İslam Dini Üzerine Bazı Notlar

PDF İzle & KaydetYazdır

İslam, Arap kültüründen tamamen, sıdkı sıyrılırcasına ayrı düşünülemez. Çünkü kültür; toplumların sosyolojik gerçekliğidir.

İslam’ın geldiği, bir hüküm olarak mücadelesinin verildiği toplumun Arap toplumu olduğu gerçeğini düşünürsek, hiçbir toplumsal-sosyal olguda olduğu gibi kültürün de bu mücadeleden tamamen sökülüp atıldığı veyahut izlerini taşımadığını söylemek pek gerçekçi olmaz. Kur’an-ı Kerim okunduğu takdirde ve o “kutsal” metinlerin olaylar karşısında ki tavrı incelendiği zaman Arap kültürünün de İslam mücadelesinde yer edindiğini görüyoruz. Bu durum aslında İslam’a atfedilen kutsallığında birçok din olgusunda olduğu gibi, birer “ilahi” güçten ziyade sosyal determinizm etkisini bizlere açıklıyor.

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın şu saptaması bu konuda bahsini ettiğimiz gerçeğin en özet, somut işaretidir:

“İnsanın her davranışı ve düşüncesi: toplum içinde, toplumla birlikte, toplum için ve toplu
olarak yaşamaktır.”
(Metafizik Sosyolojiler, sy. 22, Derleniş Yayınları)

İslam davranışı ve düşüncesi de içinden çıktığı toplumdan (Arap Toplumundan) sosyal – maddi olarak bağımsız düşünülemez. Öyle ki riayet ettiği ve yayıldığı başkaca toplumlarada uzun zamanlar sonra İslam’ın içinden çıktığı toplumun kültürel izlerini diğer toplumlara yansıtmıştır. Bu durum uzun vadede, zaman isteyen bir olgunun vücut bulmasıdır. Kabul ettiriş öyküsüdür. Aynı şekilde de İslam, uğradığı toplumlarda da “(…) toplum içinde, toplumla birlikte, toplum için ve toplum olarak yaşamak” üzere o başkaca toplumların sosyal ve maddi olgusunu kendi “ilahi – kutsal” determinizmine yamamıştır. Bu da su götürmez sosyal determinizm kanunudur (bkz: Ağaca çaput bağlamak, türbede dilek tutmak).

Ağaca çaput bağlamak, Türk toplumuna mazisinden kalma bir davranıştır. Bu olgu zamanla Türklerin İslam’ı kabul edişi veya ettirilişi sonucunda İslam’ın Türk Toplumunda “kutsal” ve “ilahi” oluşunu kabul ettirmek üzere mecburi sosyal determinizmidir. Yani günümüzde “İslam davranışı” sayılan, ancak İslam davranışı olmayan ağaca çaput bağlamak, İslam’ın kendisini Türk Toplumuna kabul ettiriş prosesinin etkisi ve iz düşümü olarak, İslam’ın Türk Toplumunda yaşayabilmesinin mecburi canlı örneğidir.

Birazda İslam üzerine daha detaya girelim isterim.

Kur’an kendisi bizzat “rızıkta eşitlik” diyor, arkadaşlar. Peki, nedir bu rızık? Ne anlama gelmektedir? “Rızık” Arapça kökenli kelimedir. Arap kökenli birisi olarak Türkçeye çevirdiğimde şu anlamları ifade etmektedir; nimet, günlük ekmek ve İslam felsefesine göre de “yenilen, içilen ve faydalanılan şey” anlamını taşımaktadır. Peki, bugünkü anlamıyla baktığımızda da daha kapsamlı ve en anlaşılır özet biçimde ekonomik terimini ortaya koyacak olursak rızık demek; geçim araçları demektir, üretim araçları demektir… Yani, Kur’an geçim kaynaklarında eşit olmayı buyuruyor, arkadaşlar. Ve devam eder Kur’an bu konuda şunları söyler; “Rızkı yaratanda verende Allah`tır.” (Zâriyât Suresi 58. Ayet)

Bugünkü anlamıyla geçim kaynaklarının, günlük yaşam kaynaklarının üzerinde tek egemenin Allah olduğunu beyan eder. Yani, Kur’an en kaba deyimle rızıkta (Geçim kaynaklarında, Üretim araçlarında) insanın insanı sömürmesine, şeytanlaşmasına, mal küplemesine -yani kişicil mülke- karşıdır.

Peki, bugün Müslüman coğrafyasında “Allah” diyerek yönetenlerin, insanları din adına güden egemenlerin yaptığına baktığımızda zerre olsun Kur’an-ın öğretileriyle uyumluluk görüyor musunuz?

