geopoliticaleconomy.com sitesinde Ben Norton’un “US/France threaten intervention in resource-rich Niger: Fears of war in West Africa” başlıklı yazısının çevirisini sizlerle paylaşıyoruz. Yazının özgün halinde kaynakçalar bağlantı halinde ve numarasız olarak verilmiştir ve tümü İngilizcedir.
ABD ve Fransa, Nijer’de Batı yanlısı bir rejimin yeniden kurulması için dış müdahale tehdidinde bulundu.
Nijer, Avrupa’nın nükleer enerjisi için gerekli olan altın ve uranyumun önemli bir üreticisidir. Ülkede yabancı şirketlerin erişmek istediği önemli petrol rezervleri var. Aynı zamanda büyük ABD drone üslerine de ev sahipliği yapıyor.
Bu Batılı tehditler, hükümetleri müdahalenin bir savaş eylemi olarak kabul edileceği ve dolayısıyla bölgesel bir çatışmayı tetikleyebileceği konusunda uyaran komşu Burkina Faso ve Mali’deki ulusalcı, sömürge karşıtı subayların önderlik ettiği darbelerin ardından geldi.
Batı Afrika doğal kaynaklar açısından zengin. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa için de oldukça stratejik.
Batı Afrika’nın neredeyse tamamı, bölgede acımasız zulümler gerçekleştiren Fransa tarafından sömürgeleştirildi.
Bugün hala Fransa, Batı Afrika ekonomilerini ulusal para birimi olarak CFA Frankı kullanmaya zorlayarak etkili bir şekilde kontrol eden yeni sömürgeci politikaları sürdürüyor.
Senegalli kalkınma ekonomisti Ndongo Samba Sylla, CFA Frankı’nı “ Fransa’nın kendi yönetimi altındaki koloniler arasında ekonomik entegrasyonu teşvik etme ve böylece onların kaynaklarını, ekonomik yapılarını ve siyasi sistemlerini kontrol etme ihtiyacından doğan bir sömürge para birimi” olarak tanımlamakta. [1]
Paris, para politikalarını belirlemekte ve hatta Nijer, Burkina Faso ve Mali dahil olmak üzere çok sayıda Batı Afrika ülkesinin döviz rezervlerinin çoğunu elinde tutmakta.
Sylla, CFA Frankı’nın bu ülkelerde “sanayileşme ve yapısal dönüşümün önünde bir engel” olduğunu ve bunu “kullanan ülkelerdeki ekonomik kalkınma umutlarını yok etmeye devam eden yeni-sömürgeci bir makine” olarak nitelendirdiğini açıkladı.
ABD, Nijer’de en büyük ve en önemli insansız hava aracı üslerinden birine sahip: Hava Üssü 201, dünyanın en fakir ülkelerinden birinde inşa edilmesi 110 milyon dolara mal oldu ve bakımı da yılda 20-30 milyon dolara mal olmakta.
Nijer, Pentagon’un Afrika stratejisi açısından jeostratejik açıdan önemli. Binlerce askerin düzenli olarak konuşlandırıldığı, ABD ve Fransız askeri faaliyetlerinin yoğun olduğu bir bölge olan Sahel’in ortasında yer alıyor.
Washington, ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) kıta genelinde konuşlandırdığı kuvvetlerle koordineli olarak, Kuzey ve Batı Afrika’da askeri hakimiyet kurmak için, Sahel’in kalbindeki Nijer’deki insansız hava aracı üslerini kullanıyor.
Washington Nijer’deki müttefikini kaybederse, yeni ulusalcı askeri hükümet yabancı askeri üsleri kapatmaya ve ülkedeki yaklaşık 1000 ABD askerini azletmeye çalışabilir.
Nijer’in tarihsel olarak Batılı güçlerle tabi olan ilişkisi Nijerya halkına herhangi bir refah getirmedi.
Ülke önemli bir altın üreticisi olmasına rağmen Nijerlilerin yüzde 40’ından fazlası aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. [2]
Nijer aynı zamanda dünyanın en büyük uranyum üreticilerinden biridir. Bu radyoaktif malzeme, Avrupa’da, özellikle de elektriğin yaklaşık üçte birinin nükleer enerjiden geldiği Fransa’da nükleer enerji için hayati önem taşıyor.
Daha az bilineni ise Nijer’in de oldukça büyük petrol rezervlerine sahip olmasıdır. [3]
Piyasa istihbarat şirketi S&P Global Commodity Insights, Nijer’de Temmuz ayında yaşanan darbenin “Afrika ülkesinin önemli bir petrol üreticisi ve ihracatçısı olma planlarını tehlikeye atabileceği” konusunda uyardı. [4]
Nijer’i “Batılı bir müttefik, güvenlik ortağı ve dünyanın en büyük uranyum üreticilerinden biri” olarak tanımladı ve “Afrika Petrol Üreticileri Örgütü’ne göre ülkenin bir milyar varil ham rezerv üzerinde bulunduğuna inanıldığını” ekledi.
S&P Global Commodity Insights, Nijer’in güney komşusu Benin ile ham petrol ihracatını Gine Körfezi ve Atlantik Okyanusu’na taşımak için bir petrol boru hattı inşa ettiğini kaydetti. Ülke “uzun zamandır beklenen bir üretim artışının eşiğinde” ve bir petrol endüstrisi yöneticisi boru hattını “game changer (oyunun kurallarını değiştiren)” olarak nitelendirdi.
Eski bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, piyasa istihbarat firmasına, Mali ve Burkina Faso’daki ulusalcı subayların önderlik ettiği darbelerin ardından “hükümetlerin altın madenlerini aniden kamulaştırarak sanayi devlerini azlettiğinden” şikayet etti.
Nijer’deki darbeden kısa süre sonra ulusalcı askeri hükümetin Batı’ya uranyum ve altın ihracatını engelleme kararı aldığına dair benzer haberler geldi. [5]
Nijer’e ve potansiyel olarak diğer Batı Afrika ülkelerine yabancı askeri müdahale olasılığı gerçekten masada. Bu önemsiz bir gözdağı değil.
Burası Batı müdahalelerinin çok güncel örneklerinin olduğu bir bölge.
Fransa, 2013 ve 2014 yıllarında Nijer’in komşusu Mali’ye askeri müdahale başlattı.
2011 yılındaki rejim değişikliği savaşında, ABD liderliğindeki NATO, Fransa, diğer Avrupa ülkeleri ve Kanada’nın desteğiyle Libya devletini yok etti ve Kuzey Afrika ülkesinin uzun süredir devrimci lideri olan Muammer Kaddafi’yi öldürdü.
On yıl sonra bugün hâlâ Libya’nın derli toplu bir merkezi hükümeti yok. Ülke yıkıcı bir iç savaş halinde.
Libya’yı istikrarsızlaştıran ve harap eden Batılı güçlerin artık bu şiddetli karmaşayı batıya, güneye, Sahel bölgesine kadar genişletme ihtimali var.
Batı Afrika’da anti-kolonyal ulusalcılar iktidara geliyor
Batı Afrika’da iktidarı ele geçiren bazı ulusalcı askeri liderler, sömürgecilik karşıtı hareketlerin tarihi mirasına başvuruyor.
Nijer’in komşusu Burkina Faso’da yeni başkan İbrahim Traoré, Che Guevara’dan alıntı yaparak ve Nikaragua, Venezuela ve Küba’daki sol hükümetlerle ittifak yaparak emperyalizme karşı savaşma sözü verdi.
Traoré, Burkina Faso’nun 1980’lerde halkçı bir devrim başlatan pan-Afrikancı bir subay olan eski Marksist lideri Thomas Sankara’dan ilham alıyor.y
Hatta Traoré, Sankara’nın eski yakın müttefiki Apollinaire Joachim Kyélem de Tambèla’yı başbakan olarak atadı ve onun “ulusun yeniden inşasını” denetleyeceğini söyledi. [6]
Ancak aynı zamanda bu hükümetler son derece istikrarsızlar ve son yıllarda sadece bir değil, bir dizi darbenin ardından iktidara geldiler.
Bu darbelerin bir kısmı ABD veya Fransız orduları tarafından eğitilmiş subaylar tarafından yönetildi. Bazı darbelerde Batı yanlısı askeri hükümetler kuruldu. Ancak diğerleri, Fransız yeni-sömürgeciliğine ve ABD emperyalizmine karşı çıkan ve daha egemen, bağımsız politikalar savunan ulusalcı subaylar tarafından başlatıldı.
