Sosyalist – 20 Ocak 1967
Yeryüzünün her beş insanından birisi Çinli. Batı dünyası ikisini bir arada haklıyamıyacağını anladığı Çin’le Sovyetler’i birbirlerine düşürmekten başka kurtuluş umudu görmüyor. Bu uğurda her günkü ajanların yağdırdıkları ortada. Fransa’nın dünya birinciliğini kazanmış dergisi Match’ta en işlek röportaj ustası Raymond Cartier: “Dünyaya karşı 700 milyon Çinli” yazısı ile konuyu şöyle inceliyor. “12 Ağustos 1966 Cuma günü, derilerini güneşte bronzlaştırmaktan başka hiçbir şeyi umursamıyan Avrupalılar için, göze çarpıcı hiç bir şey olmamıştı. Pekin’de, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Plenum’u (Tüm üyeler toplantısı) yapıldı. Bundan önceki Onuncu Plenum 28 Eylül 1962’de yapılmıştı. O zaman (1962 yılı) Şehzâde kabahat işledi mi, uşağa dayak atıldığı gibi: Çinliler, Tito’yu yeni- revizyonizm yaptığı (prensipleri bozduğu) için kırbaçlamışlardı. Rusya gene büyük kardeş ülke, ve “sosyalist ordugâhının şefi” sayılıyordu. Onuncu Plenum: “Sovyetler Birliği ve öteki kardeş sosyalist ülkelerle dostça ilişkiler, karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği” yapmaktan yana çıkmıştı.
1966 Onbirinci Plenum’u Sovyetlere “Hainler” diyordu. Sovyetleri “Kapitalist dünya içinde emperyalizmi ve sömürgeciliği savunmak, sosyalist dünya içinde kapitalizmi yeniden tahta çıkarmak”la suçluyordu… Sovyetler’in hükümet gazetesi İzvestiya dahi bir takım mektuplar alıyordu. Bunlar, son günlerde mal edinme zevkinin olağanüstü yaygınlaştığını belirtiyorlardı. Buzdolapları, televizyonlar, kişisel otomobiller çoğalmıştı. Barınılan yerlerin üçte biri, içinde oturanların olmuştu. Kolhozlarda (Halk çiftliklerinde) kişilere bırakılan tarlacıklar (en çok 25 dönüm) Sovyetler Birliği’nde tüketilen etin %42’sini, patatesin %60’ını, yumurtanın %73’ünü üretiyordu. İktisatçı V. Stefanov ise, bunda sosyalizmi üzecek bir şey olmadığını anlatıyordu. Kanunca Sovyet yurtdaşlarının mücevherleri, birer köşkü, otomobili bulunabilirdi. Bir fabrika veya mağazaları olamazdı.
Çin’de devrim, eski devrin alâmetlerini siliyor. Vaktiyle Fransa’da Dört acûze: Vergi sisteminin dayandığı dört mükellefıyetti. Bugünkü Çin’de ipliği pazara çıkarılan dört acûze: Eski felsefe, eski kültür, eski görenekler, eski geleneklerdi. Fransız devriminde iskâmbil kâğıtlarında papazın yerine domuz konulmuştu. Çin kültür devrimi satranç kulüplerini dağıtıyor, açıkça derebeği oyununu yasak ediyor. 24 saat içinde dünyayı korkutan kızıl bekçiler ün aldılar. Bunlar 20 yaşından küçüktürler. Şanghay, Kanton veya Pekin’de otururlar. Bütün üniformaları bir kızıl pazukenttir. Kutsal görevleri: Maocu düzeni egemen kılmaktır. Kızıl bekçiler, mağazalardaki bütün saç, yüz cilâlama merhemlerini döküp attılar. “Çocuklarda hacıağa ve revizyonist alışkanlıklarını uyandıracak” mini mini saatler, çantalar gibi oyuncakları temizlediler. Bilinmez bir içgüdü ile kara gözlükleri kırdılar.
