12 Eylül: Halk Düşmanı bir darbe

PDF İzle & KaydetYazdır

12-eylul12 Eylül, Amerikan emperyalizminin emrindekilerin yaptığı iştir. 1950’den beri resmi ve direkt olarak AB-D emperyalistlerinin iktidarı ve yönetimi oldu. Emperyalistler, Kapitalist ülkelerde çıkarları bir olan onlarla dost olan sınıfları iktidar da tuttu. Bu sınıflar:

1- Finans-Kapital (tekelci kapitalist, mali-sermayedar)

2- Tefeci-Bezirgan, Hacıağalar

Bu konuya derinden girersek ülkemizdeki kapitalizmin gelişimini ve sosyal sınıfların objektif niteliğinin incelemek gerekir. Ülkemizde, batı burjuvazisinin gerçekleştirdiği gibi bir devrim olmadı. Çünkü ülkemizde devrim, kapitalizmin serbest rekabetçilikten çıkıp tekelci anlayışa girmesi döneminde oldu. Bu yüzden milli burjuvazimiz iktidara gelir gelmez, batıda ki gibi pre-kapitalist sermeyeyi tasfiye etmedi tersine onla ittifaka girdi. Bunlar: Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgan sınıfları idi. Biri pre-kapitalist dönemin en asalak en gerici sınıfı diğeri kapitalizmin en gerici biçimi yani: Tekelci burjuvazi sınıfı. Bu sınıfların çıkarlari birdi. Finans-Kapital iktidara gelince (bizde İş Bankasının kurulması ile başlar) dayanak ve ittifak edecek sınıf aradı ve buldu..

Emperyalizm olgusu ile artık kapitalist devletinlerin ekonomisi, siyaseti, kültürü, politikasi ve sosyal hayatı dışarıya bağımlı hale geldi. Bunun nedeni:

“Dünyanın nüfusça yüzde 15’ini oluşturan emperyalist devletler, geri kalan yüzde 85’lik mazlum ülkeleri hegemonyaları altına almışlardır, sömürgeleri, yarısömürgeleri ve bağımlı ülkeleri haline getirmişlerdir. Bu ülkelerin ekonomisini de, siyasetini de, kültürünü de, sanatını da, eğitimini de; özetçe her şeyini ele geçirip yönetimleri altına almışlardır. Ve bu ülkeleri hayâsızca sömürmekte, talan etmektedirler. Bu ülkelerin bütün doğal kaynakları, halklarının alınterleri ve pazarları bu çok küçük bir azınlıktan ibaret olan emperyalist haydut devletlerin eline geçmiş durumdadır. İşte İşçi Sınıfı öncülüğündeki devrimci hareket, bu emperyalist haydutları ve onların yerel işbirlikçilerini yenerek devrimi zafere ulaştırmakla yükümlüdür. Böylelikle de hem bu emperyalist haydutlar mazlum ülkelerden kovulacak, hem bunların yerel hain işbirlikçileri alaşağı edilecek, Proletarya öncülüğündeki halk iktidarı da kurulmuş olacaktır. Oradan da kesintisiz biçimde Sosyalist Devrime ve Sosyalist İktidara sıçranacaktır.” (V.I.Lenin)

“Emperyalizm çağında kapitalin merkezileşmesi, dünyayı bir tek pazar haline sokar. Bu pazar üzerinde ekonomi gibi, politika da merkezileşir. eskiden bir memleket politikasında bütün bir Kapitalist sınıfı hakim iken, şimdi nasıl o sınıf namına bir avuç Finans Kapitalist hakim olmuşsa tıpkı öylece, dünya politikasında da, serbest kapitalizm mazanında büyük küçük birçok bağımsız devletler varken, Emperyalizm zamanında artık düveli muazzama denilen birkaç büyük devletin astığı astık, kestiği kestik olur. en küçük devlet ve milletler gittikçe, en büyük kapitalleri tekellerinde tutan büyük devletlere dama taşı hizmetini görerek teb’alaşırlar.” (Hikmet Kıvılcımlı – Emperyalizm Geberen Kapitalizm)

Gelelim Amerika iktidarı dönemlerine. Bu dönem, Finans-Kapitalimizin İkınci Dünya Paylaşım Savaşı sonrası, sivrilen yeni emperyalist ülkenin hegemonyasına girdi. Artık sermayemiz yabancı sermaye ile kaynaşma olgusundan dolayı, siyasi olarak da bu kaynaşma gerçekleşti:

“İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında, Uluslararası Emperyalizmin haydutbaşılığını ABD almıştı. Ekonomik ve askeri gücü ona bu imkânı sunmuştu. Türkiye Finans-Kapitalistleri ve Tefeci-Bezirgânları, ABD emperyalistlerine yavşamaya-hizmete hazır olduklarının mesajını vermeye başlamıştı. ABD’li haydutlar mesajı almakta gecikmediler. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Finans-Kapitalistlerle TefeciBezirgânların partisi DP iktidara geldi. Finans-Kapitalistler artık iyice palazlanmış ve Ordu’nun vesayetinden kurtulmaya karar vermişlerdi. Kurtuldular da, bu seçim başarılarıyla. DP Hükümetinde, Celal Bayar liderliğindeki kadro; FinansKapitalistleri, Adnan Menderes ekibiyse; Tefeci-Bezirgânları temsil ediyordu. Yerli, satılmış Parababaları, artık utanmayı arlanmayı bir kenara bırakarak ABD ve diğer Batılı haydutlara hizmete başladılar. Hem de “Hizmette sınır yoktur” diyerek… Alelacele, Kore’ye asker (4500 kişiden oluşan bir tugay) gönderdiler, efendilerinin istemesi üzerine. Bu vatan evlatlarının bin kadarı Kore topraklarında kaldı. Cansız bedenleriyle… Yurtsever Kore ve Çin Kızıl Ordusu tarafından, kuşatmaya alınan, işgalci emperyalist ABD Üçüncü Ordusu’nu kurtarmak için, cephenin ön safına, keriz pozisyonunda Türk Tugayı sürülmüştü. Tabiî ABD’li kurmaylar tarafından. Türk Tugayı Kızıl Ordu’yla savaşırken, ABD Üçüncü Ordusu, kuşatma çemberinin zayıf noktasından sıvışmış, kendini cephe gerisine atarak yok olmaktan kurtulmuştu. Türk Tugayı da bu önemli zayiatı işte burada (Kunuri Savaşı’nda) vermişti. Bu önemli hizmetlerin karşılığı olarak, Batılı emperyalistler lütfederek Türkiye’yi NATO’ya kabul ettiler. 

İşte ondan sonra Türkiye, ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürüyle, sanatıyla, felsefesiyle, diniyle ve de ordusuyla yani tepeden tırnağa her şeyiyle; ABD’nin emrine ve hizmetine girmiş oldu. Özetçe söylersek bizi 55-60 yılından beri ABD yönetmektedir.” (Nurullah Ankut, Ordu Üzerine Yazılar, Derleniş Yayınları)

12 Eylüle gelirken süreçte, Finans-Kapital’in ve Tefeci-Bezirgân iktidarını devirecek bir politik devrim oldu. Bu devrim: 27 Mayıs Politik Devrimidir. Bu Devrim, İkinci Kuvayimilliyecilik şiarı ile gerçekleşti ve Birinci Kuvayimilliyede düşman olan: Emperyalizm ve Tefeci-Bezirganlığı o dönemde de devirdi. Ordunun geçmişten gelen maddi ilişkiler anlamda ilerici rollerini görerek bu devrimin de bu kokenlerin sonucu olduğunu görüyoruz.

27 Mayıs 1960, sosyalizm ve demokrasiyi önüne tıkan engelleri kaldırdı, işçi-köylü ve aydınlara özgür alan yarattı. DP iktidarının talancı ve sömürücü varlığını yok etti…

Bu yüzden ülkemizde gelişen “Proleter mücadele” Emperyalistleri ve onun yerli uşaklari, Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgan iktidarıni rahatsız etti. Bunları engellemek için iki Faşist darbeyi senaryo ettiler. Bir takım suni hükümet krizleri yaratarak, sağcı gruplari finanse edip, CIA’nın uşaklarını aktifleştirdiler yurtsever sosyalistleri katlettiler, işkence ettiler (Uğur Mumcu ve onun gibi çok aydın bunları yazmıştır)…

12 Eylüller de bunların komşularında var oldu. Bunun tamamen bir Amerikan senaryosu olduğu barizdi. CIA’nın adamları “başarmışlardı”.

Faşistler orduda aktif olunca ne olur?

Tabii ki Evrensel Finans-Kapital’in uşagı olan ASKERİ FAŞİST yönetimler. Tek ülkemizbde değil, sömürge ve yarı-somürge ülkelerde bu cuntalar egemen oldu. Nedeni neydi?