Batı Afrika’ya müdahale tehditleri
Nijer’deki yeni hükümetin liderleri, Fransa’nın askeri müdahale planladığı konusunda kamuoyu önünde uyarıda bulundular. [7]
The Guardian’ın haberine göre yetkililer, Paris’in “Nijer’e askeri müdahalede bulunmanın yollarını ve vesilesini aradığını” belirterek, Fransız yetkililerin “gerekli siyasi ve askeri izni almak için” Nijer ulusal muhafızları genelkurmay başkanıyla görüştüğünü belirtti.
İngiliz gazetesi Nijer’in devrilen cumhurbaşkanı Bazoum’u “batılı güçlerin müttefiki” olarak tanımladı.
Paris’in yanı sıra ABD Dışişleri Bakanlığı da Bazoum’la aktif olarak koordinasyon içinde ve müttefikini yeniden iktidara getirme planları yapıyor. [8]
ABD ve Fransa, müdahale planlarına sözde “çok taraflı” bir kılıf sağlamak için Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ile yakın işbirliği içinde çalışıyor.
Reuters, ECOWAS ve “Batı Afrika savunma yöneticilerinin Nijer’deki darbenin tersine çevrilmemesi durumunda askeri harekat için bir plan hazırladıklarını” bildirdi. [9]
İngiltere merkezli haber kaynağı, “Uranyum ve petrol zenginlikleri ve Sahel bölgesindeki İslamcı isyancılara karşı savaşta oynadığı önemli rol göz önüne alındığında, Nijer’in ABD, Çin, Avrupa ve Rusya için stratejik öneme sahip olduğunu” vurguladı.
ECOWAS Nijer’e yaptırım uygularken, ülkenin güney komşusu Nijerya da fiili abluka uygulamaya başladı.
Nijer daha önce elektriğinin yaklaşık %70’ini Nijerya’dan alıyordu. Ancak Batı ile yakın müttefik olan Nijerya hükümeti artık bu gücü kesti. [10]
Ancak dış müdahaleyi dillendirmek yapmaktan daha kolay olabilir, ancak Nijer’in komşuları onu savunmaya geldi.
Burkina Faso ve Mali hükümetleri, “Nijer’e yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin Burkina Faso ve Mali’ye savaş ilanıyla eşdeğer olacağını” belirten ortak bir bildiri yayınladı. [11]
France 24’ün haberine göre Batı Afrika ülkeleri, “Nijer’e yapılacak bir askeri müdahalenin feci sonuçlarının tüm bölgeyi istikrarsızlaştırabileceği” konusunda uyardılar.
Burkina Faso ve Mali ayrıca Batılı hükümetlerin “Nijer halkına ve yetkililerine karşı” uyguladığı “yasa dışı, gayri meşru ve insanlık dışı yaptırımları” da kınadı.
ABD ve Fransa Afrika’da hoşlanmadıkları bir darbeyi farkettiler
Temmuz 2023’ün sonlarında Nijer Devlet Başkanı Muhammed Bazoum devrildiğinde, ABD ve Fransa derhal harekete geçerek onun görevden alınmasını kınadı ve Batı yanlısı liderin yeniden göreve getirilmesini talep etti.
Pek çok Afrikalı eylemci, bu tepkinin ve Batı’nın “demokrasiyi” teşvik etme söyleminin mahçup edici ikiyüzlülüğünü vurguladı. [12]
Geçtiğimiz yüzyılda ABD ve Avrupalı güçler, ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını ilerletmek amacıyla Küresel Güney’de düzinelerce darbeyi meşrulaştırdı, destekledi ve hatta örgütledi.
Batılı güçler tarafından devrilen ve bazı durumlarda öldürülen anti-kolonyal liderler tarafından yönetilen, demokratik olarak seçilmiş hükümetlerin sayısız örneği var.
En bilinen tarihi kesitlerden biri Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin kurucusu Patrice Lumumba’nın olayıydı.
Kongo bir Belçika kolonisiydi. Acımasız Kral Leopold II’nin yönetimi altında Belçika, Kongolu nüfusun yarısını öldürerek [13] burada soykırım gerçekleştirdi. [14]
Lumumba, Avrupa sömürgeciliğine karşı bir bağımsızlık hareketine liderlik etmeye yardımcı oldu ve 1960 yılında demokratik bir şekilde Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı seçildi.
ABD Başkanı Dwight Eisenhower, CIA’ya Lumumba’ya suikast düzenlenmesi emrini verdi. Belçika, casus teşkilatının yardımıyla onu görevden almak için bir darbenin hamisi oldu. [15]
Demokratik olarak seçilmiş Kongolu lider kaçırıldı ve öldürüldü. Vücudu daha sonra asit içinde eritildi. Geride sadece birkaç diş kalmıştı.
Batılı hükümetler birinci soğuk savaş sırasında anti kolonyal liderlere böyle davrandılar. Onları ortadan kaldırmak için darbelere sponsor oldular ve daha sonra onlarca yıldır demir yumrukla hüküm süren sağcı, emperyalist yanlısı diktatörlükleri kurup desteklediler.
Nijer’deki Temmuz 2023 darbesine Batı’nın tepkisi tamamen farklıydı.
Fransız hükümeti ordunun liderliğindeki yeni ulusalcı hükümeti derhal kınadı. Emmanuel Macron’un makamı, güçlü ve hızlı bir karşılık andı içerek, “Başkan, Fransa’ya ve onun çıkarlarına yönelik hiçbir saldırıyı tolere etmeyecektir” diyerek, özellikle Nijer’deki ticari çıkarlarını vurguladı. [16]
ABD Dışişleri Bakanlığı, Pakistan [17] ve Peru’daki [18] seçilmemiş darbe rejimlerini desteklerken, aynı zamanda Nijer’deki yeni askeri hükümeti kınayan bir bildiriyi de hızla yayınladı. [19]
Açıklamada, “ABD, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) Devlet ve Hükümet Başkanlarının Nijer’de anayasal düzeni savunma konusundaki güçlü liderliğini memnuniyetle karşılıyor ve selamlıyor” ifadesine yer verildi.
Washington, Nijer’in devrilen Batı yanlısı liderine atıfta bulunarak, “Başkan Muhammed Bazum ve ailesinin derhal serbest bırakılması ve tüm devlet işlevlerinin yeniden başlatılması” çağrısında bulundu.
ABD, “ECOWAS Başkanının özel temsilcisinin Nijer’e gönderilmesini memnuniyetle karşıladığını” ve “Nijer’in zorluklarla kazanılmış demokrasisini korumak için sonraki adımlar konusunda ECOWAS ve Batı Afrika liderleriyle aktif olarak meşgul olmaya devam edeceğini” ekledi.
ABD ve Fransa, ECOWAS’ı Nijer’e yapılacak bir müdahaleye “çok taraflı” bir kılıf sağlamak için araçsallaştırarak, 2011’de Libya’ya savaş açmak için NATO’yu kullandıklarında uyguladıkları stratejiye geri dönüyorlar.
Şu anda Batılı güçler de Haiti’ye başka bir askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için aynısını yapıyor ve Karayip ülkesini işgal etmek için görünüşte Kenya’nın önderlik ettiği uluslararası bir ittifakı yeniden yaratıyorlar. [20]
Nijer, Avrupa nükleer enerjisi için gerekli olan uranyumun önde gelen üreticisi
Batılı güçlerin Nijer’deki başlıca ekonomik nüfuzundan biri uranyumdur.
Yoksullukla mücadele örgütü Oxfam, 2013 yılında Fransa’nın dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Nijer’deki uranyumdan nasıl tahrip edici bir kâr elde ettiğini ayrıntılarıyla anlatan bir rapor yayınladı. [21]
Nijerliler olarak bilinen (Nijerliler Nijeryalılarla karıştırılmamalıdır) Nijer halkı, bu uranyum çıkarımından neredeyse hiçbir fayda görmedi.
Oxfam, Nijerli bir eylemcinin şu sözlerine atıfta bulundu: “Fransa’da her üç ampulden biri Nijerya uranyumu sayesinde yanıyor. Nijer’de nüfusun yaklaşık yüzde 90’ının elektriğe erişimi yok. Bu durumun devam etmesi mümkün değil”.
Bir Oxfam araştırmacısı, “Dünyanın dördüncü büyük uranyum üreticisi ve Areva ile Fransa’nın stratejik tedarikçisi olan Nijer’in bu çıkarmadan elde edilen gelirden yararlanmaması ve gezegendeki en fakir ülkelerden biri olmaya devam etmesi anlaşılmaz” dedi.
Raporun yayınlanmasından bu yana geçen on yılda istatistikler biraz değişti.
Nijer, 2023 itibarıyla dünyanın yedinci büyük uranyum üreticisidir. [22]
Ancak birçok Batılı medya kuruluşu, Nijer’in Avrupa’nın enerji istikrarı açısından ne kadar önemli olduğunu endişeyle dile getirdi.
Politico, “Nijer darbesi Fransa ve AB’nin uranyum bağımlılığına ilişkin endişeleri artırdı” uyarısında bulundu. [23]
Medya kuruluşu, “Nijer, Fransa’nın uranyum ihtiyacının yüzde 15’ini sağlıyor ve AB’nin toplam uranyum ithalatının beşte birini oluşturuyor” dedi. “2021’de Nijer, AB’nin en büyük uranyum tedarikçisi oldu ve onu Kazakistan ve Rusya izledi”.
Politico şunu da ekledi: “Nijer’deki darbe, uzun vadede Avrupa’nın uranyum ihtiyaçları açısından bir zorluk teşkil edebilir; tıpkı kıtanın, Avrupa nükleer santrallerinde kullanılan bir diğer önemli uranyum tedarikçisi olan Rusya’ya olan bağımlılığını aşamalı olarak ortadan kaldırmaya çalışması gibi.”
Nükleer enerji Avrupa’da nispeten önemlidir. 2022’de AB enerji tüketiminin yaklaşık %10’unu oluşturdu; bu oran, 2002’deki yaklaşık %14’lük zirveden biraz daha düşük. [24]
Fransa’da nükleer enerji daha da önemlidir. 1980’lerden bu yana nükleer, en önemli enerji kaynaklarından biri haline geldi.
2000’li yıllara gelindiğinde Fransa’nın nükleer gücü, petrol kullanımını aşarak 2005’te yaklaşık %40’a ulaştı. Nükleer enerji, 2021’de toplam enerji tüketiminin %36,5’ini (petrol için %31’e kıyasla) oluşturarak hâlâ üstün kalmayı sürdürdü.
Nijer’deki darbeden bu yana hem Fransa hem de AB liderleri, rezervlerinde birkaç yıl yetecek kadar uranyum bulunduğunu belirterek etkilenmeyecekleri konusunda direttiler. [25]
Ancak Nijer’de ulusalcı hükümet iktidarda kalırsa ve uranyum ihracatını kesme yönündeki iddia edilen sözünü yerine getirirse, Avrupa ekonomik sonuçlarla karşı karşıya kalabilir.
Bu aynı zamanda Rusya’nın petrol ihracatını boykot etme ve Rus gazı ithalatını azaltma sözü veren Avrupa için de karmaşık bir döneme denk geliyor.
Rusya, hem petrol hem de gazda dünyanın en büyük üreticilerinden biridir. Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinden ve Batı’nın sert yaptırımlarını uygulamadan önce Rusya, AB’nin en büyük enerji ortağıydı ve birçok üye devletin bir numaralı petrol ve gaz sağlayıcısıydı.
Bazı AB yetkilileri, bölgenin Rusya’ya olan bağımlılığını sona erdirmek için nükleer enerji üretiminin artırılmasını önermişti.
Ancak şimdi AB’nin nükleer enerji için ihtiyaç duyduğu uranyumun en büyük sağlayıcılarından biri, Avrupa’nın yeni sömürgeci politikalarına karşı çıkan ulusalcıların önderliğinde bir darbeye tanık oldu.
Bu aynı zamanda Avrupa’daki pek çok ülkenin resesyona girdiği bir döneme denk geliyor.
AB’nin kalbindeki imalat süper gücü olan Almanya, büyük bir hızla sanayisizleşiyor, bunun nedeni büyük ölçüde ağır sanayinin ihtiyaç duyduğu ucuz enerjinin önemli kaynaklarını kaybetmesi. [26]
Nijer stratejik ABD askeri üslerine ev sahipliği yapıyor
Batı Afrika’daki dış ekonomik tasarımlarına ek olarak, ABD ordusunun bölgede, özellikle birden fazla üs işlettiği Nijer’de devasa bir izi var.
PBS’nin 2019 tarihli bir raporu, Afrika’da ABD askeri varlığının arttığına dikkat çekerek, Pentagon’un Nijer’de yaklaşık 800 personelinin bulunduğunu ortaya koydu (Bu rakam daha sonra kabaca 1000’e yükseldi). [27]
Afrika’daki ABD askeri kuvvetlerinin komutanı General Thomas Waldhauser, Nijer’in Batı yanlısı hükümetini “çok ama çok kötü bir mahallede iyi bir ortak” olarak tanımladı.
PBS, ABD ordusunun Nijer’in Agadez kentinde “Hava Kuvvetleri personelinin şimdiye kadar inşa ettiği en büyük tesis olacak” bir üs kurduğunu belirtti.
Medya kuruluşu, “ABD’nin 2013’ten bu yana Nijer’in başkentindeki başka bir üsten drone misyonları yürüttüğünü” yazdı ve şunu ekledi: “CIA’nın ayrıca Kuzeydoğu Nijer’de başka bir drone üssü kullandığına inanılıyor”.
2023’te haber yapan araştırmacı gazeteci Nick Turse, Nijer’deki Hava Üssü 201’deki bu tesisi şöyle tanımladı: “ABD ordusunun Kuzey ve Batı Afrika’daki üs takımadalarının kilit taşı ve Amerika’nın bölgedeki geniş kapsamlı istihbarat, gözetleme ve güvenlik çabalarının önemli bir parçası”. [28]
Turse The Intercept’te şunları yazdı.
Çarpıcı olan, nüfusun çoğunluğunun elektriğe bile erişiminin olmadığı, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Nijer’de yüz milyonlarca dolar değerindeki bu yüksek teknolojili askeri tesisleri ABD’nin sürdürmesinin yeni-sömürgeci sembolizmidir.
Temmuz 2023 darbesinden önce Washington, Nijer hükümetini Çin ve Rusya’yı izole etme girişiminde kilit bir müttefik olarak görüyordu.
Antony Blinken, bir ABD dışişleri bakanının ilk ziyareti olarak Mart ayında Nijer’e tarihi bir gezi gerçekleştirdi.
Democracy Now, bu gezinin “Biden yönetiminin Çin ve Rusya ile artan rekabetinin bir parçası” olduğunu kaydetti. [29]
Brown Üniversitesi araştırmacısı Stephanie Savell medya kuruluşuna şunları söyledi: “Nijer, ABD’nin bölgedeki güvenlik ortaklıklarının son kalelerinden biri.”
Blinken’in ziyareti, Dışişleri Bakanlığı’nın Aralık 2022’de Afrikalı devlet başkanlarını Biden ile görüşmek üzere Washington DC’ye getiren ABD-Afrika Liderler Zirvesi’nden yalnızca birkaç ay sonra gerçekleşti. [30]
Dışişleri Bakanlığı, zirvenin “Afrika’nın önemli bir jeopolitik oyuncu olduğunun kabulüne dayandığını” yazdı; başka bir deyişle Washington, kıtayı Çin ve Rusya’ya karşı yürüttüğü yeni soğuk savaşta son derece stratejik görüyor.
Darbeler vs devrimler
Batı Afrika’daki yeni ulusalcı hükümetlerin temel zayıflıklarından biri iktidara halk devrimleriyle değil, darbelerle gelmiş olmalarıdır. Bu, eğer tarih bir gösterge olarak alınırsa, daha az istikrarlı oldukları ve sonraki darbelerde devrilebilecekleri anlamına gelir.
Modern tarihteki darbelerin çoğu, neredeyse her zaman Batı emperyalist çıkarlarıyla ittifak halinde olan baskıcı sağcı rejimlerin kurulmasına yol açmış olsa da, bazı solcu liderlerin darbeler yoluyla iktidara gelmelerinin tarihsel bir örneği de mevcut.
Afrika tarihinin en ünlü devrimci liderlerinden biri olan Mısırlı Cemal Abdülnasır, hem monarşizme hem de Avrupa sömürgeciliğine karşı çıkan ilerici Özgür Subaylar Hareketi’nin bir parçası olarak 1952’de bir darbenin yönetilmesine yardımcı oldu.
Nasır, yabancı sömürgeci güçlerin sahip olduğu ekonomik çıkarların çoğunu kamulaştıran ve bazı sosyalist politikalar uygulayan solcu bir ulusalcıydı.
Nasır ayrıca bağımsız bir dış politika sürdürdü ve Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucularından biriydi.
