8 Mart neden “Emekçi” kadınlar günüdür (Antalya Direniyor)

PDF İzle & KaydetYazdır

analiz-8mart-emekci8 Mart Emekçi Kadınlar Gününün neden “emekçi” kadınların günü olduğunu, salt bir “kadınlar günü” olarak lanse etmenin neden son derece vahim bir kötülük ve yanlışlık olduğunu, Marksizm-Leninizm mektebinin henüz çömez sayılabilecek bir öğrencisinin kaleminden okuyacaksınız.

Bildiğiniz üzere, bilimsel sosyalizm, diyalektik materyalizme ve bunun ilkelerinin tarihe/toplumsal yaşama uygunlanışı demek olan tarihsel maddeciliğe dayanır.

Ontolojik olarak maddeci(materyalist) olan Marksist dünya görüşü, epistemolojik olarak diyalektik(eytişimsel) yöntemi benimsemektedir. Biz de, eğer Marksist denilebilecek bir analiz yapmak istiyorsak, bunu diyalektik yönteme, diyalektik materyalizme sadık kalarak yapmak durumundayız. Bu bakımdan:

– Bu yazıda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yaşamın sürekli bir hareket, değişim, dönüşüm, yenilenme, doğum ve ölüm, var oluş ve yok oluş, yapım ve yıkım, parlayış ve sönüş, gelişim ve çürüyüş süreci/prosesi olduğunu kabul eden diyalektik yönteme uygun bir şekilde; yani ortaya çıkışı ve gelişim süreci ile birlikte, diğer bir deyimle prose halinde sebep-sonuç ilişkileri ortaya konarak incelenmeye çalışılacaktır. Yine başka bir deyişle, olguyu kavramak için

– Diyalektik materyalizm olguları esas tutarak ilerler- “olgunun tarihine” bakılacaktır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün tarihçesiyle başlayalım.

Takvim yaprakları, 8 Mart 1857’yi gösteriyordu. Nicel kazanımları için, sendikal hakları için emekçiler mücadele bayrağını yükseltip gönderlere çekmekteydiler. Çünkü yaşama sevinçlerini, sağlıklarını, baskı ve sömürünün en ağır koşullarında yitirmişlerdi.

Bunların başında da kadın ve çocuk işçiler gelmekteydi. Olay bir tekstil fabrikasında patlak vermişti. Yaklaşık 40.000 kişiden oluşan dokuma işçileri, daha iyi çalışma şartları istiyorlardı. Daha az iş saati ve eşit işe eşit ücret talep ediyorlardı. Bu yüzden bir grev hareketi başlamıştı.

Burjuva devleti durmadı, sermayenin kolluk kuvvetlerini, polis müfrezelerini tekstil işçilerinin üzerine göndermekten hiç mi hiç çekinmediler. Polisler o gün vahşice işçilere saldırdılar. İşçiler, sermayenin polisleri tarafından fabrikanın içerisine kilitlendiler.

Daha sonra fabrikada bir yangın başladı. İşçiler doğal olarak kaçmaya çalıştıklarında, sermaye sınıfının katil ve kahpe polisinin kapı önüne kurduğu barikatlara takıldılar. O barikatları aşamadılar. Yangın esnasında içeride kalan işçilerden 123 kadın işçi o yangında can verdi. Yangında ölen işçilerin cenazelerine on binlerce insan akın etti.

8 Mart tarihi ilk defa, 1910’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda Alman komünist kadın Clara Zetkin’in önerisiyle gündeme getirildi ve oy birliği ile “Dünya EMEKÇİ Kadınlar Günü” olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler ise, bunu ancak 1975’te kabul edebildi, ama ne hikmetse(!) onlar “EMEKÇİ” kelimesini kullanmaktan itina ile kaçındılar! Birleşmiş Milletler(BM), 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul etti! Altı harften oluşan bir kelimenin üzerinde neden bu kadar duruyorum?

“Altı üstü bir kelime(!)” mi acaba? HAYIR!

Yukarıda incelediğimiz tarihçeden anlaşılacağı üzere, 8 Mart hiç de egemen tekelci- burjuvazinin algılatmaya çalıştığı gibi basit bir cinsiyet kimliğinden ibaret bir anlam taşımıyordu? 8 Mart, cinsi bir niteliği olduğu kadar, ve hatta ondan daha fazla olarak, sınıfsal bir anlam ifade ediyordu! 8 Mart, kapitalistlerin satış yapıp bayram edeceği bir “çiçek satın alma günü” yahut bütün toplumsal sınıflardan kadınların ortak olarak kutlayacağı bir “kadınlar günü” değildi! 8 Mart, toplumun iktisadi alt-yapısal ilişkilerinde sömürülen, EMEKÇİ olan kadınların bir günüydü ve bir bayram değildi!

Aksine bir kinlenme, bir bileylenme, bir mücadele ve savaşım günüydü!

İşte biz bu yüzden, başta proletarya olmak üzere emekçi sınıf, tabaka ve zümreler, ve onların siyasal-bilimsel alandaki savunucuları/temsilcileri olarak bilimsel devrimci sosyalistler, 8 Mart’ın sadece bir “kadınlar günü” olarak burjuvazi tarafından aşılanmasına göz yummayacağız! 8 Mart’ı para babalarının alışveriş merkezlerinde 12 saat sürten kokoş karılarına yar etmeyeceğiz, fabrikalarda 12 saat ter döküp değer yaratan ve sömürüklen emekçi kadınların bir mücadele simgesi olarak yaşatacağız!

ÇÜNKÜ KADIN EMEKÇİLER O FABRİKADA YANARKEN, PARA BABALARININ KARILARI ONLARIN ÜZERİNE POLİS MÜFREZELERİNİ GÖNDERMEKLE MEŞGULDÜ!

İşte bu yüzden ne Peugeot’un, ne Nike’ın ne de Filli Boya’nın Kadınlar Günü kutlamaları bizim için olumlu bir anlam taşımamakta, tam aksine bizim sınıf kinimizi daha da bilemekte ve çok daha fazla bilemektedir. Çünkü onlar acımasızca –özellikle üçüncü dünya ülkelerinde- sömürdükleri kadınların derdinde değildir ve sınıfsal olarak onların düşmanıdırlar! Onların derdi, burjuva-liberal feminist zırvalar, sınıfsal temele dayanmayan yahut felsefi idealizme dayanan saçmalıklar, post-modernizmin bütün bulanıklığı, yahut bunların toplamı ile sınıfsal mücadeleci özelliğini bulandırmaktır 8 Mart’ın. Onlar, toplumda “iki kere proleter olan” kadınların birincil ve doğrudan düşmanları durumundadırlar.

Sonuç olarak bizler, 8 Mart’ın içinin boşaltılmasına göz yumamayız. 8 Mart’ın rengi KIZILDIR! Mor değil! 8 Mart bir mücadele günüdür! Çiçek alma günü değil! 8 Mart kadın EMEKÇİLERİN günüdür! Sömüren sınıf kadınlarının değil! 8 Mart, devrimci kadın hareketinin geleceği için geçmişten gelen bir figürdür!

Bu yüzden, 8 Mart’ın “EMEKÇİ” kadınlar günü olarak tanımlanması sanıldığından önemlidir. Bu yüzden, kimilerince sanıldığı gibi “altı üstü bir kelimeye” takılmıyoruz.

Çünkü o bir kelime, dünyayı alt üst edecek, altını üstüne getirecek sonuna kadar devrimci iradeyi ifade etmektedir. Kadının kurtuluşu sosyalizmdedir. Kadınlar insan toplumunun yarısıdır. Emekçi kadınlar katılmadan devrim olanaksızdır. Devrim olmadan da emekçi kadınların kurtuluşu mümkün değildir.

Yazımızı sonlandırırken, 8 Mart’ı yaratanlardan biri olan Marksist kadın Clara Zetkin’in bir sözüne yer vermek istiyorum: “Proleter kadınlar, şu sözler sizler için proleter erkeklerden daha fazla geçerlidir: Zincilerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok. Fakat kazanacağınız bir dünya var!”

Antalya Direniyor’dan Ege

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir