Bir 30 Ağustos Zafer Bayramını daha geride bıraktık. Bıraktık bırakmasına ama, 30 Ağustos Zafer Bayramı sebebiyle alanda iki farklı kalabalıklar mevcuttu. Nitelikli kalabalık ve niteliksiz kalabalık olmak üzere…
Nitelikli kalabalık: Mustafa Kemal’in devrimci yanlarını, bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist düşüncelerini içselleştirmiş, kavramış ve bunun dövüşünü vermek üzere İkinci Kurtuluş Savaşını göze almış olan “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir avuç insan. Aynı oranda yürekli, inanmış, kararlı ve bir o kadarda Mustafa Kemal’in bayraktarları.
Niteliksiz kalabalık: Belki çoğunun Mustafa Kemal sevgisine, sahiplenmesine laf edilemez. Hatta kim şüphe edebilir?… Lakin bu sayısı binlerce olan örgütsüz, magazinsel, içi boş ve kof kalabalık, Mustafa Kemal’in de Türkiye’nin içinde bulunduğu şu koşullarda kendisinin de istemeyeceği tarzdan bir kalabalık olarak gözümüze çarpıyor.
Maalesef ki niteliksiz kalabalıklar Anıtkabir’e giderken büyük devrimcilere, en büyük zararı veren, onların ideallerinin sinsice düşmanı olan bir davranış içerisindeler. Nedir o davranışlar: Büyük devrimcilerin ikonlaştırılması, tabulaştırılması, onların ideallerinin devrimci yanlarının, anlamlarının ve neye karşı savaşım vererek sürdürdüğü mücadelenin niteliğinin saklanması gibi bir kumkumaya destek olmaya veya buna mümasil şeyler içerisinde bulunmaya işe yarar davranmaktır. Maalesef böyle davranan bir çok insanımız var.
Mustafa Kemal, ölümünden sonra kendisini anmak isteyecek insanlara bir şey diyemez artık. Nitekim ölüm sadece bedensel yokluktur. İnsan, yaşadığı süre içerisinde yaptıkları ile hatırlanır, anılır ve sahiplenilir. Mustafa Kemal, kendisini anlamak isteyenlere şöyle söylüyor: “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.” [1]
Evet, bu kadar açık ve net!
Mustafa Kemal’in kabrine örgütsüzce gitmek, dağınık, içi boş ve kof olan, onun ideallerinin sıyrıltılıp, devrimci köşelerinin saklandığı biçimlerle gitmek; Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanı olan AKP’gilleri pek hoşnut ediyor.
İçi Mustafa Kemal sevgisi ve Laik Cumhuriyet idealleriyle dolu olan halkımıza, AKP’gilleri sevindirecek davranışlar üzülerek söylüyoruz ki pek yakışmıyor. Mustafa Kemal’in savaşım vererek kurduğu Laik Cumhuriyet’in kazanımlarını ve onun tam zıttı olan kadim tefeci bezirgan sermayenin bugünkü zümresi AKP’gillere karşı Mustafa Kemal’i ve onun ideallerini cap canlı bir biçimde bayrak yapamaz ve onu dövüştüremez hale gelirsek maalesef kaybederiz. İşte onlar bunu istiyorlar! Mustafa Kemal’i ve onun neye savaşım vererek kurduğu Cumhuriyeti hasır altı etmek, saklamak, itibarsızlaştırmak istiyorlar. Onun ideallerini kitlelerin kalbinden, yüreğinden sökmek; sökemediği ölçüde anlamsızlaştırmak, zararsız kılmak istiyorlar.
Niteliksiz, örgütsüz olan halkımızın bu AKP’gillerin saldırıları karşısında nasıl davranmaması gerektiğini, en azından Anıtkabir’e ulusal bayramlarda hangi biçimlerde gitmemesi gerektiğini az birazda olsa bahsetmiş olduk. Elbbette ders verircesine, üst perdeden ahkam kesmek değil niyetimiz. Tam tersi bir yanlışı gördüğümüz için yüreğimize söz geçiremiyoruz. İlla ortaya koyacağız, bahsedeceğiz bunlardan, yoksa bahsetmedik mi ne insan oluruz, ne yurtsever! Ne farkımız kalır çıkar ve menfaat için susanlardan?…
Peki ya bunun farkında olan nitelikli insanlar ne yapıyor, diyor belki bazılarınız. Onlar her defasında ulusal bayramlarda örgütlü, disiplinli ve Mustafa Kemal’i orta çağcı gericiliğe, onun savaşım vererek zafer elde ettiği emperyalistlere ve yerli ortaklarına karşı bayrak yaparak yürüyor. Bundan 2-3 sene önce her ulusal bayramda Mustafa Kemal’in ideallerini anlamış, farkında olan ve yekten cepheden onun ideallerinin bayraktarlığını yapan, onu cap canlı savaştıran İkinci Kurtuluş Savaşçıları Anıtkabir’e sorunsuz bir şekilde bayraklarıyla, flamalarıyla girebiliyorken son 2-3 senedir maalesef AKP’giller tarafından engelleniyorlar.