Mısırlı lider, yalnızca Batı Asya’da değil, Kuzey Afrika’da da sömürgecilik karşıtı devrimci ve Arap milliyetçisi hareketlere ilham kaynağı oldu.
1969’da, Mısır’dan sonra sömürgecilik karşıtı, monarşizm karşıtı Özgür Subaylar Hareketi’ne adını veren sol görüşlü askeri lider Muammer Kaddafi’nin liderliğinde başka bir darbe daha oldu.
Like Nasser, Gadhafi implemented socialist policies, using the oil riches in Libya to benefit the people of the country.
Kaddafi, sağlık, eğitim ve barınma alanlarındaki kamu yatırımlarını büyük ölçüde harcayarak güçlü sosyal programlar yarattı.
Kaddafi döneminde Libya, tüm Afrika kıtası arasında en yüksek yaşam standartlarına sahipti. [31]
Kaddafi’nin Libya’sı da aynı şekilde Nikaragua’daki Sandinistalardan Britanya imparatorluğuna direnen İrlandalı Cumhuriyetçilere ve İsrail sömürgeciliğine karşı savaşan yerli Filistinlilere kadar dünya çapındaki devrimci mücadeleleri destekledi.
Ancak 2011’de Kaddafi NATO savaşında öldürüldü. Batı’nın desteklediği aşırı Selefi-cihatçı isyancılar Libya liderini süngüyle vahşice öldürdüğünde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton televizyonda canlı yayında “Geldik, gördük, öldü!” diye sevindi. [32]
NATO’nun 2011 savaşı Libya devletini çökertti. Bugün, on yılı aşkın bir süre sonra, Libya’da hâlâ derli toplu bir merkezi hükümet yok. Kuzey Afrika ülkesi, acımasız bir iç savaşın ortasında kaldı.
NATO’nun Libya hükümetini yok etmesi, açık hava köle pazarlarını bile ülkeye geri getirdi. [33]
Yani Afrika kıtasında solcu liderlerin askeri darbelerle iktidara geldiği tarihsel örnek var. Ama eğer bir halk devrimi yoluyla hükümetin otoritesini ve meşruiyetini sağlamlaştırmazlarsa, başka bir darbeyle ya da yabancı askeri müdahaleyle devrilme ihtimalleri pek olasıdır.
Latin Amerika’da da bunun örnekleri yaşandı.
Örneğin 1968’de Peru’da devrimci askeri lider Juan Velasco Alvarado’nun önderliğinde bir darbe gerçekleşti. Nasser ve Kaddafi gibi o da sosyalist politikalar uyguladı; bankacılık, madencilik ve enerji gibi ekonominin kilit sektörlerini kamulaştırdı.
Velasco, işçi haklarını ve sendikaları desteklerken aynı zamanda Quechua’yı ulusal bir dil haline getirerek önceki (ve gelecekteki) hükümetler tarafından dışlanan Yerli topluluklara eşitlik sağladı.
Ancak Velasco da, 1975’te, Velasco’nun ilerici kazanımlarının çoğunu tersine çeviren General Francisco Morales Bermúdez liderliğindeki başka bir darbeyle devrildi.
Bir başka iyi bilinen örnek, 1992’de ülkenin neoliberal başkanı Carlos Andrés Pérez’e (yaygın olarak CAP olarak bilinir) karşı askeri darbe başlatmaya çalışan Venezuelalı Hugo Chavez’di.
1989’da başlayan ikinci başkanlık döneminde Pérez, kitlesel özelleştirmeler, sübvansiyonlarda kesintiler ve toplu taşıma ücretlerinin artırılması dahil agresif neoliberal ekonomik reformları uyguladı. Bu, kitlesel protestolara yol açtı.
CAP, halk ayaklanmasına aşırı şiddetle karşılık verdi ve orduya protestocuları vurma emri verdi. Binlercesi öldürüldü.
Caracazo olarak bilinen bu neoliberal katliam, Hugo Chavez gibi ilerici askeri liderleri radikalleştirdi.
1992’de Chavez ve diğer bazı solcu subaylar OTP rejimini devirmeye çalıştı. Başarısız oldular ve hapse atıldılar.
Darbe girişimi Chavez’i ulusal bir kahramana dönüştürdü. 1994 yılında affedildi ve serbest bırakıldı, ardından göreve aday oldu ve 1998 başkanlık seçimlerini kazandı.
Ancak, kısa bir süre sonra 2002’de George W. Bush yönetiminin hamiliğinde Başkan Chavez’e karşı gerçekleşen ve kısa süreliğine de olsa başarılı olan darbe, darbelerin ne kadar çoğunlukla demokratik olmayan sağcı elitlerin aracı olduğunu gösteriyor. [34]
Chavez’in, ABD destekli 2002 darbesini tersine çeviren işçi sınıfı Venezüellalılar arasında gördüğü devasa halk desteği, başkan için bir dönüm noktasıydı. Bolivarcı Devrimi derinleştirmesi gerektiğini fark etti ve daha sola, sosyalizme doğru ilerledi.
Bu tarihsel olayların çoğundan alınacak ders şudur: 1949’da Çin’de, 1959’da Küba’da ya da 1979’da Nikaragua’da olduğu gibi bir halk devrimi olmazsa; ilerici ve hatta sosyalist devrimci bir liderin önderlik ettiği bir askeri darbe varsa, o zaman hükümet çok daha az istikrarlı olma eğilimindedir ve onların devrilmesi önemli ölçüde daha kolaydır.
Aslında Burkina Faso tarihte bunun tam örneğidir.
Thomas Sankara, 1983’te askeri darbeyle iktidara geldi. Devrim sürecindeki en yakın müttefiklerinden biri olan Blaise Compaoré, 1987’de Sankara’ya bir darbe daha düzenledi.
Compaoré, uzun zamandır arkadaşı olan Sankara’yı öldürdü ve 1987’den 2014’e kadar ülkeyi diktatör olarak yönetti.
Compaoré, Sankara’nın anti-emperyalist ve sosyalist politikalarını terk etti, sağcı siyaseti ve neoliberal ekonomiyi benimsedi, ABD ve eski sömürgeci Fransa ile yakın ittifak içinde bir dizi hileli seçimle iktidara geldi.
Bu, Batı Afrika’daki durumun şu andaki tehlikelerinden biridir. Gerçek bağımsızlık ve egemenlik isteyen ulusalcı hükümetler var ancak darbeler yoluyla iktidara geldikleri için bu süreç, sağcı bir askeri subayın, solcu bir askeri subayı devirmek ve Batı yanlısı muhafazakar bir rejimi dayatmak için kullanabileceği bir emsal teşkil etmekte.
Üstelik bu sağcı askeri liderler, Batılı hükümetlerden ve şirketlerden destek aldıkları için çoğu zaman onlarca yıl iktidarda kalabiliyorlar.
Birinci soğuk savaş sırasında olan da tam olarak buydu. Afrika kıtasında sömürge karşıtı hükümetleri deviren ve kendi gerici rejimlerini dayatan bir dizi sağcı, Batı yanlısı diktatörlük vardı.
1961’deki Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki Patrice Lumumba’dan, 1966’daki Gana’daki Kwame Nkrumah’a ve 1987’deki Burkina Faso’daki Thomas Sankara’ya kadar birçok solcu anti kolonyal lider, ABD destekli sağcı darbelerle devrildi.
Nijer, Burkina Faso ve Mali’deki ulusalcı hükümetler son derece istikrarsız durumda ve Batı destekli askeri müdahale tehdidi ülkeleri istikrarsızlaştırabilir, daha fazla darbeyi körükleyebilir ve potansiyel olarak bölgesel bir savaşa yol açabilir.
ABD ve Fransa’nın açık hedefi, bölge üzerinde siyasi kontrolü yeniden tesis etmek, bölgenin bereketli doğal kaynaklarından ve jeostratejik konumundan yararlanmaktır.
Batı Afrika’da olup bitenler, Küresel Güney’deki (aynı zamanda Latin Amerika ve Asya bölgelerindeki) önceden sömürgeleştirilmiş ve güvenlik politikaları, gerçek kalkınma, bağımsızlık ve egemenlik arayışı içinde olan ülkelerin, kaynakları, işgücü ve ekonomik durumları üzerinde ulusal kontrol iddia ederek tam bir sömürgecilikten kurtulma arayışında oldukları daha büyük bir uluslararası hareketin parçasıdır.
Ancak emperyal güçler hiçbir şekilde savaşmadan pes etmeyeceklerdir.