Cumhuriyet Halk Partisi “markası” ortaya çıkalı 98 yıl geride kaldı… [1] Türkiye siyasetinde en çok istismar edilen markalardan biri olan CHP’nin son istismarcıları, bir de “Yeni” sıfatını eklediler başına.
Nasıl olmuştu bu isimlendirme hatırlayalım. 2010 yılında, elde ettiği popülerlik ile partinin başına geçen Kemal Kılıçdaroğlu, görevine başladığı saniyede “Yeni CHP” kavramını “ağzından kaçırdı”. Bunun üzerine, o süreçlerde partinin “kurtarıcısı” olarak görülen Önder Sav, bu söylemi eleştirerek; “Dünyada ve Türkiye’de bir tek parti vardır o da Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi’ni içerideki ve dışarıdaki düşmanlar eskitemedi. Cumhuriyet Halk Partisi’ne kısa bir süre önce Genel Başkan olmuş olan sayın Kılıçdaroğlu da eskitemeyecektir. İstediği kadar yeni desin. Cumhuriyet Halk Partisi Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet Halk Partisidir.” [2] ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine Kemal Kılıçdaroğlu; ”Biz yeni CHP derken geçmişi unuttuk yeniden CHP kurduk gibi bir anlayışı reddediyoruz. Böyle bir anlayış yok. Yeni CHP’den kastımız CHP’nin yeni yönetimidir. Bu yönetim halktan yana yönetimdir, bu yönetim korkulara karşı direnen, özgürlükçü bir yönetimdir. Özgürlüğü getiren bir yönetimdir. Hiç kimse ama hiç kimse bizi özgürlüğün ve hukukun dışında bir alana taşımayacaktır. Hukuk, özgürlük, yurttaşın hakları, beklentileri bizim de beklentilerimiz olacaktır.” [3] ifadelerini kullanarak bu kavramın çok da ardında durmadı. Ancak pandoranın kutusu açılmıştı bir kere. Dediğine değil, yaptığına bak derler ya, Y-CHP uluslararası emperyalizmin istediği şekli hızlı bir biçimde alıverdi ve “yepyeni” oldu.
Yeni CHP kavramı gökten mi indi Kılıçdaroğlu’na? Hayır, hiç kuşkusuz ki bu söylemin somut bir temeli vardı. CHP, bir gecede gelen işaretle değişmemişti. Şu anda içinde bulunduğu “İktidarının cici muhalefeti” durumu, onun genlerinde mevcuttu. Gelin bu tarihçeye bir göz atalım.
1971’de Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) kuruluşuyla Finans-Kapitalistler (Tekelci Kapitalistler, Holding Patronları) bir dernek, bir işveren topluluğu içerisinde örgütlenme imkânı buldu. TÜSİAD’çılar zaten çok daha öncesinden kendisinin ve efendisi ABD Emperyalistleri’nin çıkarına hareket eden bir zamanlar CHP’nin Celal Bayar Hizbini, Adnan Menderes’in DP’sini, Süleyman Demirel’in AP’sini desteklemektelerdi. CHP’nin durumu ise bu partilerden daha farklıydı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak anıldığı ilk dönemi de kapsarsak, geniş halk tabakalarını yedeklemek için girişimde bulunan, bu bakımdan halkın en yakıcı sorunlarına yönelik söz söyleyen, eyleme geçen hareket olarak, kitlelerin ihtiyaçlarına kulak veren bir kökene sahipti CHP. Sonradan, bu Birinci Kuvayimilliyecilik döneminin saygınlığı bol bol yenilecekti.
Bahsettiğimiz Celal Bayar Hizbi, Laik Cumhuriyet’in ilk yıllarında Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi isimler altında partileşmek istedi fakat Birinci Kuvayimilliyeciler’den izin çıkmadı. Bildiğimiz gibi bunlar Laik Cumhuriyet’e karşı çıkarılmış Şeyh Sait, Menemen vb. gerici isyanları desteklediler. İngiliz Emperyalizmi’nin desteğini alarak çıkarılan bu isyanlara arka çıkarak şimdilerde Laik Cumhuriyet’in devrim şehidi olarak andığımız Kubilay’ı katletmişlerdir. İşte yine aynı hizip, 1946’da bu kez Amerikan Emperyalizmi’nden destek alarak DP’yi kurdu. Böylece CHP içindeki Finans-Kapitalist ve Tefeci-Bezirganların bir kısmı kendisini DP’ye atmıştır.
DP’yi kurmalarının ardından ülkemizin ABD tarafından yarısömürgeleştirilmesine (Yeni bir işgal yöntemi. Orduyla işgal yerine ekonomik ve siyasi işgal, gizli işgal) neden olmuşlardır. Türk Ordusu’nu NATO’ya bağlamışlardır. Hatta yayınlanan belgelere göre Başbakan Menderes o denli köle kuldu ki efendilerine, bakanlarını bile onlara sorarak atamaktaydı. Genç Subaylar önderliğindeki 27 Mayıs Politik Devrimi’yle Menderes-Bayar Diktatörlüğü tekerlenip gitti. 1946’dan sonra içerisindeki Finans-Kapitalistlerin DP’ye transfer olmasının ardından CHP, kendi tabanındaki küçükburjuva ilericilerin ve halkın menfaatine kulak veren bir siyaset gütmeye başlamıştır. Hikmet Kıvılcımlı’nın deyimi ile “CHP’nin yolundan çıkan C.H.P. Büyük Burjuva Partiliğinden, Küçük Burjuva Partliğine” [4] doğru geçmek durumunda kalmıştır.