Rusya’da askerler, siyasal, ekonomik ya da sosyal bir rol oynamak üzere ordu işleri dışına pek çıkmazlar. Çin’de ordu, millî hayatın bütün biçimlerine çok daha aşırıca katışıyor. 12 Ağustos’ta, doktrincilerin başı Liu Şao-Şi parti rütbelerinin ansızın sekizinci basamağına düştü. Mareşal Lin Piao, altıncı basamaktan ikinciliğe yükseldi. Birkaç gün sonra, canlı tanrı Mao Tse-Tung Doğu yeli (eski Göksel Barış) alanında göründüğü zaman yirmi yıldan beri ilk defa er ceketini giymişti. Ortaya atılan parolalar şöyleydi: “ordu gibi yap” “ordudan öğren” Rejiminin uluları; Asyalı insanı, yarının komünisti olarak yetiştirecekleri dünya nimetlerine oruçlu ve ihtiraslı gençliği, ordu denilen perhizkâr kalıbın içine dökmek istiyorlar.
Yaradılışın en gururlu ve en ırkçı ulusu olan Çinli “uzun burunlu”, “barbar”, “yalancı şeytan” dediği ak adama (batılıya) karşı hınçlı ve boşvermeyle doludur… Çin başkentinde 10 yabancı ülkenin askerleri silâh çattıkları zaman, Fransız veya İngiliz topçekerleri Yangtse boyunca Şangking’e değin çıktıkları vakit bile Çinliler yeryüzünde en us ve akıllı, en zeki, en medenî ve en güçlü oldukları kanısındaydılar… Şu Yang 700 milyon insanın entelektüel diktatörüydü. Mao gibi Hunan’da doğmuştu. Mao henüz kellesi kesilecek bir âsi iken Yenan’a giden Şu Yang Mao’ya katılmıştı. Bir gün Pekin gazeteleri onu Çinli ruhunu zehirliyen adam saydılar: “Şu Yang, deniyordu, operamız ile tiyatromuzun: “Travyata”, Romeo ve Juliet, Kral Lear” gibi piyesleri oynamasını istiyordu. Çin’de Shekespear ve Rus klâsiklerini halka sevdirmeye kalkmıştı.1962 yılı “Kırmızı Odanın Rüyası” ve “Üç Krallığın Masalı” gibi ortaçağ romanlarının yeniden basımı için 7500 ton kâğıt tahsis ettiği halde başkan Mao’nun eserlerine ancak 70 ton ayırmıştı”.
1967 bitmeden Mao’nun tüm eserleri 30 milyon nüsha çıkacaktır. Bunlara yazdığı “çok önemli izahat”ında Mareşal Lin Piao şöyle diyor:. “Başkan Mao ak medeniyet içinde kendi modelini buldu demek yerinde olmaz. Mao tamamiyle yeni bir Çin dünyasının ve ideolojisinin bağımsız yaratıcısıdır.” Lin Piao’ya göre, Mao’nun uzun kariyeri boyunca gösterdiği başarılar üç büyük başlık altında derlenebilir: “1. Kendi kendimizden başka kimseye bel bağlamıyalım; 2. Ordu ile milleti tek vücut yapalım; 3. Devrimin manivelâsını köylerde bulalım.”
Çinliler hiçbir vakit unutmak nedir bilmezler. “Figaro” gazetesinde James de Caquet yüzlerce benzeri bilinen şöyle bir olayı anıyor: “kurtarılan” bir köyün ahalisi katolik misyonuna 142 milyon 628 bin 999 yuanlık bir fatura sunar bu para 45 yıl önce Boxers’lere karşı sefer açan Avrupalı askerlerin kesmiş oldukları beş armut ağacının hesabı idi. Çin kendisini; 19’uncu yüzyılda ak dünyaca yapılmış hakaretlerin, muazzam mürekkep fâiziyle birlikte alacaklısı sayıyor.
Fransız Komünist Partisi’nin organı olan “Humanite” Gazetesi yazdığı altı makale ile Kızıl Çin’i kınıyor. Neden? Mao Tse Tung’un kişiliği tanrılaştırılıyormuş.
Yabancı Avrupalı: “Çin’de, soğumuş demirdense, aşırıca kızgın demiri tercih ediyorlar” kanısında. Tercümanı ona şu karşılığı veriyor: “Siz Çinli değilsiz. Anlıyamazsınız. Bilirsiniz ki, devrim, briç masasında centilmen tartışması değildir.”