1917’de dünyada yükselen proleter devrimler çağı başlamıştı. Almanya’da Spartakistler, Çin’de komünistler, Asya’da çok yerde ulusal kurtuluş hareketleri, İngilitere’de işçi mücadelesi, Macaristan’da kısa süreli sovyet cumhuriyeti vs.

Emperyalizm doğal olarak Ulusal Kurtuluş ve Proleter Devrimlere karşı olacaktı. Çünkü bu devrimler onun çıkarlarına tamamen tersti. Sermayelerini ve nüfuzlarını kaybetmek istemiyorlardı. Bu durumda emperyalistler ülkelerde kendi nüfuzunu etkinleştirerek bu hareketleri engellemek istedi. İktidarları belirledi, sendikaları kiraladı, terör grupları kurdu ve finanse etti, dernekler kurdu, adamlar kiraladı…

Ülkemizde de böyle oldu. Türkiye Halkımızın yükselen devrimci potansiyelini gören Emperyalistler, hemen orduları harekete geçirttiler. Genç çocuklar üniversitelerde katledildiler; işçiler susturuldu, bastırıldı, ezildiler.

12 EYLÜL FAŞİZM MİDİR? 

Faşizm: Sosyal sınıfın devrimci yükselişi sırasında krizden yararlanarak iktidarı elinde tutmak, iktidara gelerek var olur. Genel olarak siyasal bilgilerde böyledir. 12 Eylül ve 12 Mart da böyledir. 1968’den beri yükselen sosyalizm ve devrimcilik dalgası, 1980 darbesiyle büyük darbe yiyerek düşüşe geçer. İşçi sınıfının siyasal partileri ve sendikal kurumları tasfiye edilir. Vehbi Koç’un Kenan Evren’e yazdığı mektuba bakınca da darbenin amacı ve icraatlerinin ne olduğu gayet anlaşılıyor.

Faşizm, tekelci kapitalizmin açıkça biçimde terörcü ve şovenist diktatörlüğüdür. Kriz anında ve güçlü işçi hareketi zamanında burjuvazinin başvurduğu gerici silahtır. Kapitalizmin emperyalizm döneminin ürünüdür.

Bu maddi ilişkiler tahlilinde (George Dimitrov’un tahlilde olduğu gibi) 12 Eylül gayet faşist darbedir. Egemen sınıfların işine yaramış ve iç savaşı bitirerek özel mülkiyetleri ve sermayelerini korumuşlardır.

“12 Eylül, yerli-yabancı Finans-Kapitalin emriyle, Amerikanlaşmış general ve amirallerin gerçekleştirdiği bir faşist darbedir. Bu faşist darbe 27 Mayıs’ı öldürmek ve onun getirdiği demokrasiyi yok etmek amacıyla yaptırtılmıştır. Ve bu alçakça amaçlarına ulaşmışlardır bugün, yerli-yabancı Parababaları (Finans-Kapitalistler) denen yırtıcı hayvanlar sürüsü. 

Faşizmi; “Finans-Kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür” diye tanımlar faşizme karşı savaşın Ustaları. 

12 Eylül sonrası, Türkiye’de yaşanan olaylar, uygulanan ekonomik, politik, sosyal ve kültürel yöntemler tamı tamına bu tanımın kapsamı içine girmektedir. Yerli-yabancı FinansKapitalin bu en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurları, 12 Eylül’le birlikte iktidarı gasp etmişler ve açık terörcü diktatörlüklerini kurmuşlardır. 

Sonra da Türkiye’yi kendileri için bir cennet, çalışan ve ezilen 50 milyon insanımız için ise bir cehenneme çevirmişlerdir. 

“Faşizm, sermayenin emekçi kitlelere karşı en azgın saldırısıdır” der yine Devrimci Ustalar. Ortalama 4,5-5 yıldır sermayenin, Türkiye’de yaptığı da budur. En azgın ve en amansız biçimde halkımıza saldırılmış, tüm hakları gasp edilmiştir. Ve halk kitleleri bugüne dek görülmedik bir biçimde (oranda) işsizliğe, yoksulluğa, açlığı mahkum edilmiştir. 

Uluslararası Finans-Kapitalistler, 12 Eylül’ü bu sonuca ulaşabilmek için yaptırmışlardır işte. Bu nedenden de, 12 Eylül Darbesi, “İşçi Sınıfının ve tüm emekçilerin en amansız düşmanı” olan bir faşist darbedir. “ (Nurullah Ankut, 12 Eylül Nedir?, Ağostos 1985, Derleniş Yayınları)

ILIMLI İSLAM

Amerika’nın yıllardan beri “Ilımlı islam” modeli ülkemizde iktidardadır. Şuan iktidar da olan Tayyipgiler, bu modelin devam ettiricileridir. Bu model Graham Fuller’in dediği gibi Komünizme karşı bir tedbir ve sosyalist ülkeleri kuşatma üzerineydi.

Türkiye’de burjuvazimiz devrimini yaparken bulunduğu çağdan dolayı tefeci-bezirgân yani dinci ortaçağcı sınıfları tasfiye edemedi. Tersine gittikçe tekelleşerek uluslararası tekellerin emri üzerine onlarla kaynaştı ve iktidarı paylaştı. Tabii ki cumhuriyet dönemimizde milli burjuvazimiz bu sınıfın sadece üst yapısını yani Saltanatını yıkabilmişti. Hal böyle olunca, iktidarını onlarla paylaştı. Devletçi temelini onları tasfiye etmeyerek, tarımı (İsmet Paşa’ya rağmen) kapitalistleştirmekten uzak ağaların çıkarına işledi. Toprak reformunu talep eden İsmet Paşa’yı iktidardan düşürdü.

Bu koşullarda Tefeci-bezirgân sınıfı gittikçe imtiyazını arttırdı. Sonunda DP ile siyasal partisini kurdu. Benimsediği ideolojisini ülkeye uyguladı. Nesillerin aydın ve sosyalist eğilimini Kuran Kursları ve imam-hatip gibi diğer kurumlarla köreltti. Tabii bunları efendileri Amerika’nın isteğiyle yaptı. Amerika, o sürecin CHP’sinin görevini bittiğini belirterek, DP’yi şaha kaldırdı. DP yani Adnan Menderes ve Celal Bayarlar ülkeyi Amerika’nın tam olarak yarı-sömürgesi yaptı. Fiili olarak Amerika’nın çıkarları uğruna çalışan vatan haline geldik.

Tabii ki iktidarları uzun sürmedi. İlkel sosyalist gelenekli vurucu gücümüz ordumuz, İkinci Kuvayimilliye şiarı ile bu soysuzlar çetesini alaşağı etti. Ancak ordu, sosyal sınıf olmadığı için iktidarı tekrar siyasal gericiliğe teslim etti. Hikmet Kıvılcımlı Ustamız 27 Mayıs’da yapılması gerekenlerin, hatalarını tespit etti. 27 Mayıs’ın meşru hükümetine mektuplar, Anayasa taslakları gönderdi.

12 Eylül sözde irticaya karşı olacaktı ancak irticanın ciddi anlamda önünü açtı. Turgut Özalların yaratılmasını, Fethullah Gülenlerin büyümesini sağladı. Çünkü darbe Yeşil Kuşak Projesi çevresinde şekillenmişti. Yine Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve son olarak Recep Tayyip Erdoğan eliyle, ılımlı islam adı altında süreç sürüp gitti. Türkiye Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde şekillendi.

SONUÇ

1924’den beri iktidarda olan Finans-Kapital ve ortağı Tefeci-Bezirgân sınıfı, ülkemizi, vatanımızı sonu gelmeyecek şekilde sömürü sistemine soktu. Emekçi yığınlarımızı acımasız bir diktatörlükle yönetti. Bu faşizan hareketlerin sonucu olarak 12 Mart ve Eylüller gibi tezgahlar planlayarak gelişen Proletarya mücadelesine darbe vurdu.

Bu durmayan zalim akını ancak sömürülen, ezilen sınıfımız işçi sınıfı ve onun genelkurmay örgütü olan Proletarya Partisi ile durdurabiliriz. Tabii burjuvazimizin kafamıza soktuğu umutsuzluğu yıkmak, dağınık ve anarşik içerisindeki devrimcileri toplamak, ortak asgari ve nihai programı şekillendirmek ve gerekli evrimci aşama görevlerini yaparak gerekli durum anında Halk Ordularını kurarak sağlayabilir ve düzeni yıkarız. Bu kavgada Marks-Engels-Engels ve Hikmet Kıvılcımlı Ustalarımız örnek olacaktır!

Yaşasın Demokratik Halk Devrimimiz!
Yaşasın 27 Mayıs Politik Devrimimiz!
Kahrolsun 12 Mart ve 12 Eylül İhanetleri ve devamcısı Tayyipgiler!

,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir