Ülkemizde son 5 yıldır; gıda, motorin, elektrik, su, doğalgaz, giyim gibi insan yaşamının ve gereksinim kaynaklarının son yıllarda yaşanan döviz artışı ve enflasyonla birlikte pahalılanması ve bunun sonucunda ülkemizde mali krizin ortaya çıkması AKP hükümetini zora sokmuş durumda. Nedeni ise üretim yapmayan ve ihracatını yaptığımız ürünleri dahi ithal etmeye başlayarak dışa bağımlı bir ülke halini almış olmamızdan kaynaklı.
Durum böyle iken halkta, mecliste bulunan “muhalif” partilerinde kurtuluşu görmek istiyor. En büyük güç olarak ise, yerel seçimlerde güç kazanmış ve iktidarı kapma yarışında iddialı CHP, diğer yandan ise seçimlerde CHP’nin oy takviyesi olarak gördüğü Saadet Partisi, bir diğeri ise AKP’nin genel başkanlığını yapmış ve muhafazakarcı liberal kesimin yeni tercihi Davutoğlu.
İngiltere’nin ve yerel sermayenin yeni gözdesi üç silahşörlerin katıldığı ASİAD genel kurulunda yeni ekonomik adımlar palavraları tekrarlandı. Kürsüye çıkan Davutoğlu, sanayi devrimi öncesi ipek yollarından ticaret yapıldığı tarihlerde doğunun batıya üstünlüğü varken sanayi devrimiyle tam tersinin olduğunu ve ardından şunları söyledi:
“19. Yüzyıl dünya ekonomisinin Avrupa’ya kaydığı bir yüzyıl oldu. 20. Yüzyılda ise dünya ekonomisinin finansal sistem ağırlığını oluşturan ABD kıtasına kaydığını görüyoruz. 21. Yüzyıla girerken bütün dünya ABD’nin hegomonik gücünün en yüksek düzeyde seyredeceğini düşünürken bir çok akademisyen gibi bizler de Asya’nın yükselişine dikkatleri çekmiş, 21. Yüzyılın belki ilk yarısının Asya, kaynak paylaşımı açısından da 2. yarısının Afrika’nın öne çıkacağı bir yüzyıl olacağını ifade etmiştik.”
Ardından kürsüye çıkan Karamollaoğlu; “Sermaye ülkeyi terk ediyor”, “Dünyayı dikkate almadan bir politika oluşturmamız kolay değildi” diyerek Finans kapital oligarşisini piyasayı yönetmesi için çağırıyor.
Kılıçdaroğlu ise yine aynı kürsüde “Avrasya bölgesini ihmal ediyoruz” diyerek “iş dünyasının değerli aktörlerini” AKP hükümetine karşı göreve çağırdı.
Görüldüğü gibi bu üç silahşör, ABD ve AB işbirlikçiliğinin yanında Çin sermayesinin de ekonomik hegemonyasına girmeyi amaçlıyor. Kürsüye çıkan üç silahşör kendimiz üretelim, kendimiz kazanalım değil, dış küresel güçlerin ekonomik yapılandırmalarını ülkemizde uygulayalımın peşindeler. AKP’nin üretimi yok eden ve hazır yeyici tefeci bezirgan faaliyetlerine karşılık çözümü uluslararası sermayede, Avrupa Birliği Finans sektöründe ve Çin pazarında buluyor üç silahşörler. AKP’de iktidara geldiği yıllardan bu yana uluslararası sermayeye boğun eğmiş ve yerel sermayeyle yapılaşmış bir hükümettir ancak ülkemizden sindirilemeyen ve cumhuriyet devrimiyle de ortadan kaldırılamamış, dini inançlarına sıkı fıkı ve sorgulamayan kitleleri etkisi altına alabilen tefeci bezirgan sermayeciliğini temsil ettiği için üretimle işi yoktur ve emperyalistlere göbekten bağlıdır. Onlar ne derse onu yapar. Sat dese satar, ver dese verir. Buna en büyük örnek Suudi Arabistan’dır.
Finans-Kapital’de ise durum biraz farklıdır. Üretim vardır ve devlet haznesine bir miktar para yapılan üretimden dolayı geçer. Haznede toplanan para sosyal devletçilik ilkesine göre kullanılır. Ancak üretimi sağlayan işçilerin üretimde söz hakkı yoktur. Söz hakkı siyasi iktidarı ve devleti elinde tutan burjuva sermayesidir. Üretimden sağlanan payın geniş bölümü sermayedarlara ve Avrupa emperyalistlerine dağıtılır. Toplumun ekonomik bağımsızlığı yoktur ve gelir eşitsizliği vardır. Gelirler arasında uçurum farklar vardır.
Yani ülkemizi kalkındıracak ekonomik sistem ne üretimsiz tefeci bezirgan zümresi, ne de uluslararası sermaye birliğidir. Kalkınabileceğimiz tek sistem işgücünün üretkenliğini topluma yayan ve toplumla birlikte ülkenin gelişimini öngören sosyalizmdir. Sosyalizmde şahsi çıkarcı ve rantçı siyasiler değil, sadece halka hizmet için devlet idaresinde görev alan sosyalist siyasetçiler vardır. Ve maaşları bir işçi ile aynıdır. Tarih bunun somut örnekleriyle doludur. Dünyada ilk işçi devrimini gerçekleştirmiş Sovyetler Birliği anayasasına bakınız;
Madde 2) SSCB’nin politik temelini, toprak sahipleri ve kapitalistlerin iktidarının devrilmesi ve proletarya diktatörlüğünün kurulması sonucu büyüyen ve güçlenen Emekçi Milletvekilleri Sovyetleri oluşturur.
Madde 6) Topraklar, yeraltı servetleri, sular ormanlar, işletmeler, fabrikalar, kömür ocakları maden ocakları, demirdeniz ve hava yolu ulaşımı, bankalar, posta ve telefon, devletin örgütlediği büyük tarımsal işletmeler (Sovyet çiftlikleri, Makine ve Traktör İstasyonları vs.) belediye işletmeleri, kentlerde ve endüstri bölgelerinde evlerin arsa mevcudu devletin mülkiyetindedir, yani halkın ortak malıdır.
Sovyetler Birliği’nin kapitalistleri ve büyük toprak sahiplerini “mülksüzleştirme” girişimi başarılı olmuş ve bunun yerine halkın çıkarı doğrultusunda hayata geçirilen ortak mülkiyet (toplumcu mülkiyette diyebiliriz) uygulanmaya başlanmıştır.
Çözüm; hangi ülkede hangi çocuğun kaç lokma ekmek yiyeceğine, servet sahiplerinin bir araya geldiği yemeklerde karar verdiği değil; üretimi, yerel kaynakları ülke yararına kullanabilecek ve ülke kalkınmasını sağlayacak tek gücün yani işçilerin oluşturduğu komitelerden geçmesidir.
Çözüm; burjuva demokrasisinin, reform aldatmacalarıyla işçilerin iş gücünü satın alıp tüm sermayeyi kendi arasında paylaştığı bir yönetim değil, işçi sınıfının ülke yönetiminde hak sahibi olduğu ve uluslararası işçi örgütlenmelerini destekleyen, ortak mülkiyeti egemen kılan proletarya demokrasisidir.
Yaşasın Sosyalizm!
Kahrolsun emperyalizm!
Ankara Direniyor’dan Eren