80’lerin sonlarına doğru Türk işçi sınıfının genç evlatları ailelerini ırkçı-şoven saldırılardan korumak için bir araya gelmeye başlamışlardır. 90’lara gelindiğinde ise sokaklarda Türk halkının yaşadığı yerler de Türk işçi sınıfının savunma hattı olmak adına 36 Boys Türk çetesi sokaklarda hakimiyet kurmak istemiştir. 36 Boys çetesinin üyeleri kendi figürlerini belirlemeye başlamış yani politize olmuş ve kıyafetlerinde ezilen, hor görülen mazlum halkların simgelerini taşımaya başlamışlardır. 36 Boys, Kızılderili halkını bir çok figürleri tişörtlerini bastırmıştır. Almanya’da ki en büyük anti-şovenist ve anti-ırkçı olan sokak çetesi 36 Boys`tur.
36 Boys, günümüzde bir çok tanınmış sanatçı ve sporcunun kuruluşuna imza attığı direniş simgesidir. Neo-Nazilere karşı direniş gösteren ve mahalle mahalle savaşıp onları püskürten 36 Boys çetesinin içerisinde Almanya’da yaşayan farklı kökenlere sahip insanlarda bulunmaktadır. Yani çete sadece Türklerden oluşmadığı gibi kurucularının büyük çoğunluğunun Türk işçi sınıfımızın evlatları olduğu için “Türk Çetesi” olarak adlandırılmaktadır. 36 Boys’un kuruluşunda günümüz de tanınmış Rap sanatçısı Killa Hakan ve milli sporcular vardır.
Öncelikle 36 Boys çetesinin kurucularının kendi ağızlarından dökülen sözleri alıntılayarak sizlere ufak çapta 36 Boys ne için kuruldu? Nasıl politize oldu? Neye karşı mücadele verdi? gibi sorulara cevap olması niteliğinde bilgi vermeye çalışacağım.
36 Boys çetesi kurucusu Muzaffer Tosun(Muci): “İsmim Muzaffer Tosun. Berlin doğumluyum. Annelerimiz, babalarımız çalışmak amacıyla geldiler tabi buraya(Almanya`ya) Biz de burada doğduk ağa beyimle. Biz, gürbetçi çocuklarıydık. Almanya ile ilgili hatırladığım ilk anım duvarlarda ‘Die Türken raus!’ yani Türkler çıksın gitsin buradan, Hitler amblemi duvarlar da devamlı vardı. Kendimizi korumak için bir 30-40-50 kişi buluşuyorduk. Sağcıların bulunduğu yerlere gözüküyorduk. Zaten bu öyle bir çabuk şey oldu ki- duyuluyordu zaten, “Aha! Türk çeteleri kurulmaya başladı.” diye”
36 Boys çetesi kurucusu Sinan Tosun: “Ben, Sinan Tosun. 36 Boys’un kurucularındanım. Biz, Dazlaklara yönelik tabi bu çeteyi kurduk. Biz, dedik ki “Kreuzberg bizim mahallemiz. Buraya herkes elini kolunu sallayarak girmeyecek!” Kreuzberg’in eski kodu ’36’ diyorduk. Yani mektup yazdın mı Türkiye’ye Berlin 36 diye gönderiyordun. Bir rahmetli arkadaşımız Maksim’di ismi. Maksim bize 1987’de “Siz” dedi “36 Boys niye yapmıyorsunuz?” dedi “Kodunuz size yakışır.” dedi. Biz, o zamana kadar Şimşeklerdik. 36 Boys, bize böyle acayip güzel gelir. O, gün karar veririz. Deriz ki ‘Biz, bundan sonra 36 Boys’uz.”
36 Boys çetesi kurucusu Fevzi Tuncer: “Adım Fevzi Tuncer. 69’dan beri buradayım. 80’ler de bayağı bir kargaşalık vardı. Yabancı düşmanlığı, ırkçı motorcular, dazlaklar falan vardı Kreuzberg 36’da… Anne çalışıyor, baba çalışıyor. Türk çocukları burada hepsi okuldan gelip çantasını atıyor, dışarı çıkıyordu. Biz de çoluk çocuktuk yani 14-15 en büyüğümüz 17-18 yaşındaydı yani. Çatışmalar oldu bayağı ya… Sokak çatışmaları. 50-100 tane Türk genci yine 50-100 tane ırkçıya karşı mesela. Resmen Kreuzberg’i döve döve temizledik yani. Ama kaybettiğimiz arkadaşlarımız bile oldu yani o yüzden öyle oldu. Hani resmen şehit verdik diyebiliriz.”
36 Boys’un önemli isimlerinden Fevzi Tuncer`in bahsettiği sokak savaşlarına dair araştırma yaptım ve bu savaşların büyük çoğunluğunun meydan muharebesi şeklinde olduğunu ve 36 Boys’un savaşta yanlarında Alman Anti-Faşist oluşumların ve Alman Sosyalistlerininde yer aldığını öğrendim. Bu sokak savaşlarına polisin dahi pek karışmadığı seyirci olduğu yani Almanya’nın açıktan Türk işçi sınıfının evlatlarının ölmesini beklediğini görmüş oldum.
Fevzi Tuncer’in bahsettiği sokak savaşından bir görüntü;
Evet… Gördüğümüz gibi 36 Boys, bir direniş simgesidir. Devrimci ilkeleri çoğumuz biliriz. Nedir bu ilkeler? Anti-Şovenist olmak, Anti-Emperyalist olmak, Anti-Faşist olmak, Anti-Feodal olmak gibi vazgeçilmez ilkelerimiz vardır. 36 Boys çetesi bu ilkelerden iki tanesi üzerine tepkimiştir. Yani Anti-Şovenist ve Anti-Faşisttir. Böylelikle yarı-devrimci bir oluşumdur. Marksizm-Leninizm bilimimize göre bu tarz hareketler kendiliğinden oluşan hareketlerdir. 36 Bosy, belki fevkalade bir devrimci oluşum olmayabilir. Zaten bu yüzden yarı-devrimci demeyi tercih ediyorum. Çünkü her ne kadar işçi sınıfından yana tavır koymuş olsalar da anti-şovenist ve anti-faşist bir mücadele vermiş olsalar da en gerekli şekilde pratiği doğru yerde teorinin mihenk taşına vurarak Marksizm-Leninizm bilimiyle tam anlamıyla politize olamamışlardır. Doğrudan sınıfsal bölümlüklerin içinde büyümüş ve ezen-ezilen sınıf piramidinin ezilen kısmında yer almış olmaları ve bu sebeple daha henüz tam anlamıyla teoriyle tanışmadan en aciliyetinden pratikle yoğrulduklarından tam anlamıyla proleterya sosyalizminin getirdiği prensipleri içselleştirememiş ve bu sebeple de devrim yapma iddiasında bulunamamışlardır. Bunun iç ve dış sebepleri mevcuttur. Çünkü 36 Boys, kendi imkanlarıyla teorik zenginlik olmadan pratiğe geçmiş ve nitekim Leninist bir şiddet kullanmamıştır. Zaten öyle bir beklenti de olamazdı da çünkü doğrudan sağlıklı gelişen bir hareket değillerdir. Amma velakin sınıf gerçekliğinin içinde doğmuşlar ve ezen-ezilen sınıf piramidini doğrudan yaşayarak pratik etmişler ve görmüşlerdir.
Ancak Alman Sosyalistlerinin ve Anti-Faşist oluşumların müttefiki konumunda olmuşlardır. Çevrelerinde Alman anti-faşistlerinin ve Sosyalistlerinin olması bilhassa pratikte onlara güç ve moral olmuş ve gerçekten iş sınıfının dostlarının gerçek kurtuluşunun Sosyalistlerle geleceğini görmüş olmuşlardır. Şimdi sizlere 36 Boys’un önemli isimlerinden Soner’de söz:
Soner: “Ben Soner Arslan. Ailem Türkiye`den gelen ilk ailelerden. 36 Boys; Gençlik, çılgınlık, macera, acı, hüzün, paylaşma, dayanışma, birlik beraberlik, eğitim demek. Bilinmeyen bir insanı düşünün, beni nasıl görür? Düşünür “Lan” der “Bunlar tehlikeli her gün adam dövüyormuş şöyle yapıyormuş.” Ama öyle değil ki hakikat. Biz, orada aslında savaştık! Ne gibi şeylere savaştık? Kendi burada ki emniyetimiz için savaştık. Adamlar artık öyle bir duruma geldi ki öldürüyorlar bizi ya! Ve Alman polisi, siyasetçisi hiç biri bir şey yapmıyor. Bizim hesabımız demek ki zamanında yapılmış. “Vakti geldimi bunları yok edeceğiz! İhtiyaç bitti.” Ama ben, burada doğdum ve büyüdüm. Burası benim ülkem! Benim anam, babam(İşçi sınıfı) burayı yaptı.” demektedir.
Gördüğünüz gibi Soner Arslan da Alman Burjuva siyasetinin ve kolluk kuvvetlerinin bir şey yapmadığını ve hatta katliamlara, savaşa seyirci olduğunu söylüyor. Bu elbette Burjuvazinin sınıfsal karakteridir.
Soner Arslan’ın kadın arkadaşı Ute Langkafel: “Buraya, Kreuzberg`e 25 yıl önce taşındım. 36 Boys üyelerini 20 yıldır tanıyorum… Çünkü 90’ların başlarında aktif bir Anti-Faşisttim. Duvar yıkıldıktan sonra Nazilerin bu mahalleye (Doğu bölgesine) gelmesi gerçekten çok saçmaydı. 36 Boys’un onları püskürtmede büyük bir rolü oldu. Ailenize nasıl davranıldığını gördüğünüzde tabi ki öfkelenirsiniz. Ve bu öfke çeteleri sokakta olmaya itiyordu.”
Ute Langkafel hanım, duvarın yıkılmasının aslında ne derece tehlikeli ve İşçi sınıfına nasıl zararlar ve tüm halklara nasıl yıkımlar getirdiğini bizlere anlatıyordu. Duvarın yıkılması demek bujruvazinin tekrar Faşizmi çağırması demektir. Nitekim öyle de olmuştur. Ve Alman Sosyalistleri Neo-Nazileri püskürten 36 Boys için şunları söylemektedir; “Biz, 36 Boys ile beraber ikinci Berlin zaferine imza attık. Hitler’in çocuklarını yendik, püskürttük onları.” demektedirler.
Bu makalede 36 Boys’un belgeselinden de sık sık yararlandık. Soner Bey’in arkadaşı Ute Langkafel hanım, röportaj esnasında Türkiye’nin politik-sol filmlerinin afişlerini tutuyordu ve duvarlarda belgesel boyunca Grup Yorum gibi protest müzik yapan grupların konser afişlerini görmeniz mümkün. En ilgi çekici afiş “36 Boys – Al Jazeera Türk Belgesel”in de “Sınıf uyanıyor” gibi afişlerin görüntüsünü görmek oldu.
Soner Arslan, devam ediyor ve diyor ki; “Bugün bir Polonyalı, Bulgar, Roman bunlara daha hayırlı geliyor. Çünkü onlar daha ucuz rakamlara da çalışıyorlar. Almancaları da yok. Aynı o Firavun dönemi muhabbeti var ya işte “ye, iç oğlum işin burada burada yatıyorsun.” Öyle istiyorlar. Köle istiyorlar bunlar! Köle olmaya razı mısın? Ben değilim. Ama yine bu Almanya’nın siyasetinin sebebi, bugün bir Alman bir Türk genciyle aynı konumda değil, olamaz da olamayacağız da ya çünkü toplum olarak ya asimile olman lazım, kabul etse bile yani sen Türklüğünü inkar edeceksin.”
Alman burjuvazisinin ucuz iş gücünü daha çok kabul ettiğini ve köle gibi ucuz iş gücü satın aldıklarını görüyorsunuz. Ve Soner Arslan, bu durumu Firavun zamanıyla ve kölelikle benzetiyor haklı olarak. Ve diyor ki “Ben köle olmak istemiyorum.” Yani işçi sınıfına sesleniyor aslında “Köle olmayın!” diyor. Ve bu olayı Almanya siyasetine bağlıyor. Yani işin teorik kısmını size söylemem gerekirse Alman ezen sınıfı yani Burjuvazisinin işçiler üzerinde ki etkisi demek istiyor. Ve sınıf bölümlük farkını çat pat da olsa anlamış durumdalar ki şunu diyorlar “Bugün bir Alman bir Türk genciyle aynı konumda değil, olamaz da olamayacağız da” diyor. Çünkü sınıf farklılıklarını ve gerçekliği bunu gösteriyor apaçık pratikle de ortaya çıkıyor. Burjuvazinin işçi sınıfının üzerinde ve omuzlarında kurduğu bu sermaye saltanatında işçi her zaman ezilen kalacaktır. Bu düzenden bize yar olmaz! Ve adam sayılman için Alman burjuvazisinin sıkış pıkış çağırdığı faşizmi de aşmak zorundasın bunu aşmanın ilk şartı da asimilasyon yani kendini inkar etmen gerekir. Çünkü öyle dayatıyor Faşizm…
2012’de Almanya’da işsizlik oranı yerli nüfusta %7’lerdeyken, Türk kökenlilerde %20’lerdedir. Araştırmalara göre de Türk ismiyle iş baş vurusu yapmak dezavantaj halini almış ve Türk kökenli iş baş vurusu yapan birinin aynı özellikler de bir Alman’a göre şansı %14 ile %24 arasıdır.
1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI VE 36 BOYS
36 Boys Almanya’da Türk proleteryasının bağrında doğan bir işçi evlatlarının savunma-anti-şovenist çetesidir. Bunu yukarı da çok anlattık. Peki 36 Boys’un işçi sınıfına karşı özel bir sorumluluğu yok mudur? Elbet vardır… Nitekim ki işçi sınıfının savunma hattı olarak mücadele etmiş bir çetenin 1 Mayıslarda da yeri olmalıdır. Nitekim öyledir de 36 Boys platform halinde Almanya’da 1 Mayıs gösterilerine katılıyor çeşitli etkinliklerde görevler üstleniyor ve etkinikler tertiplemeye çalışmaktadır.
36 Boys’un 1 Mayıs’da ilk yaptığı iş tüm rap sanatçılarını, sanat ve spor emekçilerini sınıfla bir araya getirmek ve gösterilere kanalize etmek olmuştur.
Böylelikle sizlere Almanya’da Türk proleteryasının maruz kaldığı ırkçı-şoven katliamları göstermek ve bu sürecin bir etki-tepki sonucu olarak ortaya çıkmış ve işçi sınıfının bağrından doğmuş olan proletarya savunma hattı 36 Boys hakkında bilgiler iletmiş olduk. Bu deneyimi paylaşmanız umuduyla.