Hayır arkadaşlar…

Tek gördüğümüz şey, mazlum ve yoksul insanların Allah ile aldatılması, şükür istismarı üzerinden yoksulun ve mazlumun rızkının çalındığını görüyoruz. Yani en büyük aldatıcı elindeki din silahıyla insanlığı soyup soğana çeviriyor, iktidarını bu kutsallık ile perçinliyor.

İslamı da bu şekliyle değerlendirebilmek, bu yanıyla da ortaya koymak gerçek bilimin gerekliliğidir. Öyleyse ülkemizin en yaygın, en çok inanılan dini olan İslamı Kur’an-ın kendisinin de ifade ettiği üzere “Allahla aldatanlarına” karşı onu en iyi şekilde biz bileceğiz. İslamın vicdan yönünü ortaya koyacağız. Onu din ve Allah söylemiyle halkı güdenlerin elinden çekip alacağız. Böylelikle din afyon olmaktan çıkacak ve kişicil vicdan muhasebesi olarak kalacaktır. Türkiye Devriminin Önderi, Ustamız Hikmet Kıvılcımlının “Allah-Peygamber-Kitap” eserinde İslamın bu yönü “İslam Sosyalizmi” olarak nitelenmektedir. Bu eser tarihçil maddecilik bilimi olan Marksist metotlarca ortaya konmuştur.

Bazılarımız “yahu din ve sosyalizm ne alaka?” diyebilirler. Bu arkadaşlar eğer sorularında samimiyse açıklamak bizim boynumuzun borcudur.

Sosyalizm; en nihayetinde insanlık tarihinin, insanlığın kendisinin zamane bir gerçekliğidir. İnsan, içinden çıktığı sınıfsız toplumda ilkel sosyalizmi yaşamıştır. Bu sebeple sosyalizm eşittir; insanlığın belleği, kendisi demektir. O yüzdendir ki sosyalizm düşmanlığının varacağı nokta kesinlikle yine insanlık düşmanlığıdır.

Tarihsel gidişat ve devinim içerisinde sosyalizm zamane alametidir, dedik. İnsanlığın kapitalizmden daha önce ve en eski, sahip olduğu varlığıdır Sosyalizm. Bu sebepten dünya üzerindeki hiçbir şey az çok, ucundan kıyısından sosyalizmin kendisine tutunmadan insanlığın karşısına çıkamamıştır.

İşte her olguda olduğu gibi İslamda da bu durum böyle olmuştur. Sosyalizm ilkel öğreti ve gelenekleri bakımıyla Kur’an-ın ucundan kıyısına, az çok diline egemen olmuştur. Böylelikle “İslam Sosyalizmi” denilen olgu insanlığın en eski, zamane alameti olan tarihsel servetinin gelenek-görenek ve öğretileri ile yoğrulmuş, insanın kendi bilincinde kabul görmüştür. Bu gerçeklikle birlikte yoğrulan Kur’an-ın ayetlerinin belirli bölümlerinde o günün koşullarına uygun, o günün koşullarının el verdiği kadarınca “eşitlik ve adalet” vurgusu ön plana çıkmıştır. İslamın vicdan veyahut sosyalist öğretisi bu devinim içerisinde olgunlaşmıştır. Komşusu açken tok yatan o sebeple ilkel sosyalist tedrisattan geçmiş insanın ayıpladığı şeydir.

Tarihe ve insanlığa dair her şeye gerçek bilimle baktığımızda ve olanı olduğu gibi ortaya koyduğumuzda her şey dupduru, berrak ve netçe ortaya çıkacaktır. Bu coğrafyayı anlamak için bunları bilmek ve bu bilime sahip olmak gerekir. İşte o zaman proletarya enternasyonalizmi mümkün olacaktır. İslam Sosyalizminin vuku ettiği bazı ayetler üzerinden gidelim…

KASAS SURESİ 5. AYET

“Biz ise, o ülkede temel hak ve hürriyetleri yok sayılan güçsüzlere, baskıcı, zâlim idareler altında ezilenlere lütufta bulunmak, onları önderler olarak yetiştirmek, o topraklara vâris kılarak, ötekilerin yerine geçirmek, oraya hâkim hale getirmek istiyorduk” (Bkz. Kur’ân-ı Kerim, 7/137; 26/59; 29/39; 40/24)

İşte bugün bunu biz devrimciler, sosyalistler yeryüzünde hâkim kılmak için mücadele ediyoruz. Modern Toplumun ezilen sosyal sınıfı olan, sürekli sömürüye ve zalimliğe uğratılan işçi sınıfını iktidar yapmak için savaşıyoruz.

Bugün elinde Kur’an-ı Kerim, dilinde dua ile gezen, Kur’an-ın da dikkat çektiği “Allah’la aldatanlar” İslam’ın bu özünü saklıyorlar, duyulsun ve bilinsin istemiyorlar. Sadece saklamakla kalmıyorlar, birde ezenleri; yani günümüz Nemrutlarını iktidarda Allah adına durduklarını söylüyorlar. Onların iktidarlarına destek verip, onlar adına ezilenlere sahip çıktıklarını iddia ediyorlar. İşte bu Allah’a koşulan şirklerin en galiz ve acımasız olanıdır. Onlar ki ibret dahi almaktan imtina ediyorlar.
Hemde bilerek, isteyerek…

Bugün, CIA-Pentagon’un tedrisatıyla ve AB-D Emperyalistleri tarafından, “Komünizmle Mücadele Derneği” gibi girişimlerle özünde “Haçlı Ordusu” benzeri faaliyetlerle adları “dinsiz komünist” olarak çıkarılan Bilimsel Sosyalistler, her sosyal olgu gibi önümüzde duran din olgusunun öğretisi olan, çağrısı olan adalet, eşitlik ve sömürüsüz yani ezenin ve ezilenin olmadığı bir dünya için cihad(devrim) ediyor. Demekki bu Cihadın(Devrimin) en ulusuna, en hakkaniyetli, adaletli ve eşitlikçi mücadelesine bugünün Modern Sosyal Sınıflı Toplumlarında Bilimsel Sosyalistler yön veriyor.

İslam ve geriye kalan tüm din olgusuna tarihsel maddecilik bilimi ile bakan herkesçe hemen kavranıp hemen anlaşılacak olaylardır bunlar.

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı), “Fiyatları belirleyen Allah’tır.” dedi, ülkemizdeki artan pahalılık ortamı için değil mi, arkadaşlar?

Tefeci-Bezirgân Simsarı Ali Erbaş, hiç mi inandığını söylediği dinin kutsal kitabını okumaz? Hemencecik aklımıza bu soru gelmelidir. Aslında okur ve bilir, ama bunların inancı Kur’an İslam’ına yada öğretisine göre değildir. Onların inandığı tek bir şey var. Para Tanrısı…

Yalnız ona tapar ve onun yolunda yoksula, ezilmişe şükretmeyi öğretirler. Onlarınki samimi, gerçek Müslümanlık hiç değildir. Öyle olsa idi şu fetvayı vermezdi.

Bakın Kur’an-ı Kerim sizler için ne diyor?

“Başınıza gelen her musibet, kendi ihmal ve kusurlarınız yüzündendir” (Şura suresi 30. Ayet.)

Hiç utanmaz, Allah’tan korkmaz mısınız? Nasıl olur da Müslümanlara şirk koşmayı fetva diye ilan edersiniz?!

“Bakara makara” diyen AKP’giller’den ancak bu beklenir. Zaten onlar Kur’an-ı Kerim’in bahsettiği “Allah’la aldatan”lardandır. Öyle ki bunların sınıfsal temeli antika çağa ve Sümerlere dek uzanan tarihsel gerçekliğe dayanır. Bugün inandıkları dinin adı: CIA-Pentagon İslamıdır.

Kur’an-ı Kerim “infak edin”, “mal küplemeyin”, “ihtiyaçtan fazlasını dağıtın” dediği halde bunlar dünyalık yaşamlarını garanti ederler. Ahiretlik yaşamazlar. Ölüm yokmuşcasına, sanki hesap günü yokmuşcasına Allah’a şirk koşa koşa din kisvesi altında dünyalık menfaatlerine dini aracı ederler.

Ne diyelim? Ancak saf, kalbi temiz ama bir o kadarda cahil bırakılmışları kandırırlar. Kur’an-ı Kerim, “ikra” diye başlar. Yani “oku” diye emreder. Ey samimi, içtenlikli Müslüman, hiçbir şey bilmiyorsan “oku” onu da yapamıyorsan ne diye “Müslümanım” dersin? İşte kendisine “Müslümanım” diyen her kişi bu soruları kendisine ve vicdanına sormakla mükelleftir.

ÇAĞIMIZDA “GERÇEK MÜSLÜMAN” NASIL OLUNMALIDIR?

Kendine gerçekten “Müslümanım” diyen her kişinin Kasas Suresi 5. Ayete göz atması gerekir. Allah, ezilenleri iktidar kılmak istiyordu. Firavunlara karşı onları önderler yapmak istiyordu.