Merkez sol sloganı, tabana yayılarak iyice özümsetilmiştir partiye. 27 Mayıs’ın ardından ise CHP, politik devrimi en çabuk sahiplenen parti olmuştu. 1960 sonrası 1965’e kadar zaten tüm iktidarların içerisinde CHP bulunmaktaydı. Finans-Kapitalistler anlamıştı ki CHP, kendi küçükburjuva ilericilerinin bulunduğu tabanıyla siyaset yürütünce tehlikeli oluyordu. 1961 Anayasası’yla sosyalizm serbestleşmiş, işçi sınıfının mücadelesi yasallaşmıştı. 27 Mayıs Geleneği ve 1961 Anayasası’nı sahiplenen CHP’nin Çalışma Bakanı Ecevit, 1963’te İşçi Kanunu’nu çıkardı. Böylece işçi sınıfının mücadelesi anayasal düzeyde biraz daha meşrulaştırılmış ve genişletilmiş oldu. Özellikle 68 kuşağının kabarttığı İkinci Kurtuluş Savaşı mücadelesi yükselişi de etkisi ve alternatif bir parti olarak TİP’in varlığı da CHP’nin politik değişimini zorlayan başka etkenlerdi.
İşte başta bahsettiğimiz TÜSİAD’çıların bir kısmı, örgütlenmelerinin ardından CHP içerisine sızarak onun geleneğini soysuzlaştırmak, yozlaştırmak amacındalardı. Bu haince girişimi farkedecek ufka ve siyasi bakış açısına sahip olmayan ama yine de CHP teşkilatına büyük hizmetlerde bulunan Bülent Ecevit, TÜSİAD’çılarla fotoğraf çekilebiliyordu. Bildiğimiz gibi aynı TÜSİAD’çılar sonradan Ecevit’ten memnun kalmayarak, onu gazete ilanıyla devirtecekti 1979’da. Yani 27 Mayıs’ın etkisini yavaş yavaş yitirmesi ve TÜSİAD’ın kuruluşuyla CHP, partisini tekrardan Finans-Kapitalin taleplerine kulak verir hale döndü.
Modern Tüketim Toplumları’nda İşçi Sınıfı, halk tabakaları ve Finans-Kapitalistler arasında bir sınıf mücadelesi mevcuttur. Bu sınıf mücadelesinin arasında kalan küçükburjuva, halk kitlesinin bir öğesi olduğundan zamanla işçi sınıfı cephesine doğru kayar. Teşkilatında hem küçükburjuva ilericilerini hem de Finans-Kapitalistleri barındıran CHP’nin herhalde ki olduğu gibi kalması düşünülemez. Bu mücadelenin sonucunda ya küçükburjuva ilericileri galip gelecektir ya da Finans-Kapitalistler. Bahsettiğimiz dönemde Finans-Kapitalistler azınlık, küçükburjuva ilericileri ise çoğunluktu. Ancak, Finans-Kapitalistler giderek yeni mevziler kazanacak ve uzun bir çekişmenin sonunda partiyi ele geçirecekti. 1980’de gerçekleşen Amerikancı Faşist 12 Eylül Darbesi, işçi sınıfı devrimcilerinin olduğu gibi CHP’deki küçükburjuva ilericilerinin de üzerinden bir silindir misali geçti. En sonundaysa partiyi kapattı.
Askeri Diktatörlüğün sona erişinin ardından CHP’nin mirasçısı olarak kurulduğunu öne süren Necdet Calp’ın Halkçı Parti’sinin ve SODEP’in kadroları, bugünün Y-CHP’sinin ilk çekirdekleridir diyebiliriz. HP ve SODEP’in birleşmesinin ardından kurulan ve daha sonra CHP’ye katılacak olan SHP için – bedence ömrü yetmeyen Erdal İnönü’yü ayrı tutarsak – aynı şeyleri söyleyebiliriz. 1980’de kapatılan CHP; Halkçı Parti, SODEP ve SHP virajlarını geçtikten sonra Y-CHP olarak karşımıza çıktı.
Bugün Y-CHP dediğimizde ne aklımıza gelmelidir? Türkiye’deki Finans-Kapital’in çapul programı olan ve bugünkü iktidar partisi AKP’nin iktisadi programından pek farkı olmayan, 2015 Genel Seçimlerinde duyurulan “Merkez Türkiye” programı, Y-CHP’nin burjuvanın dileklerine kulak veren bir parti olduğunu bize netçe göstermekte. Y-CHP’nin tüm bu süreç içinde farklı olarak ortaya çıkardığı tek şey, AB-D emperyalizminin ve onların kürselleşme adı altında tüm dünyayı çapula açma sürecine harfiyen uyum sağlamasıdır. Y-CHP’nin bugün sahte bir anamuhalefet olmasının kökünde de, aslında iktisadi olarak iktidar ortağı olması yatmaktadır. Y-CHP ekibi, burjuvazinin dileklerine kulak verme, sağdan oy almak için daha sağcı olma, Tefeci-Bezirganlara ödünler verme ve Kuvayimilliyecilik saygınlığını sömürme anlamında, geçmişin ayak izlerini takip etmektedir.
Ankara’dan bir yoldaş
[1] Partinin adı 1923’te “Halk Fırkası”, 1924’te ise “Cumhuriyet Halk Fırkası” adını almıştır.
[2] Milliyet
[3] Haber Türk
[4] Türkiye Direniyor