtuluş Savaşı’nda samimiyetsiz politikalarla dostluğunu kazandığı, Sovyetlere karşı yabancı-sermaye efendileriyle beraber olmayı daha çok isteyen Türkiye, Nazi ve ABD parababaları ile ilişkilerini geliştiriyordu. (Bkz: Hikmet Kıvılcımlı Yol Serisi ve Türkiye’yi Faşizm konusunda uyardığı “Türkiye Ekonomi Politikası Hakkında” kitabı) 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler, Türkiye’yi kendi saflarında görmek isterken (Bkz: Şükrü Kaya ile Stalin gürüşmeleri; Mehmet Perinçek, Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları) Türkiye ise Nazilere oynamakla yetiniyordu. El altından Krom satma, ticari-sanayi ortaklıklar bunu belgelemektedir. Türkiye’nin kurucu ideolojisi Türkçülük ise anti-komünist temelden gelişerek büyüyordu. Bazı Türkçüler Sovyetleri desteklerken, çoğunluğu Sovyet karşıtı anti-komünistlerdi. Türkizm, 2. Dünya Savaşı’nda Nazizmi selamlayarak Sovyetler’deki Türklerle Turan hayali kuruyordu. Bu ilişkiler 1. Cihan Harbiyle Türkizm-Alman ilişkisi başlamışken, 2. Cihan Harbinde de devam etmiştir. Bizim Finans-Kapital’in yayılmacı hedefi olarak öne sürülen Turan, tıpkı Hitler Nazizmi gibi en ağır şoven ve sömürgeci niteliğine dayanıyordu. Ancak Turancılar bunu “Cermenik Kafa” hazretlerinin izniyle yapmayı düşünüyordu. Bunun en büyük örneği Nazi ordusunda kurulan Türkistan taburları, Kırım Tatar “Nefs-i Müdafaa” taburlarıdır. Turanistler, “Millet” demagojisi, arkasında en sinsi Finans-Kapital kulluğuna dayanıyorlar, Türkiye halkını köleleştirmeye çalışıyorlardı. Alman Büyükelçisi Papen’in Turancılari destekleme, ordu içinde ki faaliyetleri bu amaçların sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Hikmet Kıvılcımlı bu konuda şöyle bahseder:
“(…) 2- Geri ülkelerdeki kafatasçıların faşizmi, ileri ülke faşistlerininki ile taban tabana zıt bir sahtekârlık olur. Alın Türkiye’deki çeşitli Turancıları. Bunlar, lafta vatanperverlik, milliyetperverlik uğruna, her türlü uluslararası ülkücü sosyalizmin can düşmanı geçinirler, bütün Türkiye dışında kalmış Türkleri (ama özellikle sosyalist düzene girmiş Türkleri) “Büyük Turan” adına “kurtarmak” için canlarını ortaya atmış görünürler. İnsanın bu coşkun “milliyetçiliğe” neredeyse inanacağı gelir. Öyle ya, adamlar Türkiye’ye bile sığmıyorlar, bütün dünya Türklerini bir araya getirecekler. (Fransızlar “Frank” adlı CERMEN, İngiliz “Anglo-sakson” adlı CERMEN, Almanlarsa, adları üstünde CERMEN… gelin Fransız-İngiliz-Alman milliyetlerini ve vatanlarını kaldıralım demek gibi birşey…)
Ancak işe geldi mi yani Nazi orduları Edirne sınırına geldiler miydi; bütün bizim o koyu “Türkçü” geçinen kafatasçılar hep birden Mehdi çıkmış gibi Hitler’i selamlamak üzere, şimdiki “Ergenekon Arslanları” yolundan perçemlerini “Hitlervari” kaşlarına düşürürler, bıyıklarını iki keçi boku biçiminde burunlarının altına yerleştirirler; dört hilali bir uçlarından aynı noktada birleştirip öteki uçlarını uzaklaştırarak, Nazilerin Gamalı Haç’ını gizli polis işareti kılığında kutsal işaret sayarlar, kaz adımı talimlerle faşist ordularını karşılama talimleri yapmaya girişirler.
Bütün bu hazırlıkların uygulaması ne olacaktır? “Aşırı Türkçü”ler her şeyden önce Türk vatanını yabancı finans-kapital ordularına teslim edecekler, Türk milletini (ellerinden gelirse tüm kutsal Turan ile birlikte) Cermenliğin emrine verip ortadan silmeye çalışacaklardır. Burada sahtekarlık, vatan hainliği ve milli cinayetle yarışır. Bizim kafatasçılar da “vatan” veya “millet” aşkıyla aşırıca yanıp tutuştuklarını öne sürerken, aşırı Cermen nasyonalistliğini iddia eden Naziler kadar sahtekardırlar.
Ne var ki Naziler, dünyayı tek Cermen hegemonyası altına sokarlarken, hiç değilse sahtekarlıklarına görünüşü uydururlar. Bizim kafatasçılar, hem “Türkçüyüz, çok aşırı” diye sahtekarlık yapıyorlar, hem de bütün Türkleri Nazi köleliğine peşkeş çekmekle görünüşü bile kurtaramayan “dalalet ve ihanet” batağına gömülürler. Başka türlüsünü de yapamazlar.
Çünkü faşizm, azgın güçlü bir finans-kapitalin, kendi ülkesinde ömrünü uzatabilmek için bütün dünya milletlerini en şoven, en utanmazca gaddar, en gerici ve aşağılık yollardan soyup ezme doktrinidir. Türkiye’nin ise, öyle dünyalara sığmaz güçlü finans-kapitali yoktur. Dolayısıyla, yabancı emperyalistlerin yardakçılığını yaparak, Türk vatanını satarak, Türk milletini yabancı şirketlere kul köle ederek, “aşırı milliyetçilik” perdesi ardında aşırı-kozmopolitliğin (burjuva enternasyonalciliğinin) domuzunu yaptığını gizlemeye çabalar.”(Hikmet Kıvılcımlı, Deccal Nasıl Kapımızı Çalıyor?)
Tabii Ruzi Nazar gibi eski Nazistlerin eğitimcileri tarafından eğitilen Türk-İslam sentezcilerini unutmamak gerek. Turanizm ve Türk-İslam, Alman-Amerikan finans-kapitalizmin uydusu, kulu ve anti-komünist askeri olarak gelişerek Soğuk Savaş’ın has adamı yapılmıştır. Ülkemizde bilinçli olarak yapılan anti-sovyetik ve anti-komünist propagandalar hep bu temelden gelişmektedir. David. G.’ın Özel Harpçılığıyle gelişerek seri katliam, cinayetler ve anti-halkçı hareketlerle bulunarak egemen sınıfların “milliciliğine” hizmet etmişlerdir. Bu yüzden Sağcılıkla ve milliyetçilikle mücadele onun beslendiği emperyalizmle mücadeledir. Bu bağlamda Proleter sosyalistlerin görevi: ülkeyi her türlü sömürge ve kapitalist tahakkümünden kurtararak sosyalizmi kurmaktır. Emperyalist tekel güçlerin halkları birbirine düşürme, bölme, şovenist kışkırtma, halkın sınıfsal mücadelesine karşı engellemeler yapması her zaman burjuvazinin aşağılık çıkarları ve komünizm korkusu yüzündendir. Bu gerçeği göremeyen Turancılar ise hala devlet şovenizmiyle maval okumaya devam ediyorlar, edeceklerdir.