Peki, günümüz Modern Sosyal Sınıflı Çağında bu Müslümanlıkta nereye denk düşer? Elbette işçi sınıfının ve ezilenlerin iktidarına denk düşer. Allah, Kur-anda onları “doğal varisler” olarak görüyordu. Yani Allah onları yeryüzünde ki yüzleri, varisi olarak işaret ediyor. O vakit kendine gerçekten “Müslüman” diyen her kişinin sosyalizm mücadelesinden başka bir mücadeleye destek olması düşünülemez. İşçi sınıfının ve insanlığın kurtuluş mücadelesine yani sosyalizmin proletarya iktidarına, Allah’ın yer yüzündeki yüzlerine ve varislerine işaret edilen iktidar verilmelidir. Bu sebeple Mekke’de ki Arap milyoner, Türkiye’de ki sözde Müslüman iş adamları bizzat Muhammed ve Allah’ın buyruklarına, öğretilerine ters düşmektedir. Onlar, bizzat Kur-anın ilkel sosyalist öğretilerini hasır altı etmek derdindedir. Ve ilk 23 Sureyi okuduğumuzda görüyoruz ki Parababalarına karşı bir isyan muhtırasıdır. Öyleyse Muhammedin de yaptığı gibi yapmak lazım. Ne yaptı Muhammed? Mekke’yi haraca kesmiş 8 tane Parababasına karşı gelerek tüm bunları yaptı. O vakit gerçek Müslüman`ın başlıca görevi çağının Firavunlarına, mal küpleyen, servet sahibi olanlara, garibanı ve emekçi yoksul halkları ezen, sömüren Parababalarına karşı mücadele etmektir. Eğer öyle yapmıyorsa, onun için mücadele etmiyorsa, Müslümanlığı ve inancıda laftadır, ritüellere sıkışmıştır. Haliylede özünü kaybetmiştir, kof ve içi boş hale getirilmiştir.

Şimdi gelin hep birlikte, bu CIA-Pentagon İslamcılarına ve söylediklerine bakalım… Ortaçağcı Gericilerin “Kur’an İslam’ına” karşı olduğunu biliyor muydunuz? Onlar ağızlarını her açtıklarında İslam’ın yolunda olduklarını, din adamı olduklarını söylerler, ama CIA-Pentagon İslam’ından başka hiçbir şeyin yolunda olmazlar.

Neden mi?

Gelin, hep birlikte şu şarlatanların sözlerini inceleyelim:

“Fethullah Gülen: Kur’an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı!
Cübbeli Ahmet Hoca: Kur’an Müslümanlığı demek dinsizlik demek ya!
Halil Konakçı: Bize Kur’an yeter demek zındıklıktır!

Hepsi aynı yerden konuşuyor. Hepsi İslam Dininin tek kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerimin bilinmesini, anlaşılmasını istemiyor. Çünkü gelecek nesiller Kur’an Müslümanı olunca, yani İslam Dininin kutsal kitabını anlayarak okuyunca bunlar cahil ve sorgulamayan halkımızı Allah ile bu kadar kolay aldatamayacaklarını adları gibi biliyorlar. Din adına saltanatlarına devam edemeyecek olduklarını görüyorlar. Kendilerine kul-köle kişiler yaratamayacaklarının farkında oldukları için hep bir ağızdan, aynı tornadan çıkarcasına saldırdıkları tek şey Kur’an İslamı oluyor.

Hal böyle olunca hepsi İngiliz-ABD kucağında “Yeşil Kuşak Projesi’nin” görevi gereği din adına halkımızı “kindar ve dindar” nesiller olarak yetiştiriyorlar.

Bunların tarikat-cemaat ve teşkilatlarında aldatarak yanlarına çektikleri çocuklara Kur’an Meali okutmayı yasaklıyorlar. Okuyanı da Tarikat-Cemaat yurtlarından ve evlerinden kovmakla, ailelerine de maddi destek vermemekle tehdit ediyorlar.

Gariban, mazlum halk çocuklarıda onca yoksulluk ve açlık içinde bunların kara prangalarına mecbur hale geliyorlar.

Şimdi soruyorum samimi Müslüman insanlarımıza: Bunlar neyin, kimin Müslümanlığını savunuyor olabilir?

Çünkü bunlara göre Kur’an-ı Kerim anlaşıldığı vakit sonları gelmiş demektir. Kur’an “infak edin” der, yani ihtiyaçtan fazlasını küplemeyi, kuldan saklamayı yasaklar. Kur’an-ı Kerim’in ilk 23 Suresi Parababalarına lanet eder, baştada söylediğimiz üzere… Onlara karşı isyan ve hak mücadelesini örgütler. Bunlar Kur’an-ı Kerim’i mızraklarının ucuna takanların devamcıları, o sebeple de ölümden korkarcasına Kur’an Müslümanlığından korkarlar.

Adana’dan Fatih

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir