Nurullah Ankut – BTDK Konuşmaları (3a)

Birlik Tartışmalarını Düzenleme Kurulu (BTDK), sosya­listler arası birliğin teorik ve tarihsel arka planını, imkân ve şartlarını tartışmak üzere 12, 13 ve 19 Ağustos günlerinde toplanan 172 sosyalistin son toplantısında kuruldu. Toplantı ‘Temmuz ayı içersinde, çeşitli sosyalist dergilerde Sosyalistlere, başlığıyla yayınlanan deklarasyonu imzalamış olan 18 kişinin çağrısı üzerine yapılmıştı.  Tarihsel Maddecilik Portalı olarak, Devrimci Mücadele Dergisi’nin “Devrim Üzerine” başlıklı tebliğini sizlerle paylaşıyoruz.


Birlik Tartışmaları – 3, Sosyalist Demokrasi, Tartışma Tutanakları – Tebliğler, sayfa 7-9

NURULLAH ANKUT

Demokrasi hepimizin de bildiği gibi bir devlet biçimidir. Devlet ise yine bildiğimiz gibi bir sınıfın, başka bir sınıfın sırtını yere getirmeye yarayan bir zor, şiddet örgütüdür. Öyleyse her demokrasi ister istemez bir zor, şiddet örgütüdür. Her demokrasi bir diktatörlüktür. Bildiğimiz gibi demokrasi ilk kez eski Grek sitelerinde ortaya anlan, ortaya çıkan bir kavram. Buna biz köleci demokrasi diyoruz. Bildiğiniz gibi bu sitelerde nüfusun büyük çoğunluğunu kölelerin en küçük bir hakkı yok. Bir kölenin öldürülmesi, bir camın kırılmasından daha fazla bir hukuki anlam ifade etmezdi buralarda. Ama bu köle sahiplerinin kendi aralarında demokrasi olmasını ortadan kaldırmıyordu. Efendiler demokrasiye sahiptiler.

Tarihi gelişim mutlakiyetten burjuva demokrasisine doğru İlerliyor. Yine tarihte burjuva demokrasisini görüyoruz. Burada sözde eşitik var, çoğunluğun yönetimi var. Ama üretim fabrikalar, tarlalar küçük bir azınlığın elinde olduğu sürece eşitlik hiçbir zaman hayata geçemedi. Çoğunluğun yönetimi hiçbir zaman hayata geçemedi. Burjuva demokrasisi bir aldatmacadan öte bir anlam taşımadı. Bu demokraside de ücretli kölelerin yani proletaryanın payına düşen yine ezilmek İdi. Özetlersek ücretli kölelikti.

Tarihi gelişim, buradan bir basamak daha ileriye geçer, burada konumuz olan proletarya demokrasisine, ya da demokrasiye ya da aynı anlama gelmek üzere proletarya diktatörlüğüne varır. Buradan da yine bildiğimiz gibi, sonradan da değineceğimiz gibi demokrasisizliğe yani demokrasinin ortadan kalkmasına ve özgürlüğe geçilir. Demokrasiyle özgürlük kavramları çoğu zaman birbirine karıştırılır, ama birbirlerini dıştalar, çelişirler. Proletarya demokrasisinde ise nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan başta işçi sınıfı olmak üzere emekçiler, üretkenler, üreten insanlar artık tarihte İlk kez yedibin yıldan bu yana ilk kez, toplumlar tarihinde İlk kez, kendi kaderlerini ellerine alırlar. Yönetimde söz sahibi olurlar. Buna karşılık çok küçük bir azınlık, sömürücüler, yani burjuvazi baskı altına alınır.

İşçi sınıfı insanlığı kader çağından özgürlük çağına götürecek olduğu için, her türlü sömürüye, sınıfısal karakteri icabı karşı olmak durumundadır. Burada bile, eski sömürücü sınıf olan burjuvazi üzerine baskı uygularken, onu ezmek amacıyla uygulamaz onu ezmeyi düşünmez, sadece onun karşı-devrim niyetlerini, karşı-devrim heveslerini, özlemlerini kursağında bırakmak için, onun planlarını bozmak için baskı uygular, baskı altında tutar. Dedik ki, proletarya demokrasisinin, sosyalist demokrasinin bir adı da proletarya diktatörlüğüdür. Bildiğimiz gibi Marksizmin düşmanları Marksizme şiddeti kan dökücülüğü yakıştırırlar. Öyle demagoji yaparlar. Oysa aslında bu burjuvazinin iğrenç bir yalanından başka bir şey değildir. Şiddet bildiğimiz gibi Marksistlerin prensiplerine yabancıdır. Marx ustanın anıt eseri Kapital’de belirttiği gibi, Marksizmin ya da Bilimcil Sosyalizmin görevi doğum sancılarını kısaltıp, ılımlılaştırmaktır. Bildiğimiz gibi dünyamız, yüzyılımızda sosyalizme gebe, sosyalizmi doğuracak. Bilimcil Sosyalizmin görevi ise bunu en acısız, en kansız biçimde gerçekleştirmektir.

İşçi sınıfı iktidara geldiği sabah, kaçınılmazca diktatörlük, baskı, şiddet uygulamak zorunda kalacak diyoruz. Bu da neden kaynaklanır, bu militarizm ve bürokrasiden kaynaklanır. Tarihte hiçbir zaman bir sınıf gönüllü olarak iktidarı daha üst bir sınıfa teslim etmemiştir. Burjuvazi de gönüllü olarak iktidarını proletaryaya teslim etmeyecektir. Ve proletarya iktidara geldikten sonra bile, karşı-devrim heveslerinden, planlarından vazgeçmeyecektir. O nedenle işçi sınıfı diktatörlük uygulamak zorundadır. Ayrıca işçi sınıfı küçük üretkenleri, siyası olgunluğa erişmemiş proleterleri, yarı proleterleri, küçük burjuvaları, burjuvazinin sallarından koparıp, sosyalizme kazanabilmek için proletarya diktatörlüğünü uygulamak zorundadır. Dernek ki proletarya diktatörlüğünü zorunlu kılan bir neden de işçi sınıfı dışındaki halk çoğunluğunu sosyalizme kazanmaktır. Nüfusun bizim gibi ülkelerde oldukça büyük çoğunluğunu teşkil eden bu kesimi sosyalizme kazanmak. Bu kesim bildiğimiz gibi burjuvazi tarafından bu açıdan proletaryanın saflarına itilir. Ama küçük üretim onu hep kişisel mülkiyete yönlendirdiği için bu yönden de burjuvaziye yakındır. Yani iki keçisini korumak için devrimi satabilir, devrimden vazgeçebilir, devrime ihanet edebilir, burjuvazinin saflarına katılabilir. O nedenden proletarya bunlar üzerin de de, bunları kazanmak için de diktatörlüğe ihtiyacı vardır proletaryanın.

Tüm bu işleri kim yapacak; arkadaşlar bu işleri proletaryanın en büyük silahı, en güçlü silahı gerçekleştirecek. Proletarya bu aracı kullanarak bu görevini bu tarihsel görevini gerçekleştirecek. Bu araç bildiğimiz gibi çok derdin tek ilacı proletarya partisi. Nasıl devrimi başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için sağlıklı sağlam bir partiye gereksinimi varsa,
iktidara geldikten sonra sosyalizmi en sağlıklı şekilde uygulayabilmek için de Leninist prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalan sağlıklı bir partiye ihtiyacı vardır. O açıdan sosyalist demokrasinin en iyi biçimde işleyebilmesi, proletarya partisinin Lenin’ci prensiplere sadık kalmasına bağlıdır. Parti bildiğimiz gibi devrim öncesinde bir avuç para babası dışında, tüm halk kesimlerini devrim olgusuna çekmek durumundadır. Devrim olgusunu oluşturmak durumundadır. Devrimi yaptıktan sonra da bu halk kesimlerini bu nüfusun büyük çoğunluğunu burjuvazinin saflarından koparıp, proletarya kendi saflarına kazanmak durumundadır. Lenin usta bildiğimiz gibi devrimden sonra özellikle köylülüğe bizim gibi ülkelerde çok geniş bir yer tutan köylülüğün kazanılması için, öğretmenlerin sosyalizmle silahlanmasını, eğitilmesini öneriyor. Ve bu görevi yerine getirebilmesi için öğretmenlerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesini ve eğitilmelerini gerekli buluyor. Köylülüğü yine işçi sınıfı aracılığıyla kazanmamız gerektiğini bize öğütlüyor. Burjuva düzeninde diyor, şehir, köye anca burjuvazinin yozluklarını, dejenerasyonunu taşırdı diyor. Ama bizim düzenimizde sosyalist düzende işçi sınıfı. aracılığıyla sosyalizmin prensiplerini köye taşımak durumundayız diyor.

Partinin Lenin’ci prensiplerle çalışması gerektiğini söylüyorduk. Bu nasıl olacak; en alt organdan, Merkez Komite’ye kadar tüm organlarda, eleştiri hakkı sonsuz, herkesin eleştiri hakkı sonsuz, oy hakkı bir tektir prensibine göre uygulama yapılacak. Demek ki eleştiri hakkı sınırsız, tüm organlarda. Ama oy hakkı bir tek. Ve oylamanın sonunda da alınan karara kesinlikle uyulacak. Demek ki iki organ toplantısı arasında alınan organ kararları en yüce kanun olacak, tür partlilerce. Üye seçiminde kaliteye önem verilecek. Ustamızın buyurduğu gibi yüz aptala bir akıllı tercih edilecek. Yine ustamızın buyurduğu gibi üyelik konusunda ”az olalım öz olalım’? prensibi hayata getirilecek. Ve proletarya partisi bir profesyoneller örgütü olacak. Her üye gerçek bir devrimci şef olmak durumundadır, partide. Yani hantal, gereksiz, iş yapmayan üyelerin yer almaması gerekir. Devrimci şef bildiğimiz gibi en kritik anda, en zor işi omuzlayıp, en başarılı bir şekilde
yerine getiren kişidir. Demek ki laf yapıp, iş yapmayan kişilerin proletarya partisinde yeri olmamalıdır.

Marx, Engels, Lenin tipinde insanlar dünyamıza milyarda bir gelir. Bunların da çok az da biri sosyalizme gönül verebilir. Bu açıdan bu tür liderleri beklemek hayalcilik olur. Bunların yerine kollektif liderliği hayata geçirmelidir proletarya partisi. Demek ki kişi diktası, kişi sultası olmamalıdır. Proletarya partisinde kollektif liderlik uygulanmalıdır. Lenin usta bildiğimiz gibi yirmiikilerde Troçki ile Stalin arasındaki sürtüşme ortaya çıkınca, partide bölünme, parçalanma tehlikesi ortaya çıkınca, ayrışmaya karşı önlem olarak iki çözüm yolu öneriyor bize; bir merkez komitenin sayısını elli ya da yüze çıkarmak demek ki sayıca MK’yi çoğaltmak. Çünkü sayı çoğaldıkça doğruya varma olanağı da o oranda artar. İki, organlarda işçi üyeleri sayıca ağır bastırmak. Çünkü burjuva, küçük burjuva aydınları ne kadar hareket içinde pişseler de beyinlerinin bir yerinde bir küçük burjuva duygusu kalabilir. Uygun zemini bulunca orada yeniden bir takım hastalıkların gelişmesine yol açabilir. Ama proletarya böyle hastalıklara karşı bağışıklıdır. Yine parti genel sekreterinden başlamak üzere tüm parti ve devlet yetkilileri Marx ustanın Gotha programında belirttiği ve Lenin ustanın da ısrarla vurguladığı gibi ortalama işçi ücretine denk düşen bir aylık alacaklar. Dikkat edelim arkadaşlar, en yüksek işçi ücreti değil, ortalama işçi ücretine denk düşen bir aylık alacaklar. Böylece onların kitlelerden kopması, kitlelerin yaşama biçimini, içinde bulunduğu zorlukları, dertlerini anlaması kolaylaşacak.

Parti kitlelerle kaynaşacak arkadaşlar. Kitlelerden, yığından kopuk bir parti hatalardan kurtulamaz. Yani parti kitlelerin içinde kaynayacak, eriyecek. Demek ki ülke içinde parti kitleleri peşinden sürükleyecek. Kitleleri inandıracak, ikna ederek kendi saflarına çekecek. Zorla değil, ikna yoluyla kendi saflarına çekecek.

Lenin ustanın öğütlediğine göre çalışan ve ezilen kitleler aktif politikaya devlet işlerine elden geldiğince çok oranda katılacaklar. Demek ki çalışan ve ezilen kitlelerin kendi kendilerini yönetmeleri gerçekleştirilecek, sağlanacak. Teşekkür ederim.