Anıtkabir Komutanlığı, hiçbir hukuksal zemini olmayan hukuk dışı emirlerle davranıyor. Engelliyor İkinci Kurtuluş Savaşçısı insanlarımızı. Çünkü egemen güçler korkuyor, biliyor ki bu insanlar diğerlerinden, yani bastırılmış, silikleştirilmiş olan magazinsel, niteliksiz kişilerden değiller. Bizzat Mustafa Kemal’in ideallerini bayrak edinip gelmişler. Niyetleri fotoğraf çektirmek, ikonlaştırılmış olan “Atatürk” kültüne yapışmak değil… Tam tersi cephede Emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı savaşan Mustafa Kemal’i anmaya, ona İkinci Kurtuluş Savaşı sözü vermeye gelmişler. İşte tamda bu yüzden ellerinde Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafı var. Hepimiz biliyoruz ki bunlar en çok kalpaklı Mustafa Kemal’den korkarlar.
Düşman görüyor bu “niteliksiz kalabalık – nitelikli kalabalık” farkını ve ona göre davranıyor. Hemen önlemler alıyor, daha Anıtkabir’e doğru yürürken önlerini kesiyorlar. İzin vermiyorlar, Mustafa Kemal’i engelliyorlar. Korkuyorlar Mustafa Kemal gibi yüreği “Bağımsızlık benim karakterimdir” diye bağıran insanlardan. Kolluk kuvvetleri hiçbir hukuksal gerekçesi, zemini olmayan mazaretler sıralıyorlar birer birer. Tamamıyla siyasi olan emirleri Kurtuluş Partililerin yüzlerine söylüyorlar. Kolluk Kuvvetleri, 2-3 sene önceki durumdan farklıydı. Bu 30 Ağustos’da doğrudan İkinci kurtuluş Savaşçılarına “şu arabayı görüyor musun, üst düzey yetkililer burada. Alamayız sizi” diyorlardı. İşte engelleyenler, işte emir aldıkları kişiler onlar! Biz, biliyoruz ki; O aracın içindekiler AKP’giller.
Peki, nedir bu engellemenin sebebi? Neden sadece Kurtuluş Partililer önceleri alındıkları yere alınmaz oldular? Gelin hep beraber bakalım bunun sebeplerine.
Devrimler Kartalı Lenin, “Devlet ve Devrim” adlı çalışmasında şunları söylüyor:
“Şimdi Marks’ın teorisinin başına gelen, tarihte özgürlük için savaşan baskılanmış sınıfların devrimci düşünür ve liderlerinin teorilerinin de başına gelmiştir. Büyük devrimcilerin yaşamı boyunca baskılayan sınıflar onları sürekli kovaladı ve teorilerine en zalim kötü niyetlerle, en şiddetli nefret ve en vicdansız yalan ve iftiralarla yaklaştılar. Ölümlerinden sonra onları zararsız ikonlara çevirme, sözün gelişi onları azizleştirme ve baskılanmış sınıfların “tesellisi” için adlarını kutsallaştırma ve bu sonuncusunu aldatma amacıyla aynı zamanda devrim teorisini onun özünden sıyırma, devrimci köşelerini köreltme ve onu adileştirme girişimlerinde bulunuldu.”
Evet, arkadaşlar. Devrimler Kartalı Lenin Usta, nasılda ortaya koyuyor tüm art niyetli amacı değil mi? Peki neymiş “büyük devrimcilerin” anılmasına, mücadele bayraklarının tekrar göndere çekilmesine karşı olan sebepler?
Çünkü onlar; büyük devrimcilerin neye karşı savaşım vererek inşa ettikleri mücadele ve teorilerini, devrimci geleneklerini kitlelerin gözünden saklamak derdindeler. Bugün bizzat Mustafa Kemal’i anlayarak, onun devrimci gelenek ve göreneklerine sahip çıkarak, ortaçağcı sermaye sınıflarının karşısına dikilen HKP’lilerin Anıtkabir’e birden bire keyfiyeten alınmamasının sebebi tam olarak Lenin’in bahsettiği durumdan ibarettir.
Lenin Yoldaş’ın da söylediği üzere “Ölümlerinden sonra onları zararsız ikonlara çevirme, sözün gelişi onları azizleştirme ve baskılanmış sınıfların “tesellisi” için adlarını kutsallaştırma ve bu sonuncusunu aldatma amacıyla aynı zamanda devrim teorisini onun özünden sıyırma, devrimci köşelerini köreltme ve onu adileştirme girişimlerin”e bizzat yekten karşı çıkan HKP’lilerin verdiği mücadele, hakim sınıfların işine gelmedi. Mustafa Kemal’i gerçek anlamda onu anlayarak, mücadelemizde yaşattığımız için onun “devrimci köşelerini” mücadelemizde yaşattığımız için hazmedemediler.
Öyleyse ne hacet Mustafa Kemal’i kitleler önünde “teselli” biblosu yapmak isteyenlerin engellemesi? Sözümüzdür; Mustafa Kemal’i ve Anıtkabir’i itibarsızlaştırmak isteyenleri de ve AKP’gilleri de geldikleri gibi göndereceğiz! Tarih İkinci kurtuluş Savaşçılarının mücadelesini yazacak!
HALKIZ, HALKIYIZ, YENECEĞİZ!
YENİ SEVRE KARŞI YAŞASIN İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞIMIZ! YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ, LAİK, DEMOKRATİK TÜRKİYE MÜCADELEMİZ!
Adana Direniyor’dan Fatih
[1] Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 207.