Türksolu 5 Mart 1968
Tam GENOSİT (insan neslini tüketmek) eğilimi şark ağalığının kancıklığı: Tabancanın kabzasıyla milletvekillinin kafatasını çatlat, kaç. Kanlarını acele temizlet. Asansörün içi lök lök kan. Onu da, gazete fotoğrafçılarından kaçırtmak için küçük bir savaşçık yap… “Özerkliği (nedir o?) Anayasaca sağlanmış TRT radyosu haberlerinde tek sözcük söyletme… En “ciddi” gazete bile, uçkur havadislerine tüm sayfalar ayırırken, Büyük Millet Meclisinin kan içinde bırakılmasına 1 sütuncuk versin, İnönü’nün nutkuna 8 sütun.
Ve bütün zıtlıkları bir araya getir.
Kim bu işi yapanlar? 27 Mayısı bulsalar bir kaşık suda boğacak olanlar.
27 Mayıs nedir? Dün silahlı kuvettti: Herkes önünde eğildi. Bugün: Yürürlükte sayılan Anayasa. 27 Mayısın can düşmanları Anayasanın canına okumakla, 27 Mayıstan öç alıyorlar.
Kimdir onlar? 27 Mayısın: “Ben yiyemiyorum, gel sen ye!” derce, elceğiziyle derleyip toparlattıkları ve millet sofrasına “huzur” içinde oturttukları.
27 Mayıs en çok ne ile övündü? KANSIZ ihtilal olmakla. 27 Mayısın sırtında türedi efendiler: İhtilal düşmanı oldukları için KAN istiyorlar. Kan döküyorlar. Çete usulü pusu kurup Büyük Millet Meclisinin ortasında, milletin gözü önünde kan içiyorlar.
Neden? Çünkü analarından emdikleri süt ve milletten emdikleri kan gibi biliyorlar ki; orada kimse onların ellerini kollarını tutmayacaktır; dışarıda ise hiç bir kanun onları sorguya çekemez: DOKUNULMAZLIKLARI vardır. Dokunulmazlıkları olduğu için, milletvekilline tabancayla kan boşalırcasına DOKUNABİLİYORLAR.
Dokunulmazlık niye verilmiştir milletvekilline? Millet yararına gördüğü doğruyu savunurken kimse kılına dokunmasın diye. Nasıl kullanılıyor bu dokunulmazlık? Millet yararına gördüklerini savunan milletvekillerinin kafalarını ve gözlerini cezasızca patlatmak biçiminde…
“İhtilal”e karşı imişler. İhtilal nedir? Alt-üst etmek, tersine çevirmektir.
AP’liler sayesinde iktidara kondukları 27 Mayısın altını üstüne getiriyorlar.
AP’liler: Sayesinde oy avcılığı yapıp yağma sofrasında oturdukları Anayasanın altını üstüne getiriyorlar.
AP’liler: Milletvekilliği dokunulmazlığını, sırf milletvekillerine DOKUNMAK için tersine çeviriyorlar.
AP’liler: Kansız 27 Mayısı kan içinde bırakıp tersine çeviriyorlar.
Demek asıl “İHTİLALCİ” kimmiş? 3 kişiye karşı 300 kişi, arkadan ve cezasızca saldırmak şartıyla, AP!
Niçin bunu yaparlar?
14 Şubat günlü Milliyet’te Bay Metin Toker de bunu soruyor!
“O halde, nedir bu zilli irticâı görmezlikten gelmeleri, hattâ ona göz kırpmaları? Ne inancın, ne körlüğün sonucudur. Düpedüz bir hesaptır bu.”
Ne hesabı? CHP’ye göre “OY” avlama hesabı.
Hayır! AP’liler üzerine bindikleri 27 Mayıs ve Anayasa sayesinde, karşılarında bugünkü “muhalefeti” buldukça, gerekli oyları her zaman torbada keklik biliyorlar. O kekliği yolmanın metodudur bu. Kekliği yolan hırsızın zaifliğini [güçsüzlüğünü] bilen korkaklığıdır bu.
Her çılgın ölçüsüzlük; zaif adamın harcıdır. Kuvvetli adam öyle hesap yapmaz. AP’nin kendisini iktidara getiren ve orada hala tutan herşeyi: 27 Mayıs, yeni Anayasayı, kansız davranışı, milletvekili dokunulmazlığını yoketmesi: bindiği dalı kesmesidir. Bunu yapanlar cahil ve deli olmadıklarına göre ne demek istiyorlar?
Kişi olarak bile kartları değiştiremiyorlar. Aynı AP’liler ilkin 27 Mayıs Paşasını kanrevan ettiler. Sonra TİP sözcüsünü. Şimdi CHP’ye “Sıra sizde!” diyorlar. Gösteri Paşaya, TİP’e, CHP’ye karşı mı? Yoksa, Meclis ortasında yapayalnız bırakılmış Çetin Altan gibi iki üç kişiye karşı mı? AP biliyor ki eğer hala “MEŞRU”luk perdesi ardında oynayaibliyorsa, hep o saldırdıklarının himmetleri sayesinde oynayabiliyor.
AP kabadayıları milletten korktukları için, şamar oğlanı arıyorlar ve ödleri patladığı için millete BLÖF yapıyorlar. Maksatları milletin gözünün kurdunu kırmaktır.
Bu AP’nin memleket sathındaki tutumunun Mecliste sembolleşmesinden başka bir anlam taşımaz. 20 Şubat günlü gazeteler, Güney köyünden Millet Meclisine toprak istemeye giderken 57 yerinden yaralanarak öldürülen köylü Bayram’ın kanlı pantolonunu resmettiler. 21 Şubat günü milletvekili Yunus Koçak’ın “başından fışkıran kıpkızıl olmuş” gömleğini, eşi millete gösteriyordu. Birbiri ardından gelen iki olay birbirinin bütünleyicisidir. Köylü Bayram’ı kanla boğmanın olanağını ispatlamak için, AP zorbaları en DOKUNULMAZ Büyük Millet Meclisinde bile kıllarına dokunulmaksızın nasıl kan dökebildiklerini göstermişlerdir.
Köylü Bayram’ın karnı herşeye aç, lafa toktur. “Allah!” dersin; alnı yere değer “Peygamber!”dersin; başı bulutlara çıkar. Ötede muhtar yahut kelkahya “Toprak” dedi mi; ne Ramazan tutulur, ne Bayram. Alimallah senin Karagöz perdeni başına yıkabilirler. “Vermek bir şey değil, YOLEDER!” diyen Tefeci-Bezirgan ağa efendilerimizin ezeli metodları, SOM DERS vermek; köylünün gözünün kurdunu kırmaktır. Hele Türkiye Büyük Millet Meclisinin o Binbir gece masallarındaki Hârûnerreşid ihtişamlı salonlarında en dokunulmaz saltanatlı sayılan Koçak’ların çetin kafaları resmen kırılırsa, bütün yurt yüzündeki eli kulağında köylü Bayramların gözlerinin kurdu bir daha dirilmemecesine kırılıverir, gibi gelir. Mesele bu denli prozaik, pratik, laik bir Amerikan Pragmatizmidir.
Onun için bizde hergün köylü Bayram’ların anaları ağlatılıp 57 yerinden vurulmuş kanlı poturları teşhir edilmekte, arasıra da bir İşçi Partilinin gömleği “fışkıran kanlardan kıpkızıl olmuş” bulunmaktadır. 300000 kişiye bir Finans-kapital Beyefendisi, 30000 kişiye 1 Tefeci-Bezirgan Ağaefendisi düşüyor. O birer kişi 30 milyon kişinin başka türlü hakkında gelemez.
İnsaf edelim. Adamların hakkı var. Ayda bir Kore harbi çıkarıp, Kıbrıs’ı tepreştirmek gibi hacamatlar kanalmaya yetmiyor. Adamları kan boğacak.
Çok zayıftırlar. Genel İnmeli (Paralitik Generalli) hastalar gibi aşağılık kompleksleriyle yumruk sıkmaya mecburdurlar. Sosyal temelleri atomla kazılmış, mezar çukuruna iki ayağıyla batmış geberen kapitalizmin savunucusu olmak gibi talihsiz bir hastalığa tutulmuşlardır. Dünyada korsanlıkla başlamış olan Kapitalizm, Emperyalist haydutluktan başka bir türlü bitmedi, bitemiyor. Onda akıllı mı yok? Bizim ufaklıklara mı kalmış başka yol tutmak_ Tabii göreceğiz. “Eceli gelen it, câmi duvarına işiyecektir”.
Not: Yazının asıl metninde, devamı bulunmaktadır. Ancak burada bazı bölümler okunamadığı için, bu yayına eklenmemiştir. Gelecek dönemki araştırmalar sonrasında, bu bölüm de eklenecektir.